|

Akseki üzerinden bir dönemi okumak

Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları arasında çıkan önemli bir çalışma olan Ahmet Hamdi Akseki’nin Hayatı Eserleri Mücadelesi iki ciltten oluşuyor. İlk ciltte Akseki’nin hayatı eserleri ve verdiği mücadele konu edinirken ikinci cilt fotoğraflar eşliğinde tam bir bibyografya.

İbrahim Arpacı
04:00 - 15/05/2020 Cuma
Güncelleme: 22:27 - 14/05/2020 Perşembe
Yeni Şafak
Ahmet Hamdi Akseki
Ahmet Hamdi Akseki

Son yıllarda düşünce dünyamızda önemli izler bırakmış şahsiyetlerle bir şekilde iltisakı olan metinleri basma refleksi gösteren, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, şimdi de “Ahmet Hamdi Akseki’nin Hayatı Eserleri Mücadelesi”ni konu alan, hem biyografi hem de bibliyografyadan oluşan iki ciltlik bir eseri yayın dünyasına kazandırmış oldu.

İsmail Kara ve öğrencisi Rabia K. Gündoğdu’nun kaleminden çıkan bu eser, oldukça hacimli, birbirinden bağımsız iki ciltten oluşmaktadır. Ahmet Hamdi Akseki, her ne kadar üçüncü Diyanet İşleri Başkanı olsa da, İsmail Kara kendisini, Diyaneti mevcut formuna kavuşturup belirli temellerinin atılmasını sağlayan, direnç kuvveti oluşturan ilk başkanı, bu yönüyle kurucu başkanı olarak tanımlar.

İsmail Kara, yakın dönem İslamcılık üzerine hatırı sayılır çalışmalara imza atmış, zaman zaman verdiği mülakatlardan Diyanet tarihine eşlik eden başkanları ve etki alanlarını iyi tahlil etmiş ilim insanlarımızdan biridir.

Bu biyografinin öne çıkan bir yönü, Akseki’nin bazı şahit olduğu dönemsel olayları kendisinin anlatmış olmasıdır. Akseki ile ilgili gerek söyleşileri gerekse hitap ve mektupları o kadar yerli yerince verilmiş ki, bu kadar hacimli bir kitabı okumak için yüksünmenize gerek kalmıyor. Kitap okuyucuya bu akıcılığı rahatlıkla sağlıyor diyebiliriz.


Kitabın birinci cildi Akseki’nin hayatı eserleri ve mücadelesini konu edinirken, ikinci cildi ise fotoğraflar eşliğinde tam bir bibligyografya kitap olarak öne çıktığını görmekteyiz.. Kara, Ahmet Hamdi Akseki’nin hayatını mercek altına alırken aslında yakın dönem Cumhuriyet tarihindeki önemli birçok hadiseyi Akseki ile iltisaklandırarak verdiğini görmekteyiz. Ve böylelikle Akseki’yi okurken dönemin şartlarını daha net görebiliyor ve biyografi sahibi şahsiyetin o dönem içerisinde nasıl bir boşluğu doldurduğunu ya da nasıl bir etki alanı oluşturabildiğini görebiliyorsunuz. Bu yönüyle Cumhuriyet dönemi dini yönelimin ve devletin o yönelime karşı nasıl bir teyakkuz ve planlama içerisinde olduğunu görmek için bu eser bir başucu kitabı olabilir.

AİLESİNDEN FİKİR MÜCADELESİNE

Ahmet Hamdi Akseki’nin biyografisinin yer aldığı birinci cilt 11 bölümden oluşmakta. Birinci bölümde bu tür akademik çalışmalarda olduğu gibi, Akseki’nin doğumu, ailesi ve yetiştiği çevre ele alınmaktadır.

İkinci bölümde Akseki’nin siyasi fikir ve ilgileri ele alınmış. Akseki’nin Kanun-i Esasi’nin yayınlanması, Meşruiyetin ilanında nasıl bir tutum takındığı, hangi gazeteleri takip ettiği, kimlere hayranlık duyup, bir dönem hangi siyasi iradenin savunuculuğunu yaptığı gibi bir takım önemli bilgiler salık verilmektedir. Ayrıca burada İsmail Kara’nın Akseki özelinde o dönemi yansıtırken Abdulhamit dönemi ile ilgili bazı kanaat önderlerinin o yıllarda Abdulhamit’e karşı takındıkları tavrı da açık bir şekilde ifade etmektedir. Bu bölüm özelinde yine Akseki’den bahisle, Kara, onun o dönemin şartları içerisindeki İslamcılık anlayışının kendisinde var olduğunu ve zaman zaman çeşitli gazetelere gönderdiği mektuplarla da bu fikrini aşikâr ettiğini anlamaktayız. Bu bölümde ayrıca Akseki’nin bir zaman sonra Sebilürreşad mecmuasında iki yüzden fazla yazı kaleme alarak vazgeçilmez yazarlarından biri haline geldiği, hatta Sebilürreşad’ın bir muhabiri olarak Bulgaristan’daki azınlık Müslümanların durumlarından bahis vermek için gittiği de ifade edilmektedir.

Üçüncü bölümde ise Ahmet Hamdi Akseki’nin ilim çevresi, muallimliği ve kendisine gelen ilmi teklifler konu edilmektedir. Özellikle medrese kökenli bir şahsiyet olan Akseki’nin kendi yaşadığı dönem içerisinde bir ıslahatla modern bir ilmi yapının oluşup buna geçiş dönemine şahitlik etmesi kendisi içinde farklı bir duygu oluşturduğunu kendi ifadelerinde anlamaktayız.

Bu bölümde ayrıca Akseki’nin etkilendiği ilim adamlarına da yer verildiğini görüyoruz. Sonraki dönemler düşünce dünyasının nasıl şekillendiğini bu tabloyla birlikte okumak zor olmuyor. Örneğin etkilendiği şahsiyetlerden biri olan Elmalılı Hamdi Yazır’dan mantık dersleri aldığını, sonraki dönemlerde Elmalı’yla sıkça irtibat halinde olduğunu ve münasebetle kendisinden azami derecede istifade ettiğini görmekteyiz. Mehmet Akif ile tanışması Babanzade Ahmet Naim ile olan münasebeti, Ferid Kam’dan aldığı dersler vs hepsi bu bölümün içerisinde yer almakta. Tabi ilk memuriyeti, evliliği ve milli mücadele döneminde iyi bir vatansever olduğu, neler yaptığı, ne tür düsturlarla hareket ettiği; yine bu bölümün içerisinde yer almakta.

Dördüncü bölüm ise Akseki’nin Ankara günlerini ele alıyor. Ankara’da atandığı yeni vazifeler, Ankara Sultaniyesi ve Muallim Mektebindeki hocalık serüveni, diğer taraftan kendi aile içindeki gelişen yeni olaylar… Tabi o dönemin Ankara’da ikamet eden önemli şahsiyetlerle olan münasebeti, yaşadıkları ve hatıraları da yine bu bölümde konu ediniyor.

Ankara’ya taşındıktan sonra Hasan Hüsnü Erdem, Kamil Miras, Tahirü’l Mevlevi, Hasan Basri Çantay gibi önemli şahsiyetlerle olan yakınlığı ve birbirleriyle olan etkileşimleri de ayrı ayrı başlıklar halinde okuyucuyla buluşuyor.

SANCILI BİR DÖNEMİ ANLATIYOR

Beşinci bölüm ise en sancılı denilebilecek dönem olarak göze çarpmakta. Gerek Akseki özelinde gerekse yaşanılan dönem itibari ile anlatılan bu bölüm, belki de üzerinde en çok durulması gereken dönem olduğu kanaatindeyiz. Yaşanan hadiseler, Akseki’nin bu gelişmeler karşısındaki duruşu ve özellikle Şeyhülislamlık’tan Diyanete geçiş döneminde kendisinin nasıl bir rol üstlendiğine şahitlik ediyorsunuz.

Tabi 3 Mart 1924’te Şer’iye Evkaf Vekaleti’nin mülga edildiği gün, hilafet de aynı gün ilga edilmişti. Ayrıca medrese tekke ve zaviyelerin kapatılması gibi din sahasına ait ne tür kurum varsa kapatılıp yerine Umûr-ı Diyaniye Riyaseti adında (Diyanet İşleri Başkanlığı) bir başkanlığı kurulmuştu. İsmail Kara’nın kitapta belki de dikkat çektiği husus o gün bu kanun maddeleri meclisten geçerken maddeler üzerinde kimsenin söz almayıp, doğrudan oylamaya geçilerek kabul edilmesi olmuştur.

Kara ve Gündoğdu daha önce belirttiğimiz gibi Akseki özelinde tüm yakın tarihin adeta krokisini çiziyor ve o dönemin hafızasını yine Akseki özelinde okuyucuya sunuyor. Aslında Ahmet Hamdi Akseki’nin Diyanet İşleri Başkanları içerisinde nasıl farklı bir yeri olduğu, kitabı okudukça ve kitap etrafında adı geçen bir takım bürokratların değişen ve dönüşen süreç içerisindeki takındıkları tavırla nasıl bir kompozisyonun içerisinde yer aldıklarına şahitlik edebiliyorsunuz.

Altıncı bölümde ise Türkçe hutbe, Türkçe Kur’an meselesi, dinin tabiri caizse yeni inkılap edilen dil üzerinden yeniden yorumlanıp tercüme edilmesi konusu; bunun yanında Mehmet Akif ve Elmallı Hamdi Yazır’a yazdırılmak istenen meal; tüm bunlar o dönemki hadiseler ışığında ayrıntılı bir şekilde okuyucuya sunuluyor… Ayrıca o dönemde devletin özellikle para vererek çevirisinin yapılmasını istediği kitaplar ve kimlerin ne şekilde çevrilmesi ya da sadeştirilmesi gerektiği gibi hususlar da yer almakta. Diğer taraftan bu bölüm Rıfat Börekçi’nin vefatı ve Akseki’nin Diyanet Reisliğine vekâleti ile son bulmakta.

Yedinci bölümde ise İnönü Dönemi Din Politikaları ve Çok Partili Hayata Geçiş başlığı adı altında Şerafettin Yaltkaya dönemi mercek altına alındığını ve Kocatepe Camii’nin yapımındaki siyasi irade ve onun etrafında şekillenen bir takım hadiseler konu edinmektedir.

Sekizinci bölümde, daha önceki yıllarda diyanette çeşitli kademelerde görev yapan etkin ve yetkin isim, Ahmet Hamdi Akseki’nin başkanlığı ele alınıyor. Üçüncü Diyanet İşleri Başkanı olarak göreve getirilen Akseki’nin o dönem başkanlığa getirildikten sonra halkın kendisine teveccühü… Bu bölümün önemli bir anektodu olduğunu düşündüğümüz, Milli şef İsmet İnönü’nün Ahmet Hamdi Akseki’den ibadetlerin tamamen türkçeleştirilmesini, bir önceki başkan Şerafettin Yaltkaya’nın buna olur verdiğini, kendisinin de buna devam etmesini istemesi, meselesi dikkat çekici bir durum olarak okuyucunun bilgisine sunuluyor… Hasan Basri Çantay’ın aktardığı bu hadise karşısında Akseki’nin buna yanaşmaması bu hamlenin atıl kalmasına neden olduğu da not olarak veriliyor.

TÜRKİYE’DEKİ DİN EĞİTİMİNE BAKIŞ

Dokuzuncu bölümde, Türkiye’deki din eğitimi, Akseki’nin bu din eğitimi ve müfredatının oluşturulmasındaki katkısı, ön ayak olup bir takım girişimlerde bulunması gibi konuların işlendiğini görüyoruz. Bununla birlikte İmam Hatip kurslarının eğitime başlaması ve Ankara İlahiyat Fakültesi’nin açılması gibi bir takım önemli hadiselerin de bu bölümde yer aldığını görüyoruz.

Onuncu bölümde, “Laiklik Politikalarında Normalleşme Arayışları” başlığı adı altında ezanın aslına dönüşündeki süreç, Akseki’nin özellikle halk ile olan sıkı diyaloğu, bir takım vaaz-u nasihatleri konu ediliyor. Bu bölümde özellikle Hamdi Akseki’nin Bediüzzaman ile olan ilişkisi dikkat çekici bir anektod olarak karşımıza çıktığını görüyoruz… Ve yine bu bölüm özelinde Akseki’nin dönemin gelişen menfi hadiselerine karşı durumu ne kadar artçı bir sarsıntıya çevirebilirim düşüncesi ile hareket edip, dinin kendi temel prensiplerini muhafaza etmek için ciddi gayretler içerisinde olduğunu anlıyoruz.

Son bölümde ise yakın arkadaşlarının kendisi hakkındaki düşünce ve anıları konu ediliyor. Bununla birlikte Ahmet Hamdi Akseki’nin bir kalp krizi sonucu vefat ettiği ve bu vefatı etrafında, çevrelerce oluşan hüzün işleniyor.

İsmail Kara ve Rabia K. Gündoğdu’nun kaleme aldığı bu iki ciltlik eserin ikinci cildinde ise tarihsel kronoloji takip edilerek, Ahmet Hamdi Akseki’nin açıklamalı bir bibliyografyası hazırlandığını söyleyebiliriz. Son olarak dönemin fotoğraflarla resmedildiği ikinci cilt, ilgilisi için, içinde özel vesikalar ve resimler barındığını belirtmek gerekir.

#Ahmet Hamdi Akseki
#Diyanet
#İsmail Kara
4 yıl önce