Avrupa uluslarının diğer uluslar, Alman ulusunun da bütün diğer uluslar içinde üstün olduğuna inanan ırkçılık tezi köklü bir tarihsel arkaplana sahiptir. Irkçılık hareketi 2.Dünya Savaşı'yla Avrupa ve dünyaya telafisi güç büyük bir felaket yaşandıktan sonra zaman zaman yeniden gündeme gelmiştir.
Almanya'da son 5 yıl içinde 24 bin ırkçı eylem kaydedildi, 30 kadar Türk öldü. 1997 Göçmen Raporu'nda Almanya'nın doğu eyaletlerinde, yabancıların giremediği kurtarılmış bölgelerden söz ediliyor. Leipzig, ırkçılar tarafından kurtarılmış bölge ilan edilmiş. Eyleme hazır 7 bin nazi militanı var. Birkaç gün önce açıklanan 1999 Göçmen Raporu'nda olumlu gelişmeden söz edilmiyor. Avrupa'da gün çığ gibi büyüyen ırkçılık tehlikesini, ırkçılığın mağduru Müslümanlar başta olmak üzere göçmenlerin entegrasyon sorunlarıyla izah etmeye kalkışmak tarihî bir yanılgıdır.
Yahudi düşmanlığı yerine İslam düşmanlığı
Irkçılık hareketi 2.Dünya Savaşı'ndan önce anti-semitizm, savaş sonrasında anti-komünist eksene otururken, komünizmin iflasından sonra sistemli olarak anti-İslamist eksene oturtuluyor. Anti-İslamizm temelli söylemler kesinlikle basit, marjinal gruplar ve onların eylemleri ile izah edilemez. NATO'nun soğuk savaş sonrası yeni hedefi İslam olarak belirlemesi ve Avrupa'daki Müslümanlar'ın bu düşman gücün uzantıları olarak tanımlanması düşmanlığı ortaya çıkarmıştır.
Irkçı saldırılar cami ve benzeri kurumlara yöneliktir. Yabancılar içinde özellikle Müslümanlar'ın tehlikeli olduğu tezi yaygınlık kazanıyor. Müslüman sivil toplum örgütleri potansiyel terör örgütü gibi lanse ediliyor. Bütün baskı, hak ihlali ve tahriklere rağmen ciddi bir şiddet eylemi içinde yer almayan sivil toplum örgütleri ve dolayısıyla Avrupa Müslüman toplumu entegrasyonun önünde engel gibi gösterilerek adeta bu ırkçı saldırılara gerekçe oluşturuluyor.
Günümüz Avrupası'nda ırkçılık ve yabancı düşmanlığı Fransa'da Milliyetçi Cephe, Belçika'da Flaman Bloku, Hollanda'da Merkez Demokratlar, Almanya'da Cumhuriyetçiler, Avusturyada ise Özgürlükçüler Partisi aracılığıyla siyasal platforma taşınırken, birçok ülkede liberal ve Hıristiyan Demokrat partiler içinde belirli bir kanat bu görüşleri temsil etmektedir
Irkçılık ve yabancı düşmanlığı konusunda en hassas olan Yeşil ve Sosyal Demokratlar içinde dahi aykırı görüşlerin ortaya çıkması, Avrupa'daki ırkçılık damarının güçlü bir temele dayandığını gösteriyor. Yeşil kökenli Almanya İçişleri Bakanı Otto Schily'nin görev süresince yabancı düşmanlığı merkezli olaylar artış gösterdi. Schily, Avusturya seçimlerinin tartışıldığı günlerde bir televizyon kanalında Heider'in sloganı olan "Gemi doldu" sözünü Almanya için dile getirmesi, insaf sahibi Avrupalılar'ı dahi hayret ve endişeye sevketmiştir. Alman Hıristiyan Demokratlar, bağış skandalı tartışmalarında kendilerini savunurken, bu paraların bir kısmını yabancılar lehine çıkabilecek yasa çalışmalarını engellemek için Hessen Eyaleti'ndeki imza kampanyasında kullandıklarını söylediler. Bu bile sorunun ne kadar vahim bir aşamaya geldiğini göstermektedir.
Haider olayı münferit değil
Avusturya'da ortaya çıkan sorun lokalize değildir. Bizler Avusturya'yı tartışırken Avrupa'nın diğer ucundan, İspanya'dan ırkçı saldırı haberleri alıyoruz. Bu bile tek başına Avrupa'yı kapsayan bir sorunla muhatap olduğumuzu gösteriyor. Geçmişte bu akımlar anti-semitist ve anti-komünist olmasından dolayı bazı çevreler tarafından sempati ve destek görmüşse, bugün de anti-İslamist karakterinden dolayı müsamaha görmüş ve birçok Avrupa hükümeti tarafından, yabancılara karşı bir tehdit unsuru olarak kullanılmıştır. Geçmişte yapılan yanlışlar bugün de tekrarlanacak olursa şüphesiz bundan en büyük zararı Avrupa görecektir.