|

2018’in Doğu Akdeniz ajandası

Doğu Akdeniz tarihin her döneminde medeniyetlerin çekişme ve çatışma hinterlandı içinde olmuştur. Günümüzde de hem stratejik konumu hem de enerji kaynaklarının varlığı bölgeyi daha da önemli hale getiriyor. Orta Doğu’ya açılan kapı konumundaki Doğu Akdeniz 2018 yılında da yeni krizlere gebe durumda... Kıbrıs merkezli yaşanan gelişmeler, Suriye ve enerji savaşlarındaki son durum 2018 Doğu Akdeniz ajandasında.

Yeni Şafak ve
14:00 - 2/03/2018 Cuma
Güncelleme: 15:09 - 2/03/2018 Cuma
Yeni Şafak
Doğu Akdeniz'de Kıbrıs merkezli enerji mücadelesi devam ediyor.
Doğu Akdeniz'de Kıbrıs merkezli enerji mücadelesi devam ediyor.

Doğu Akdeniz

Doğu Akdeniz, tarihten günümüze pek çok medeniye ev sahipliği yapmış ve bu coğrafyada yaşanan olaylar tarihin seyrini derinden etkilemiştir. Orta Doğu'nun kapısı konumundaki bölge, verimli topraklar ve enerji kaynaklarıyla dikkatleri üzerine çekiyor.

Bölge dünyanın en verimli topraklarına komşu olmanın yanında en değerli enerji kaynaklarına da ev sahipliği yapıyor. Buradaki bereketli topraklar 19.yy’da gerçekleşen petrol ve doğalgaz gibi enerji kaynaklarının ticari işletmeciliği sonucu daha da stratejik bir önem kazanmış,
Doğu Akdeniz’de yaklaşık olarak toplam değeri
olan 30 milyar varil petrole eşdeğer hidrokarbon yatakları bulunduğu değerlendirilmekte.
2010 yılı tüketim miktarları dikkate alındığında, Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon rezervinin, Türkiye’nin yaklaşık 572 yıllık, Avrupa’nın ise 30 yıllık doğal gaz ihtiyacını karşılayabilecek seviyede olduğu anlaşılmaktadır.

Arama çalışmalarının halen birçok bölgede devam ettiği ve olası yeni sahaların keşfi ile ilan edilmiş bu rezervlerin daha da artacağı düşünüldüğünde, enerji bağlamında Doğu Akdeniz’in önemi bir kat daha artmaktadır.

Akdeniz’de bir ada 'Kıbrıs'

Akdeniz’in Sicilya ve Sardinya’dan sonra üçüncü büyük adası olan Kıbrıs, Süveyş kanalı, Nil Havzası, Orta Doğu ve Anadolu gibi stratejik bölgelere yakınlığıyla pek çok medeniyetin ilgisini çekiyor.

Ada'da 1930’larda başlayan istikrarsız dönem Türkiye’nin 20 Temmuz 1974'te Kıbrıs Barış Harekatı'nı başlatmasına kadar devam etti.
Harekat sonrası ikiye bölünen adada donmuş bir siyasal problem devam ediyor.

Petrol ve doğalgaz gibi enerji kaynaklarının keşfinden sonra denizlerde de sondaj çalışmaları hız kazandı. Kıbrıs çevresindeki enerji kaynaklarının yoğunluğu bölgenin tekrar hareketlenmesine sebep oldu. Güney Kıbrıs yönetimi gayri meşru hamlelerine devam etse de Türkiye’nin kararlığı sonucu bölgede Kuzey Kıbrıs’ın hakları güven altında tutulmaya devam ediyor.

“Dondurulmuş kriz yeniden aktive edildi”

Doğu Akdeniz'deki son gelişmeler bağlamında Kıbrıs merkezli enerji mücadelesini yenisafak.com'a değerlendiren ANKASAM Danışmanı Kadir Ertaç Çelik, “Akdeniz’de Kıbrıs üzerinden Türkiye ve Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi arasında doğrudan Türkiye ve Avrupa Birliği (AB) arasında ise dolaylı olarak dondurulmuş bir krizin yeniden aktive edildiği bir sürece tanıklık etmekteyiz” açıklamasında bulundu.

Rum tarafı neden krizi aktive etti?

“Pek tabi bir şekilde Rum tarafının bahse konu krizi yeniden aktive etmesinin temel nedeni olarak Türkiye’nin güney sınırlarında yeni Suriye jeopolitiğinde sahaya askeri güç araçlarıyla inmiş olması ele alınabilir” diyen Çelik, “
Türkiye’nin Ortadoğu’da terör örgütlerine yönelik ciddi bir harekât gerçekleştirdiği bu günlerde Rum tarafının yeniden 3. Parseli gündeme taşımaları bir yandan fırsatçılık diğer yandan ise Ankara yönetimini test etmek olarak yorumlanabilir.
Bu süreçte hem bir boşluk olması halinde kazanım elde edebileceğini düşünen Rum yönetimi hem de silahlı kuvvetlerinin başka bir bölgede çatışması nedeniyle Türk karar alıcıların ve kamuoyunun iradeleri ile Silahlı Kuvvetlerin yetenek ve kapasitesini test etmeye çalışmaktadır” dedi.

Çelik, “Bu tacizler ve gerek uluslararası deniz hukukuna ilişkin düzenlemelere gerekse politik etiğe tezat oluşturan bu hamleler sadece Rum yönetimi temelli sondaj krizi ile sınırlı kalmamakta Yunanistan da Ege Denizi’nde statüsü (kendilerince) tartışmalı olan ada veya adacıklar üzerinden provokasyonlar yapmakta hatta karasuları meselesini cılız sesle de olsa gündeme taşımaya çalışmaktadır” ifadelerini kullandı.

Enerji denkleminin merkezi

Küresel politikalar ve enerji savaşları son dönemde sık sık gündeme gelen konular arasında. Orta Doğu’da bitmeyen savaşlar ve çözülemeyen krizlerin temelinde de menfaatler ve çıkar çatışmalarının ön planda bulunması enerji denkleminde büyük bir satranç tahtasının kurulduğunun göstergesi.

Münhasır Ekonomik Bölgeler

Türkiye ve Güney Kıbrıs arasındaki kıta sahanlığı sorunu 2003 yılında Mısır ile imzalanan sözde Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) anlaşması ile başladı.

İhtilafın devamında, Güney Kıbrıs'ın ilan etmiş olduğu sözde MEB alanları içerisinde 2007’den bugüne uluslararası enerji şirketleri ile ruhsatlandırma antlaşmaları yaparak Türk kıta sahanlığı ve Kıbrıs Türklerinin haklarını görmezden gelen tutum içerisinde bulundu.

GKRY'nin 2011’deki MEB hamlesinin ardından KKTC de, Ankara ile anlaşarak Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO)’na ada açıklarında petrol ve doğalgaz arama yetkisi vermişti.

Rum Yönetimi'nin 2011 yılında belirlediği sözde münhasır ekonomik bölgede yer alan 1, 2, 3, 8, 9, 12 ve 13 numaralı bloklar, KKTC'nin TPAO’ya petrol ve doğalgaz arama ruhsatı verdiği E, F ve G bölgeleriyle kesişiyor. Bunun yanında 1, 4, 5, 6 numaralı parseller, Türkiye’nin kıta sahanlığı sınırına girdiği için GKRY ile de çözülmesi gereken bir sorun olarak devam ediyor.


Türkiye'nin cevabı gecikmedi


Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin gayriresmi hamlesi sonrası Türkiye, uluslararası hukuktan doğan haklarını kullanarak 2011'de KKTC ile Akdeniz'de Kıta Sahanlığı Sınırlandırması Anlaşması'nı imzaladı ve TPAO'ya petrol ve doğalgaz arama ruhsatı verdi.

2011 yılında dönemin KKTC Başbakanı İrsen Küçük, "Bakanlar Kurulumuz KKTC tarafınca deniz yetki alanlarında TPAO’ya karar ekinde tarif edilen alanlarda petrol ve doğalgaz araması hususunda ruhsat verilmesini karara bağlamıştır" dedi.

Çözümsüzlüğün hüküm sürdüğü 'Ada'

Ada'da çözümsüzlük sürecinin devam ettiğini vurgulayan, ANKASAM Danışmanı Kadir Ertaç Çelik, "Söz konusu enerji kaynaklarının çıkarılması ve kullanımı noktasında devletlerin egemenlik sahalarına ilişkin hukuki çalışmalara, doktirine ve uluslararası sözleşmelere bakmak gerekmektedir. Üzerinde tartıştığımız konu çerçevesinde sondaj çalışmalarının yapılabilmesi için söz konusu alanın ilgili devletin münhasır ekonomik bölgesi içerisinde yer alması gerekmektedir. Bakınız Kıbrıs adasında Türkiye tarafından bağımsızlığı tanınan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti adıyla bir devletin varlığı söz konusudur. Ancak Rum tarafı bunu tanımamaktadır. Bu nedenden ötürü adada çözümsüzlüğün hüküm sürmesi halinde iki taraf arasında bir anlaşma sağlanmasının çok mümkün olduğu bir durum görünmemektedir" açıklamasında bulundu.

Çelik, "Rumların bu gayr-ı meşru faaliyetlerinin sonuç vermesi eşyanın tabiatı gereği mümkün değildir. Çünkü Akdeniz jeopolitiğinde Kıbrıs adasının tamamı üzerinde egemenlik iddia etmeniz veya nihai aşamada bu sonucu ortaya çıkarabilecek faaliyetlerde bulunmanız Ankara için hem Kuzey Kıbrıs Türk Devleti hem de Türkiye’nin Akdeniz’den boğazına düğüm atılarak karaya hapsedilmesi bağlamında milli ve hayati bir tehdit olması hasebiyle Türk karar alıcıların görmezden geleceği bir hadise değildir. Türkiye’nin deniz gücünü bölgeye kaydırması da verilen cevabın ölçeğini göstermektedir. Sonuç olarak Rum tarafının çabaları provokasyon ve adadaki çözümsüzlüğe negatif anlamda katkı sunacak yeni bir krizin ortaya çıkmasından başka bir sonuç doğurmayacaktır" ifadelerini kullandı.

Akdeniz dışı aktörler

Küresel güç mücadelesinin yaşandığı bölge başta ABD olmak üzere Orta Doğu coğrafyasında etki alanı oluşturmaya çalışan, enerji yataklarına hakim olma hedefi güden Rusya ve Batılı devletlerinde de ilgisini çekiyor.

Önümüzdeki dönemde Doğu Akdeniz jeopolitiğini belirleyecek en önemli parametrenin Suriye’nin yeni dönemdeki dizaynı veya inşası ile oldukça fazla ilintili olduğunu ifade eden ANKASAM Danışmanı Kadir Ertaç Çelik, "Suriye’de gerek alanda gerekse masada eli güçlü olan aktörler Doğu Akdeniz jeopolitiğinde de oyun kurma yeteneği veya oyunda ana aktör olma yeteneğine sahip olabileceklerdir. Bu bağlamda Suriye’de güçlü bir Rusya varlığı (gerek siyasi gerekse askeri üsler bağlamında), Esad rejiminin geleceği, Suriye’nin kuzeyinin alacağı görünüm, ABD’nin bölgedeki pozisyonu, İran faktörü ve hatta az da olsa Çin’in varlığı denklemin bileşenleri olarak yer alacaktır. Ancak konjonktür üzerinden bir okuma yapmaya çalıştığımızda
Türkiye’nin Suriye jeopolitiğinde milli menfaatlerine ters düşen projeksiyonlara izin vermeyeceği ve bu minvalde söz konusu olacak stratejileri engelleyeceği (ki bu hem Fırat Kalkanı hem de Zeytindalı Operasyonları ile açıkça ortaya konmuştur) oldukça kuvvetli ihtimalidir.
Dolayısıyla önümüzdeki günler Rum tarafının bu provokasyonlarına tanıklık edeceğimiz bir süreç olsa da Türkiye’nin iradesi karşısında sonuçsuz kalacak ve Türkiye Kıbrıs’taki hem tarihsel ve kültürel hem de askeri ve siyasi sorumluluğu ve haklılığı çerçevesinde Doğu Akdeniz’de gerek denizden gerekse karadan kendi milli varlığına yönelik tehditlere en sonuç alıcı dilden cevap verecektir" dedi.

"Türkiye hala AB'nin ihtiyaç duyduğu bir aktör"

Çelik, “Bilindiği üzere Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Avrupa Birliği üyesi bir aktördür. Söz konusu üyelik gerek Zürih ve Londra Anlaşmalarının gerekse Avrupa Birliği norm ve ilkelerinin ruhuna aykırı olsa da bahse konu aktör için önemli bir korumayla beraber siyasi ve ekonomik destek anlamına gelmektedir. Söz konusu destek doğrudan Rum Yönetimi’ne verileceği gibi bu aktörün çatıştığı aktörlere karşı kullanılabilecek bir enstrüman olarak da görülmelidir. Bu nedenle bir yandan Türkiye’nin AB üyelik sürecinde Ankara’yı daha fazla sıkıştırmak ve taviz koparmak diğer yandan da üyesi olan bir aktörü koruma sorumluluğundan dolayı AB’den böylesi çıkışlar söz konusu olmaktadır. Ancak konjonktürel şartlardan dolayı AB, bu meselede çok fazla ileri gidecek açıklamalar veya hamleler yapma yeteneğinden uzaktır. Türkiye hala mülteci veya göçmen sorunu bağlamında AB’nin ihtiyaç duyduğu önemli bir aktördür ve AB için önemli bir ekonomik partnerdir” açıklamasında bulundu.

Bu gelişmelerin yanında yanında İngiliz petrol şirketi BP, Mısır’ın karasularında bulunan Atoll Phase One Projesi’nden doğalgaz üretimine başladı.


Krizin yeni aktörü 'Saipem 12000'


Adadaki doğalgaz krizi, İtalyan ENİ şirketine ait 'Saipem 12000' gemisinin, Türkiye’nin münhasır bölge olarak kabul ettiği üçüncü parselde doğalgaz araması yapmak için bölgeye hareket etmesiyle başladı.

Türkiye, Rumlara bölgede doğalgaz arama yapmamalarına dair ihtar gönderdi. Ancak ENİ’ye ait ‘Saipem 12000´ gemisi rotasını değiştirmedi. Bunun üzerine Türkiye de bölgede askeri tatbikat başlattı.

‘Saipem 12000’ gemisi, üçüncü parsele yaklaştığı sırada karşısında Türk savaş gemilerini buldu. Türk savaş gemilerinin, ‘Saipem 12000´i bölgeye sokmama kararlılığı karşısında, ENİ’ye ait gemi, geri çekilmek zorunda kaldı. İtalya hükümeti de konuya müdahil oldu, yapılan diplomatik görüşmeler sonunda geminin üçüncü bölgeye uzak bir yerde konumlanması sağlandı.

Navtex uzadı

Türkiye bu gelişmeler sonrası Münhasır Ekonomik Bölge'de (MEB) faaliyetlerini sürdüren Türk savaş gemileri, 22 Şubat’ta sona erecek Navtex’i 10 Mart’a kadar uzattı.

Bunun üzerine Rum yönetimi lideri Nikos Anastasiadis, Bakanlar Kurulu’nu 'acil' toplantıya çağırdı. Toplantıdan Türkiye’yi uluslararası alanda şikayet etmek için çalışma başlatılması kararı çıktı.

BM'ye şikayet ettiler

GKRY Cumhurbaşkanı Nikos Anastasiadis, Türkiye’nin Navtex yayınlamasını Brüksel gündemine de taşımak için çalışma başlattı ve Rum yönetimi ayrıca Türkiye’yi BM’ye şikayet etti. Şikayette, “Türkiye’nin, Kıbrıs Rum Cumhuriyeti'nin egemenlik haklarını, deniz hukuku da dahil uluslararası hukuku ihlal, bölgedeki barış ve istikrarı tehdit ettiği" öne sürdü.

BM'den tepki geldi

Kıbrıs Rum Kesimi’nin, Doğu Akdeniz’deki tek taraflı doğalgaz arama faaliyetlerine bu defa tepki geldi. Birleşmiş Milletler, Rumların tutumundan üzüntü duyulduğunu bildirdi. Açıklamada, bölgedeki kaynaklardan iki toplumun da yarar sağlaması gerektiği vurgulandı.

Kıbrıs’taki doğalgaz gerilimini hafifletmeye yönelik çalışmalar sürüyor. Birleşmiş Milletler, Rum kesiminin, Doğu Akdeniz’deki tek taraflı doğalgaz arama faaliyetleri nedeniyle “artan gerginlikten üzüntü duyulduğunu” bildirdi. Genel Sekreter Antonio Guterres’in, “Kıbrıs’ın çevresinde bulunan doğal kaynaklardan her iki toplumun da yarar sağlaması çağrısını yinelediği” belirtildi.

Rum Kesimi'ne tepkiler

Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'ne hem yurt içinden hemde yurt dışından tepkiler gelmeye devam ediyor. Rumların tek taraflı girişimleri Yunan basınınında alaya dahi alınıyor.

Rumlar kağıttan gemide


Doğu Akdeniz’de devam eden sondaj geriliminin Türkiye’nin hamleleriyle Rum kesimi aleyhine sonuçlanması hem Rum hem de Yunan basınında yer bulmaya devam ediyor. Bazı gazeteler ise yayımladıkları haber ve karikatürlerle Rum yönetimine ağır eleştiriler yöneltti.


"Bunların efelikleri bizim ordumuzu görene kadardır"

Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, GKRY'nin gayriresmi hamlelerine karşı net mesajlarda bulundu:

"Kıbrıs açıklarında faaliyet gösteren yabancı şirketlere, Rum tarafına güvenerek hadlerini ve güçlerini aşan işlere alet olmamalarını tavsiye ediyoruz.


Bunların efelikleri, bizim ordumuzu, gemilerimizi, uçaklarımızı görene kadardır. Bu işin, öyle gözlerden uzak kaya parçalarında gizlice fotoğraflar çektirmekle, hiçbir geçerliliği olmayan anlaşmalarla, bölgeye sondaj gemileri getirmekle olmayacağını bir kez daha hatırlatıyoruz"


#Doğu Akdeniz
#Kıbrıs
#Türkiye
#KKTC
#GKRY
#TPAO
#ANKASAM
#Kadir Ertaç Çelik
6 yıl önce