AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

R Ö P O R T A J
Amerika, hem Kürtler'i hem bizi kışkırtıyor!

Amerika Kürt oluşumlara, "Türkiye'nin gözü Musul ve Kerkük'te. Gelecekler ve yönetimi ele alıp senin çoluk çocuğunu kesecek", bize de, "Kürdistan kuruluyor, bak parlamento oluştu aman dikkat et" diyor. Amacı, bizi bu korkuyla yanına çekebilmek. Stratejik ortaklıkla bunun hiçbir ilgisi yok.

Türkiye'nin bugün muhtemel bir operasyon için aldığı önlemleri nasıl değerlendiriyorsunuz. Ankara'nın savaşa yaklaşımı yeterince tatmin edici mi?

Türkiye'nin çıkarı nedir, milli menfaati nedir ona bakalım. Bu konuda bizim için sözkonusu olan "güvenlik menfaatimiz" dir. Yani güvenliğimizi koruma meselesi vardır bu da ülkemizin bütünlüğünü ve halkımızın refahını sağlayacak önlemleri hududumuzun biraz ötesinde uygun bir coğrafya yaratarak var etmekle mümkündür. Bu coğrafya düzgün bir uluslararası ortam oluşturularak veya caydırıcılık yaratılarak sağlanabilir. Genelkurmay Başkanı da bunu açıkladı. Ulusal çıkarımız konusunda giderek bizim vatan savunmamızı tehdit eden husus terördür. Bunu kontrol etmek zorundayız. İkinci ise hemen burnumuzun dibinde bölünmüş bir Irak ile oluşacak Kürt devleti ve hele bunun petrol kaynaklarını kontrol etmesidir. İçinde 21 ayrı aşiretin ve görüş ayrılığının bulunduğu bir devletin kurulması bizim güvenliğimizi doğrudan etkiler. Eğer bir Kürdistan olgusunu kabul edersek, Sevr Anlaşması'nda resmedilmiş haritaya doğru gideriz ki bu hem bizi hem İran'ı hem de Suriye'yi ilgilendirir. İşte bu nedenle konuları birbirinden ayırmak gerekir. Bunu, MGK tavsiye kararında görüyoruz.

Bütün uluslararası dengeleri alt alta koyup toplasanız da Türk topraklarında Amerikan askeri bulunması kimsenin içine sinmiyor. Bu askerlerin de gururunu kırar mı?

Müdahale için haklı bir sebep olursa TSK incinmez... Bizim bu savaştan çıkarımız güvenlik endişesinin ötesinde değil. Ama Amerika'nın ileri sürdüğü gerekçe ile savaşın gerçek sebebi arasında bur uyum var mı? Şimdi Amerika diyor ki, Irak'ın kitle imha silahları var, teröre yardım ediyor, haydut devlettir. Buna karşı da beni önleyici savaş tekniğini kullanarak bu işi yapma hakkım var. BM'yi desteğe çağırıyor, silah denetçilerinden buna uygun rapor istiyor. İkilem burada. Eğer kitle imha silahları var ve bunlar terörle bağlantılıysa bu konuda BM Güvenlik Konseyi kararı çıkıp, dünya birleşmiş olsaydı, Afganistan gibi bizim bunun dışında kalmamız mümkün değildi. Ama, bu gerekçe ispat edilemedi. Demek, Amerika'nın başka bir müttefiki yok ki Türkiye'yi yanına alıp meşruluğunu ilan etmeye çalışıyor.

Yani, Türkiye'nin desteğinin önemi ABD'ye meşruluk sağlamasında odaklanıyor.

Efendim ben inanıyorum ki, Amerikan kuvvetlerinin kullanılmasındaki askeri düşüncelerin ötesinde Türkiye'yi yanına çekmekteki siyasi kazancı daha büyük. NATO üyesi, AB aday ülkesi, bölgede etkili bir ülke olarak Türkiye'yi yanına alıyor. Önemli olan bu. Bu savaş kitle imha silahları yüzünden yapılacaksa beklesin denetçiler kararını versin, elinde birşey varsa onu da el altından versin, sonra da NATO ile birlikte bu savaşı yapsın. O zaman yine, kendi askerleriyle yapacağını yapar ama NATO kurallarını aşamaz, Irak'ı da bölemez.

Saddam'ın elinde kitle imha silahları olduğunu varsaysak bile bunların başka bir ülkeyi tehdit ettiği, başka bir ülkeye karşı kullanacağı söylenebilir mi?

Saddam bunları kime karşı kullanacak? Diyorlar ki İsrail'e, diyorlar ki Kuveyt'e. Saddam gibi köşeye çekilmişsiniz, elinizde Cumhuriyet Muhafızları ve aileniz dışında sizi koruyacak bir güç yok. Korkunç bir elektronik harp baskısı, elektronik bombalar herşey size karşı. Bu şartlar altında elinizdeki kaynağı kullanamazsınız. Ben inanmıyorum ki bu silahları Türkiye üzerine atsın ve inanıyorum ki Amerikan askerine karşı elindeki imkanları kullanacaktır. Ama, Amerikan askeri nerede? Silopi'de, İskenderun Limanı'nda, Batman'da Diyarbakır'da , Dicle nehri kuzeyinde. İşte olay bu. Peki bu durumda atılacak silahlar ona mı zarar verecektir, bana mı? Hiçbir ekonomik düşünce, hiçbir ortaklık kavramı; dünya benim yanımda olmadıktan sonra, dünya kamuoyunda benimsenmedikten sonra beni bu savaşın içine çekmemelidir. Çünkü, kitle imha silahları korkunç bir olaydır. Çiçek hastalığı, risin, şarbon. Bunlardan iki kilo elinizde olsa, bir uçak kaçırıp havadan atarsanız İstanbul'un bir yakasını anında yok edersiniz. Havadan atılan gazı görmeyeceksiniz bile. Gazı aldıktan sonra ciğerler patlayacak ve zehirlenmeler, allerjiler olacak. Biyolojik madde ancak üç gün sonra farkedilecek. Böyle bir tehdit varken benim bu savaşta ne işim var? Diyelim ki Amerika yalan söylüyor, Saddam'ın elinde bir şey yok. O zaman da Amerika'nın bir amaç için söylediği yalana ortaklık etmek suçtur.

Bu analizler ışığında, Türkiye'nin izlediği politikayı doğru bulmuyorsunuz. Ne kaybedeceğimizi düşünüyorsunuz?

Politikamız, orada Türk askeri bulunması niyeti hariç yanlıştır. Amerika'nın mazeretleri bizim savaş sebebimiz değildir. Türk askeri de inanıyorum ki kendini incittirmeyecektir. Ben Amerika'da Harp Koleji'nden mezun oldum. Onların siyasetinin oluşumunu bilirim. Onların mantığıyla söylüyorum. Diyorlar ki, benim bu mesele hangi menfaatime yarar? Cevapları şu: Dünya hakimiyeti ve ekonomi. Biz ise ne diyoruz. Bu savaşın ekonomik maliyeti çok yüksek. Bölgemiz için genişleme riski var, İran Suriye sırada bekliyor. Ve bütün Arap dünyasıyla da ilişkilerimiz yok oluyor. Amerika bütün Kürt oluşumlara öyle bir hava yaydı ki, onlar Hıristiyan Amerika'yı dost, bizi düşman kabul ediyor. Bunu yapan Amerika... Şundan çok eminim. Amerika Kürt oluşumlara, "Türkiye yalan söylüyor. Bunların gözü Musul ve Kerkük'te. Gelecekler ve yönetimi ele alıp senin çoluk çocuğunu kesecekler", bize de ne diyor: "Kürdistan kuruluyor, bak parlamento oluştu aman dikkat et." Bizi de böyle kışkırtıyor. Şu anda Amerika'nın bütün gizli servis gücü Kuzey Irak'ta dolanıp duruyor.

ABD böyle davranmakla neyi amaçlıyor?

Çok açık. Bu savaşta, Türkiye'yi yanına çekmek. Başka bir türlü de yapamazdı bunu. Yapabilir mi? Eğer, Kürt devleti korkusu vermese, Türkmenler'i kesecekler ya da PKK geliyor demese beni bu savaşta yanına çekebilir miydi? Topraklarımı açtırabilir miydi? Stratejik ortaklıkla, ikili işbirliğiyle bunun hiçbir ilgisi yok.

O zaman bu planın bir ölçüde başarılı olduğunu da kabul etmek gerekiyor...

Evet. Başka şeyler de yapıyor. Bizim ikinci hassasiyetimiz ekonomik olarak ayaklarımızın üzerinde durabilmektir. Bunu da kaşıyor. Hem de eski bakanı Richard Perle'ü kullanarak. Onu konuşturuyor. "Bana bakın eğer yanımızda yer almazsanız, IMF ile sizin belinizi kırarız. Sokaklarda ekmek peşinde koşarsınız, terörü azdırırım. PKK'yı devreye sokarım" diyor.

Bu önemli çünkü, politika biraz da Türkiye'nin ABD'ye boyun eğmesi de bu varsayım üzerinden oldu. ABD bunları yapabilir mi?

Yapamaz. Çünkü, sebep-sonuç ilişkisi buna elvermiyor. Eğer Saddam rejimini yıkıp süratle bu bölgeden çıkıp gidecekse, yanında yer almadığı için Türkiye'nin canına okuyabilir. Ama böyle değil. Bor madeni dahil bana ihtiyacı var. Hidrojen motorları ve Tomahawk füzelerinde, yarasa uçaklarında bile kullanmak için ihtiyacı var. Çok daha önemlisi, eğer Avrasya'yı denetlemek enerji hatlarını kullanmak istiyorsa Türkiye'den vazgeçemez. Eğer uzun süreli, 15 sene sonra Çin'i dahi kontrol edecek hesapları varsa, bunun için bölgeye geliyorsa Türkiye ile iyi geçinmek zorunda. Biz kozlarımızın farkında değiliz.

Şu halde orada muhtemel bir Amerika barışı da güven verici değil. ABD her an Türkiye'yi rahatsız edecek bir adım atabilir, değil mi?

Kesinlikle. Hiçbir şey şu andaki yönetimden daha iyi olmayacaktır. Öyle bir bölge ki bütün silahlı gruplar orada. Amerika, Afganistan'da Kabil dışında huzurlu bir bölge oluşturabildiyse Irak'ta da o kadar oluşturur. Ama onlar için önemli değil, onlar petrol şirketlerini kursun, enerji hatlarını kontrol etsin, yalancıktan laik cumhuriyetler oluşturdum diye Ortadoğu'da kendine uygun yer açsın, yeter. Ben de Amerika olsam böyle yaparım! Türkiye'deki demokrasi de onu ilgilendirmez.



 
Emekli Tümgeneral Rıza Küçükoğlu, 14 yaşında girdiği Kuleli Askeri Lisesi ile adım attığı TSK'ya 43 yıl hizmet etti. Türkiye'yi birçok dış görevde temsil etti. Harp Akademileri Komutanlığı yaptı. Kurmay subay eğitimlerinde bulundu. Halen, Yeditepe Üniversitesi Genel Sekreterliği görevinde bulunuyor. Küçükoğlu, Musul-Kerkük konusundaki şahin çıkışlara itiraz ediyor: "Musul-Kerkük politikası konusundaki talepler hatadır. O bitti. Misak-ı Milli ile bitti bu iş. Belki bazı eski kayıpların telafisi konuşulur, ama o kadar. Orada, 6 trilyon dolarlık bir petrolden söz ediliyor. Eğer siz ona burnunuzu sokarsanız çok ciddi felaketleri göze almalısınız. Amerika oraya göz koymuş. Zaten şu andaki politika da buna müdahale imkanı sağlayacak çapta değil."
Denklemde yer alamayız, o hayal!
Uzmanların ve aydınların Osmanlıca'yla sorunlarından şikayet ediyorsunuz ama gerçekte her kesimden insanın yaşayan dille sorunu var. Türkçe ayağa kalkabilmiş değil, bunu kabul etmek lazım. Türkiye savaş sonrası kurulacak masada, stratejik denklemde yer alabilir mi?
Onu söyleyeyim, o hayal. Bakın Kosova'da yaşadık bunu. Balkanlar bizim kapımız, tarihi bağlarımız var. Büyük katkılar sağladık oraya, çok büyük işler yaptık. Sonra ne oldu biliyor musunuz? Türk dilini sınırlamaya kadar gittiler. Masada yer almadık, Afganistan'da da yer almadık. Biz hiçbir yerde yer alamayız. Bu hayaldir. Benim çıkarım kendi anavatanımda güvenliğimi ve toprak bütünlüğümü sağlamaktadır. Orada kalacaktır.
Peki, Türkiye'nin dış politika seçenekleri zenginleşir mi? Mesela, Suriye-İran ve Rusya ekseni dile getirildi. Başbakan da 6'lı bölgesel zirve topladı. Bunlar seçeneğe dönüşebilir mi?
İşte bunlar dünyaya yukarıdan bakışın gereğidir. Benim dostum riskli hareketler yaparsa benim alternatifim yok mu hep sadakat mi göstereceğim sorununum cevabıdır. Bunlar olabilir mi diye saygın bir ülkenin alternatifleri olmalıdır. Bunun için paktlar oluşur, bunun için Karadeniz İşbirliği vardır, Avrasya seçeneği vardır. Şimdi, Çin, Hindistan ve Rusya arasında bir Avrasya üçgeni oluşuyor. Burada en güçlü iki ülke de Türkiye ve İran. Burada dünyanın en büyük askeri, ekonomik ve nükleer gücü oluşur. İnönü'nün dediği "yeni bir dünya kurulur" sözü gibi yani. O söz söylendiğinde Türkiye'nin tek bir çıkarma aracı bile yoktu. Bu demek değil ki akılsızca kafa tutalım. Ama alternatifimiz olsun. Bizim İran'la sorunumuz yok ki, niye geçinmeyelim.
Amerika bölgede ne kadar kalır?
Herhalde 6 aydan sonra çekip gitmez. Hep sebep-sonuç ilişkisi. Süper güçlüğünü devam ettirmek, kaynakları kontrol etmek amacıyla oraya gittiği için, 5 ila 10 yıl arasında bu bölgede kalır.


MGK HÜKÜMETE, 'BU İŞİ BANA YIKAMAZSIN' DEDİ
Genelkurmay aslında bugünkü politikaya taraftardır da riski hükümet üstlensin diye desteğini ifade etmiyor olabilir mi?
Bir ara da bunun tam tersi söyleniyordu. Şimdi ise başka... Durum açıktır. Son MGK ve Cumhurbaşkanı'nın son açıklaması bunun cevabıdır. Ne dedi Cumhurbaşkanı?. "Biz size bunun meşru olmadığını bir defa söyledik ama kararı Meclis'e bırakıyoruz. Orası versin." MGK da bunu söyledi. İlk defa bir MGK toplantısından böyle bir bildiri çıktı. Sadece, şu şu şu konuları görüştük. Ne demek istedi? "Sen bana bu işi yıkamazsın! Ben görevimi yaptım tavsiye kararımı verdim. Tarihî sorumluluğu üstlen, tarihe hesap ver. Kaçacak yolun yok. Ya bu işi kabul edip riski alacaksın. başarı olursa başarı senin. Tersi olursa bu toplum da seni affetmez!" Türk askeri iç politikaya bakmadan gereğini yapar. Dünya ordularından farkı budur. Şu anda bütün ihtimallere göre hesaplarını ve planlarını yapıyor. Bunun için hükümet direktifi var mı yok mu emin değilim! Şunu da söyleyeyim, karar vericilerin Enver Paşa konumuna düşmemeleri lazımdır. Kimsenin iyiniyetinden ve vatan sevgisinden şüphem yok ama Birinci Dünya Savaşı tecrübesinin unutulmaması gerekir.
3 Mart 2003
Pazartesi
 
 
Künye
Temsilcilikler
Reklam Tarifesi
Abone Formu
Mesaj Formu
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED