|

Batı’nın krizi ve suçluluk psikolojisi

Büyük ve derin bir kriz içinde yuvarlanmakta olan Batı, tam da bunun için sağduyusu kaybolmuş, zihni parçalanmış ve adeta başı koparılmış bir canavar gibi sağa sola saldırmakta, özellikle de insanlığın hakiki umudu İslam’ı ve Müslümanları hedef almaktadır. Bu aynı zamanda suçluluk psikolojisinin de bir yansımasıdır. Ancak unutmayalım ki, insanlık düşmanı küresel kapitalizmin sonu yakındır. Yeter ki insanlığın fıtratından bir alternatif neşvünema bulsun, insanlık vicdanı ve ahlak ayaklansın.

00:00 - 11/12/2020 Cuma
Güncelleme: 02:55 - 11/12/2020 Cuma
Yeni Şafak
Dünya
Dünya
TEMEL HAZIROĞLU

Bugün modern dünyaya egemen olan Batı, gerçekte büyük bir krizin içindedir. Batı, gittikçe derinleşen bu krizi örtmek için, suçu diğerlerine atarak acziyetini gizlemeye çalışıyor. Son dönemlerde İslam’a ve Müslümanlara dönük olumsuz algı yönetimlerinin kökeninde de bu acziyet yatar. Zira kendisi de bu sorunu görüyor ancak şu anki zihinsel hali ve kodları bunun çözümüne engel oluyor. Bu zihinsel kodların temelinde de tarihsel bir arka plan yatar. O yüzden de işe modern dünyayı çok iyi anlamak, ona egemen olan Batıyı ve onun arka planını çok iyi kavramak gerekir.

Her şeyden önce şunu ifade etmek gerekir ki, Batının insana ve hakka bakışı son derece sığ ve sıkıntılıdır. Batı kendine demokrat ve özgürlükçüdür. İnsan deyince kendini anlar, diğerleri ona göre köledir. Adeta kendini ilah diğer insanları kul gören bu anlayışın daha doğru bir ifadeyle bu barbarlığın felsefi kökeninde Aristo’nun “toplum-köle”, Makyavel’in “doğru şeyler söyle-çıkarına uyanı yap” ve Hegel’in “efendi-köle” diyalektiğinin yattığı açıktır. O yüzden de Batının kendine gelmesi, daha insani bir zemine dönmesi son derece zordur.

KÜRESEL KAPİTALİST SİSTEM

Batıda doğan ve materyalizmin iki yüzü olarak açığa çıkan kapitalist ve sosyalist sistemlerin aralarında varmış gibi görünen kavga güç ve otorite kavgası olup son derece aldatıcı ve yapaydır. Zira bu sistemler aynı hayat ve kainat telakkisi üzerine kurulu olup aynı felsefeye yaslanarak hareket etmekte, insanlığı ve dünyayı fitneye, fesada ve teröre boğmaktadır. Küresel emperyalist kapitalist sistem olarak konsolide olan bu sistemlerin ortak özelliği bütün otoriter ve sermayedar sistemler gibi insanı ve insanlığı sevmemeleri, onlara bir köle, bir nesne gözüyle bakmaları ve bütün insanlar için yaratılmış olan dünyayı kendi mülklerine kapatma arzularıdır.

“Küresel emperyalist kapitalist sistem”; benzer dünya görüşüne sahip insanların arasındaki çarpışmadan bir grubun öne çıkması, sermayeyi temerküz edip tekelleşmesi, zenginleşip varsıl hale gelmesi, kendini dünya efendisi gören tiranlar ve büyük toprak ağaları ile kutsal bir menfaat ittifakı yapması, oluşturduğu güç ve kuvvetle otoriteyi ele geçirmesi ve insan görmediği kendi dışındakileri/ötekileri, insanlığı ve dünyayı yönetmeye çalışıp sömürmesi demektir. Bu sistem kendine karşı çıkanları bile özel yöntemlerle bünyesine katıp sönümlemesini sağlamakta, sürekli geliştirdiği sömürü mekanizmaları ile insanların ve toplumların üzerinde tahakküm kurmaktadır.

Birbirlerine karşıtmış gibi görünen aslında aynı merkezden türeyen ve beslenen fikri, siyasi ve ekonomik akım ve hareketler gerçekte büyük devletlerin ve çok uluslu şirketlerin başını çektiği bir dünya sisteminin uzantıları ve şebekeleridir. Bu şebekeler her türlü tarihi, sosyolojik, dini, fikri, iktisadi vb. anlayış ve gelişmeleri, insanlığın zenginliği olan her türlü ırk, dil, din, mezhep, renk, cins vb. değerleri istismar edip kullanmaktan, bunu yapamıyorsa saptırmaktan geri durmazlar. İnsana ve insanlığa saldırmaktan, onları asli değerlerinden uzaklaştırmaktan, insanı, toplumu, yeryüzünü ve ekini ifsat etmekten anlaşılmaz bir şekilde zevk almaktan vaz geçmezler. Bir tür dünya devleti gibi ya kendine doğrudan bağlı “acenteleri” ile ya da nispi olarak halkın onayını almış “işbirlikçileri” ile her ülkeyi bir şubesi gibi yönetip sömürmekten ve bunu bazen örtüp gizlemekten bazen de insanların gözüne sokmaktan keyif alır ve bu zulmü yapmaktan özel ve sapkın bir haz duyarlar.

ÖTEKİNİN REDDİ ÜZERİNE KURULAN KİMLİK

Yahudi-Hristiyan geleneğinden beslenmiş küçük bir beyaz azınlığın başını çektiği aynı Batı, kendi kimliğini ötekinin reddi üzerine kurmaktan, insanlığın bugüne kadar bulup geliştirdiği demokrasi, insan hakları, özgürlük, barış, hukuk vb. insani değerleri sadece kendine has görmekten, diğer insanların bunlara layık olmadığını ısrarla ve defalarca yansıtmaktan da geri durmamaktadır. Çıkarına hizmet etmeyen, hoşuna gitmeyen ülkeleri kendine bağlamak için bu insani değerleri silah olarak kullanmaktan çekinmemektedir. Çifte standart ve iki yüzlü tutum ve davranış göstererek nispi demokrasi olan ülkelere düşman olmaktan, seçimle gelen iktidarları darbe ile alaşağı etmekten ve ülkeleri/toplumları birbirine düşürüp kırdırmaktan hiç vaz geçmemektedir. Daha da ötesi şiddet ve terör örgütlerini aleni desteklemekten ve onları tahrik edip silah vermekten de hiç uzak durmamaktadır. Hatta eskiden biraz mahcup ve gizli yaptığı bu tür örtük darbe ve teşvikleri artık insanların gözünün içine baka baka adeta “bana hizmet etmezseniz sonunuz böyle olur” dercesine korkutarak yapma cüretini dahi gösterebilmektedir.

Batı ayrıca, kendine insani ve yegane bir alternatif olarak gördüğü İslam alemini etkisi altına almak ve köle haline getirmek için ya doğrudan saldırıya geçmekte ya da olabilecek uyanışları yönlendirip sabote etmektedir. Ayrıca Batı kendi sistemini küresel ve alternatifsiz bir üst sistem olarak sunup dayatmaktadır. Bunun farkında olmayan ve yüksek bilinçten mahrum olan bir kısım Müslüman da bundan etkilenerek her türlü sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasal İslami tezleri küresel emperyalist kapitalist sistemin bir alt sistemi gibi sunarak “İslamizasyon” projesine hizmet etmektedir. Böylece sözüm ona bazı İslami entelektüel camia, Batı’da her ne varsa başına İslam ya da kutsal bir dini kavram koyarak kopyacılık, gizli Batıcılık yapmakta, bir umut ve alternatif olan gerçek devrimci hareketin önünü tıkamaktadır. Bu suretle Batıya, hem kendi emperyalist arzularını yerine getirme hem de insanların ve toplumların umutlarını manipüle edip saptırma zevkini tattırmaktadır.

BİR CANAVAR GİBİ SALDIRIYOR

Büyük ve derin bir kriz içinde yuvarlanmakta olan Batı, tam da bunun için sağduyusu kaybolmuş, zihni parçalanmış ve adeta başı koparılmış bir canavar gibi sağa sola saldırmakta, özellikle de insanlığın hakiki umudu İslam’ı ve Müslümanları hedef almaktadır. Bu aynı zamanda suçluluk psikolojisinin de bir yansımasıdır. Ancak unutmayalım ki, insanlık düşmanı küresel kapitalizmin sonu yakındır. Yeter ki insanlığın fıtratından bir alternatif neşvünema bulsun, insanlık vicdanı ve ahlak ayaklansın. Tam da bunun farkında olan Batı ve küresel emperyalist güçler insanın ve insanlığın yegane umudu ve geleceği olan İslam’a ve Müslümanlara saldırmaktan ve onları manipüle etmekten geri durmamaktadır. Ama bunun onlara bir faydası olmayacak ve Batı mukadder akıbetinden kaçamayacaktır.

Şu gerçek asla akıldan çıkarılmamalıdır; insanlık bayrağının yerlerde süründüğü bu modern zamanda insanlığın geleceğinde tek ve biricik alternatif İslam ve onun yeni ve insani dünya vaadidir. Ancak bunun için Müslümanlara özellikle de aydınlara, münevvere büyük işler düşmektedir. Onlar sorumluluklarını yerine getirebilirlerse insanlık da dünya da rahat bir nefes alacaktır. İnsanlık kendi asli değerleri üzerinden yeniden kendine dönecektir.

İnsanlığın ve İslam medeniyetinin temelindeki yaratıcı dinamizm keşfedilip ateşlenirse, bu dinamizm bütün insanları kuşatacak, tüm yaşam tarzlarını kapsayacak ve kendine inanmayana (ötekine değil diğerine) bile alan açacak, medeniyetin kökleşmesini ve yayılmasını sağlayacaktır. İslam’ın ve toplumun dinamikleri ne zaman ki harekete geçer işte o zaman uyuşukluk, kısırlık, donuklaşma ve kültürel yozlaşma aşılacak, ilerleme ve yüceliş kendini gösterecektir.

ZİHİNSEL HİCRET GEREKLİ

İslam ve ondan neşet eden hakikat medeniyeti, “her çağda sorun kadar imkan da vardır” bilincini yüreğinde taşır. Zira sünnetullah bunu gerektirir. Bu çerçevede şu an etkin ve baskın görünen modern Batı medeniyetinin egemenliği bizi yanıltmasın. İçinde her ne kadar bazı olumlu şeyler taşısa da özü itibarıyla insana ayırımcılık yaptığı, hakkı iptal ettiği ve sürekli zulüm ürettiği için yıkılmaya mahkumdur. Ancak bunun yıkılışı seyredilerek olmaz. O yüzden de insan ve hak taraftarlarının silkinip kendine gelmesi, hakikat ve ahlak üzerinden yeni medeniyetin işaretlerini vermesi gerekir. İşte o zaman yeni ve insani bir dünyanın temellerini atacak bir fikriyat yapısı ortaya çıkar ve onun felsefesi kendini gösterir.

Sonuç olarak, insanlığın ve dünyanın gidişatı karşısında yegane, biricik ve tek kurtuluş yolu, hakikati eğip bükmeden usulünce dile getirmek, hakikat medeniyetine sarılmak ve onunla hayat bulmaktır. Yeni ve başka bir dünya kurmak için gerçek bir devrim yapmak için öncelikle mevcut anı ve yeri aşıp yeni bir zemine taşınmak, başka bir deyişle “zihinsel hicret” etmek gerekir. O zaman insanlığın muhteşem dönüşünü görmek, yeni ve başka bir dünyanın kapılarını aralamak mümkün olacaktır. Umut taze ve diridir. İnsanlığın dirilişi ve yücelişi yakındır.

#​Batı
#kriz
#suçluluk psikolojisi
3 yıl önce