AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

R Ö P O R T A J
YÖK 12 Eylül'de
daha demokrattı

Göreve gelir gelmez müthiş bir üniversite kavgasının içine girdiniz. YÖK'ü değiştirecek projeyi siz mi tasarladınız yoka bunu kucağınızda mı buldunuz?

Türkiye, YÖK Kanunu çıkarıldığı günden itibaren, YÖK'ü ve bununla gelen üniversite kurumunu tartışıyor. 20 yıldır. Bunun sonucunda da 60'a yakın değişiklik yapılmış çıktığından bu yana. YÖK sisteminin tepe noktalarında duran insanlar bile sistemin değişmesi, yenileşmesi gerektiğini ifade ediyorlar. Özellikle mali hükümler boyutunda çok kapsamlı değişiklikler yapan bir tasarı geçtiğimiz dönem Parlamento'da komisyonlara kadar gelmiş. Erken seçimin gündeme gelmesiyle kadük kalmış. Şimdi bunu tümüyle ele alan bir yaklaşım geliştirmek zarureti var.

Mevcut üniversite sisteminde ne gibi eksikler gördünüz?

Her şeyden önce bir yandan yüzde 100'e yakın ölçekte kamu finansmanıyla yaşatılan bir sistem ve gerek kamu finansmanının yetersizliği, gerek verimli kullanılamaması yönünde eleştiriler var. Eğitimi aynı zamanda birer kariyer zinciri olarak algılayan toplum, bu kariyer basamaklarının dönüm noktasını üniversite seçme yerleştirme sınavı olarak görüyor. Yükseköğretimde kapasiteler büyütülemediği, bir taraftan ortaöğretimde dengeli ve nitelikli bir mesleki eğitim yönlendirmesi yapılamadığı için sistem çağ nüfusunun neredeyse yüzde 90'ını dışında tutuyor. Böyle bir şey olamaz. Bir ülke eğer çağdaş normları yaşayacak ve yaşatacaksa yükseköğretimde çağ nüfusunun okullaşma oranını yükseltmek zorunda. Dolayısıyla üniversitelerin kapasitelerini akademik kaliteyi koruyarak geliştirmek gerekiyor. Diğer yandan üniversitelerin çıktıları da çok tatmin edici değil. Üniversite öğrencileri üzerinde yapılan bir araştırmada görüyoruz ki öğrencilerin yüzde 70'i üst gelir gruplarından ve üst-orta gelir gruplarından gelen insanlar. Toplumun yoksul kesimlerinin finansmanını sağladığı bir sistemden zengin kesimleri yararlanıyorlar. Ücretsiz bir kamu hizmeti olarak yürütülen bu iş sınıfsız ve imtiyazsız bir toplum olma iddiasındaki bir cumhuriyetin idealleri ile bağdaşmıyor. 8 yıllık zorunlu eğitimin getirdiği bir eğilim var; ortaöğretimde çağ nüfusu artıyor. Ortaöğretimden mezun olanlar üniversiteye girmek istiyorlar. Onların talepleri büyüyor ama talepleri karşılanamıyor. İşin bu boyutuyla da bir reform ihtiyacı aşikar. Bir başka boyutu, üniversite mezunlarının yüzde 70'i eğitim gördükleri alanda istihdam edilmiyorlar. Bu da yüksek öğretimin kendisini piyasanın ihtiyaçlarını karşılayacak biçimde yapılandırma konusunda bir zaafının olduğunu gösteriyor.

YÖK ihtilal dönemi kurumlardan biri. 60 değişikliğe rağmen hâlâ aynı otokratik mantalitenin geçerli olduğu söylenebilir mi? Bir değişiklik gerekçesi de bu mu?

Ben biraz daha ötesini söyleyebilirim. 12 Eylül psikolojisinin tüm topluma, sosyal hayata, kurumların eğilimlerine çok daha baskın olarak yansıdığı bir dönemde bugünküne göre daha demokratik bir uygulama vardı. Mevzuat bireysel tutumların kurumları belirlemesine imkan verecek bir esneklikte. Ama şimdi, yöneticilerin bireysel tutumları sistemi daha da içinden çıkılmaz hale getiriyor.

Hazırladığınız tasarı için şimdiki YÖK yönetiminden katkı alıyor musunuz?

Katkıyı sürekli talep ediyorum. Ama onlar şimdiye kadar iletişim kurmamaya, iletişimi reddetmeye özen gösterdiler. Bir üniversite reformunu ortaklaşa bir mutabakatla yapmaya davet ettiğim halde onlar bizim bu işi yapabilmek meşruiyetimizi tartışan bir dil seçtiler. O meşruiyet YÖK yönetiminin tayin edeceği bir meşruiyet değil.

Meşruiyet deyince... Bu bir anlamda AK Parti'nin iktidar olabilme unsurlarından biri olarak da görülüyor. YÖK'ü değiştirirseniz AK Parti gerçekten Türkiye'de iktidar olmaya başlar diye yorumlar var. Böyle görüyor musunuz siz de?

Ben Türkiye'nin ihtiyacı diye bakıyorum. Ülkenin küresel rekabet kapasitesini, yeteneğini geliştirmek isteyen bir iktidar, hiç kuşkusuz bilgi bazlı bir ekonomiye dönüşümün liderliğini yapacak olan üniversiteyi etkinleştirmelidir. Şu haliyle, YÖK sistematiği içinde üniversiteler bu etkinliği gerçekleştirebilecek durumda değil. Bu tek tek akademisyenlerin, rektörlerin ya da araştırmacıların kusuru değil. Sistemin buna dönük yapılanmamış olmasından kaynaklanan bir şey. Daha demokratik yapılar olmasını istiyoruz. Burda sözünü ettiğimiz demokrasi siyasal demokrasi değil. Üniversite demokrasisi diyebileceğimiz demokratik kültürün üniversite için ürettiği farklı bir model var ve bu bilinmeyen bir şey değil. Yetkilerin ve görevlerin tek elde toplandığı dolayısıyla kuvvetler ayrılığının ve rekabetin iyi işletilemediği bir düzen yerine yetkilerin kurullarda, görevlerin seçilmiş yöneticilerde olduğu bir sistemin, yani kendi kendini değerlendiren ve denetleyen bir sistemi hayata geçirmek istiyoruz. Kendi kaynaklarını özgürce yaratabilen, kendi kaynaklarını özgürce kullanabilen, sosyal çevresiyle etkileşimi yoğunlaştırılmış bir üniversite istiyoruz. Sosyal konseyleri modelin içine koyuyoruz. Üniversitenin bulunduğu kentteki sosyal çevre ile, piyasayla iletişimini etkinleştirmek istiyoruz. YÖK'ü daha çok bir planlama ve eşgüdüm kurumu olarak yapılandırıyoruz. Akademik hayata ilişkin kriterlere de siyasi müdahalelerin yapılamaması, unvan kazanma, akademik yükselme hatta akademik kurulların kurumsal nitelikleriyle ilgili ölçütleri belirleme gibi yetkileri anayasal bir kuruluş haline getirdiğimiz üniversite kuruluna vermeyi düşünüyoruz.

İnkılap Tarihi derslerini de kaldırıyor musunuz?

Hayır böyle bir şey yok. Biz üniversitenin işleyişini yapısını ortaya koyan bir taslak getirdik. Getirdiğimiz taslak eğitim öğretim programlarına ilişkin yetkileri üniversite senatolarına, üniversitelerarası kurula veriyor. Üniversitenin amaçları bölümünde zaten bu hususlar güvence altına alınmış durumda. Bu bir dezenformasyon girişimidir. Ama, reform süreci böyle bir süreçtir. Burada bize düşen şey soğukkanlılığımızı korumaktır.

YÖK Başkanı'nın tavrını nasıl buluyorsunuz. Çok konuşuyor, çok sert tepkiler gösteriyor. Sizi de açıkça suçluyor...

Bunları konuşmak istemiyorum, çünkü YÖK başkanının bireysel tutumuna ilişkin ne söylersem, aslında onun kurmaya çalıştığı oyun planının içine girerim. Görüşlerini söyleme hakkını kullanıyor diye bakıyorum.

Yerimde olsanız farklı davranmazsınız

Siz de tezkere geçmediği takdirde Amerika'nın Türkiye'yi ekonomik açıdan destabilize edeceğini mi düşünüyorsunuz?

Birinin bunu planlaması gerekmez. Sadece çeşitli sektör ve segmentlerin beklentileri tam anlamıyla böyle olmasa bile buna yakın bir sonuç yaratabilecektir. Yeni bir tezkere umudu saklıyken bile piyasaların yaşadığı şoku başka türlü izah etmek mümkün değil. Ortada faizleri 8 puan birden yükseltecek başka bir neden görüyor musunuz?

Peki Amerika'nın bölge üzerinde, Türkiye'ye açmadığı niyetleri olduğunu düşünüyor musunuz?

Vardır ya da yoktur diyemem. Her Türk aydını, her Türk insanı varolabileceğini varsayan bir yaklaşım içinde olmak zorundadır.

Tezkere önünüze bir kez daha gelse, isteksizlik gösterir misiniz?

Ben ne başlangıçta isteksizlik gösterdim, ne de şimdi gösteririm. İdeolog gibi davranamam. Farklı bakış açılarını senaryolaştıran insanlar sonuçta haklı da çıkabilir. Ama benim yerimde olduklarında farklı davranacaklarını zannetmiyorum.



 
Cumhuriyet kimsenin himmetine muhtaç değil
Milli Eğitim Bakanı Erkan Mumcu ile yeni YEK (Yükseköğrenim Eşgüdüm Kurulu) Yasası ile Irak krizine kadar birçok konuyu konuştuk. Mumcu, YÖK Başkanı Kemal Gürüz'ün başında bulunduğu kurumu 'laikliğin bekçisi' olarak görmesini şöyle değerlendiriyor: "Bunu söylemek bence akıldışı ve hukukdışı bir- çok uygulamaya bir haklılık kazandırma amacı taşıyor. Kendisini böyle sunuyor olması, gerçekte böyle olduğu anlamına gelmez. Kaldı ki kurumların işlevleri, görevleri Anayasa ve yasalarla tarif edilmiştir zaten. Kimsenin kurtarıcılığına ya da himmetine muhtaç değil Türkiye Cumhuriyeti. Ne laiklik, ne de cumhuriyet kimsenin himmetine muhtaç."
Tezkerenin reddi, bademcik iltihaplanması gibi bir şey!
Tezkere oylamasında ortaya çıkan tabloyu tahmin edebildiniz mi?
Kaygı duyduğum ama, tahmin etmediğim bir şeydi.
Meclis'in vereceği bir karardan neden kaygı duydunuz?
Tabiî ki Meclis'in iradesine saygı gösteriyorum ama bu benim kendime ait bir görüşe sahip olmama mani değil. Ben iletişimin yanlış kurulduğu kanısındayım. Burada sadece Türkiye tarafının değil, özellikle Amerikan tarafının tutumunun çok belirleyici olduğunu ve bu sonuca yol açtığını düşünüyorum.
Bazı yorumlarda tezkerenin kabul edilmemesi parti içinde bir zaafiyet olarak değerlendirildi. Bu zaaf mıdır sizce?
Ben zaaf olarak görmüyorum. Kişinin bademciklerinin iltihaplanması, o sorunu yaşayan insan için bir sorundur, bir hastalıktır. Ama bir hekime gidip baktığınızda sistemin son derece düzgün işlediğine ilişkin bir kanıt olarak algılar. Hastanın memnuniyetsiz olduğu şey hekim için memnuniyet verici bir durumdur. Bence sistem doğru çalışıyor. Şunu da söyleyeyim. Tayyip Erdoğan kriz sürecinde, başta Sayın Başbakan olmak üzere kimseye müdahale etmemek gibi bir nezaketi ısrarla gösterdi. Ve parti içi demokrasi denemesi sonuçları ne olursa olsun kesinlikle doğru bir uygulama. Her şey için bir bedel ödemek gerekir, parti içi demokrasi için de... Tayyip Bey, bu konuda önemli bir iş yaptı.


Amerika'ya ders vermek bizim işimiz değil
Amerika'nın Türkiye'ye karşı tutumunu biraz saygısızca buluyor musunuz?
Ben bu şeylerden doğrusu çok hazzetmiyorum. Uluslararası ilişkiler böyle duygular temelinde gerçekleşen şeyler değil. Amerikalılar'a ders vermek bizim işimiz değil. Öyle veya böyle ABD bizim müttefikimiz.
Doğru ama bununla Amerika'nın her istediği politikaya ortak olmak zorunda olduğumuz sonucunu çıkaramayız herhalde...
Elbette ittifak ilişkisi karşılıklı teslimiyet ilişkisi değildir. Muhataplarımız bize tüm iradelerini teslim etmedikleri gibi biz de tüm irademizi teslim etmeyiz. Ama ittifak ilişkisi bir işbirliği ilişkisidir ve bu işbirliği ilişkisi de karşılıklı çıkarlar korunmak suretiyle yapılır.
Bu ilişki, tezkereyi yeniden Meclis'in önüne getirmeyi zorunlu kılar mı?
Ne bu konuda bir açıklama yapmaya mezunum ne de bu konuda bir şey söylemem doğru. Onun için bana bu konuda bir şey sormayın. Gelir mi gelmez mi bilmiyorum ama, bana göre gelmelidir.
10 Mart 2003
Pazartesi
 
 
Künye
Temsilcilikler
Reklam Tarifesi
Abone Formu
Mesaj Formu
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED