AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Askerlik meselesi

"Bedelli askerlik" konusu TBMM'de bir alt komisyonda ele alınırken, bundan bağımsız olarak, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin askerliği bütün kademelerde kısaltmayı öngören teklifine hükümetin jet onayı kamuoyunda belirgin bir olumlu tavırla karşılandı.

Belki de hükümet, birtakım buruklukları önlemek için bu konuda inisiyatifin askerden gelmesini özellikle istedi ve bu sonuca ulaşıldı. Ancak konunun bu yöntemle çözüldüğünü düşünmenin doğru olmadığını ifade etmek istiyorum.

Bir kere işleyişe bakılınca bu sonuca, neredeyse sivil katkının hiç olmadığını söylemek mümkün. Hani teşbihte hata olmazsa tak – şak usulü bir onaylama söz konusu olmuştur. Oysa, hükümet ve Meclis, toplumun bu konu ile ilgili sıkıntılarını en iyi gören kurumlar olmalı ve bunu askeri alana taşımayı başarmalıydı.

Ortada kamuoyunun cevabını bulamadığı bir yığın soru var: Sıralayalım:

-Yurt dışında çalışıp da bedelli kapsamına girenler bir ay askerlik yapıyorlar. Bu bir ayda bir şey öğretiliyor mu, öğretilebiliyorsa bu konu neden diğer askerler için de emsal teşkil etmez? Bir şey öğretilemiyorsa, bu bir aylık askerlik özürlülerde olduği gibi sembolik bir ilişki mi olmuş oluyor?

-Üniversite mezunu olup da kısa dönem yapanların askerlik süresi yeni düzenlemeyle 8 aydan 6 aya indirildi. Neden altı da dört değil? Ya da daha önce neden 8 ay idi? Bu iki ay neden indirildi? Acaba 8 ayda bütün zamanları askeri anlamda değerlendiren bir askerlik yapılabiliyor muydu? Şimdi 6 ay sıkı sıkı bir askerlik süresi mi olacak? Daha önce 4 aylık kısa dönem yedek subaylık uygulaması yapıldı. Ben de o statüde akserlik yapanlardan biriyim. Bu dört aylık sürenin askeri standartlar itibariyle dolu dolu geçmediğini dönemin komutanları da sanırım takdir ederler. Bir süredir uygulanmakta olan 8 aylık kısa askerliğin de askeri standartlar itibariyle sağlıklı işlemediği gene askeri çevrelerin kabul edeceği bir gerçekliktir. O zaman bu "kısa süreler" toptan sembolik nitelikte mi addedilmektedir? Eğer böyleyse, yani sonuçta 1 ayla 8 ay askeri verim açısından çok farketmiyorsa, temel eğitimlerin sağlıklı, sıkı sıkı verileceği bir eşit süre neden düşünülmez?

-Aynı şey 15 aylık askerlik için de söz konusu. Bu süre, er ve erbaşları kapsayan bir statü. Ordu mevcudumuzun büyük kısmını da bu topluluk oluşturuyor. Burada temel bazı sorular var; mesela: Er ve erbaş statüsünde TSK'da hizmet üstlenen bu topluluk, 15 ay süreyle bütünüyle askeri amaçlar içinde istihdam edilebilmekte midir? Yoksa insan mevcudu ile bağlantılı olan ciddi bir istihdam sorunu var mıdır? Soru iki: 15 ay süreyle askerliğe tabi tuttuğumuz büyük insan varlığı, bugünün şartlarında "ordunun gücü"nü ifade eden bir olgu mudur? Soru üç: Hem 6 aylık kısa dönem hem de 15 aylık dönem sonuç itibariyle er ve erbaş statüsünde askerlik yapmaktadırlar? Süre farkının askeri mantığı nedir? Askerlik bir tehlike anında ülkeyi savunmak içinse, biri diğerinden neden daha az veya daha çok askerlik yapmaktadır?

Bu sorular, sürelerin farklılaşması ölçüsünde ister istemez akla gelecektir. Çünkü süre, bir ihtisas çerçevesinde konuyorsa anlamlıdır. Diyelim, 12 ay yedek subaylık, TSK'nın yetişmiş eleman ihtiyacını karşıladığı için, bunun izahı vardır. Ama bir aylık, 6 aylık, dört aylık, 15 aylık sürelerin hepsinde de ana askerlik çerçevesi "temel eğitim"le sınırlı ise, o zaman bu farklılıkların izahı zordur. Dolayısıyla süre azaltmadaki kıstasların hangi mantıktan kaynaklanıyor olduğu merak edilecektir. Hatta daha ötede, kısaltma kararında zaruretlerin değil, kamuoyundaki beklentinin telafisinin öne çıktığı düşünülecektir.

Askerlik konusunun çok daha köklü çözümlere ihtiyaç gösterdiği açıktır.

Özellikle "güçlü ordu" beklentisi çerçevesinde, yeterli teknolojik donanıma sahip bir ordu nasıl gerçekleşir sorusu, en az askerler kadar sivillerin de gündeminde olmalıdır ve oradan bakılınca "sürelerin tanzimi" işini askere bırakarak işin bittiğini düşünmek mümkün değildir. Eğer öyle bakılırsa, "bedelli askerlik" parası çok olanlara "devletin kıyağı" gibi algılanır. Oysa iş, "modern ordu" ve bunun "finansmanı" çerçevesinde düşünülürse, bedelli askerliğin mantığı değişir. Türkiye, ordunun modernleştirilmesi meselesini, sür'atle gündemine almalıdır. Eğer çağın geldiği noktadan bakarak, yeterli ateş gücüne sahip olmayan "kalabalık ordu"nun stratejik değeri herkes için de şüphe konusu ise, o zaman Türkiye, başını elleri arasına alıp düşünmek durumundadır. Belki de bu konuda sivillerin söyleyeceği çok şey vardır. Görelim hükümeti...

ACILAR: "Diyarbakır cezaevi travması" başlıklı yazım büyük yankı uyandırdı. Şaşıranlar oldu, yeni yeni olayları anlatanlar oldu, "cezaevine girerken marksisttim, babam neredeyse beni reddedecekti, sonra ziyaretlerde karşılaştıkları sebebiyle babam PKK'li oldu, ben de cezaevinden şeriatçı çıktım" diyenler oldu, cezaevi gerçeğine orada bulunan güvenlik güçleri açısından bakanlar ve devlet – bölge iletişimsizliğine temas edenler oldu, "yalnız onlar mı işkence gördü, 12 Eylül sonrasında ülkücülerin yaşadıklarını da görmek lazım diyenler oldu... Anlaşılıyor ki yaralı insan çok. Çok insanımızı kaybettik... Ana yürekleri kabristan oldu, baba yürekleri babalık duygusunu yitirdi. Onun için diyorum, bu iktidar bir şeyler yapmalı, yürekleri yastan kurtarmak için, hala mümkünse bir sevinç yumağı oluşturmak için... Belki bu coğrafyaya emperyalist hesaplar dışında yeni ölçüler taşımak için...

DİYANET'E KADRO: 1600'lük teklifi 15 bine çıkarmak... Bunun kamuoyunda algılanış boyutunu hesap etmek gerekiyordu. Şık olmamıştır. Evet, Diyanet'te ciddi bir kadro eksikliği vardır. Neredeyse 6 yıldır herhangi bir tayin yapılmamaktadır. Camilerin pekçoğu imamsız, müezzinsizdir. O yüzden de gelişigüzel kişiler mihraba geçmekte veya ezan okumaktadır. O yüzden de kimi zaman ezanlar, ezan olmaktan çıkmaktadır. Bu kadrosuzluğun telafisi zaruri idi. Ama herhalde bu görüntü ile değil. Farzı muhal hükümet 20 bin kişilik kadro teklifi yapsa, komisyon da 15 bine indirseydi, kamuoyunda bu kadar garip karşılanmazdı. 1600'den 15 bine çıkmak... Şık olmamıştır. Her yapılan işin kamuoyunda algılanış tarzını düşünmenin olmazsa olmaz olduğunu siyasetçi nasıl öğrenecek?


26 Haziran 2003
Perşembe
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED