Emeklilik belki bazılarımıza kabuğuna çekilmek, parkta oturup kuşlara yem vermek, gazetelerin bulmaca eklerini çözmek gibi şeyler çağrıştırabilir. Fakat öyle insanlar var ki etrafımızda hayat onlar için emekli olunca başlamış. Emekli olmadan önce de yaptığı işi seven fakat emeklilikten sonra hayallerinin, heveslerinin, sevdikleri şeylerin peşlerine düşen insanlar onlar. Masa başında çalışırken kimi elinde fotoğraf makinasıyla güzelliklerin peşinde, kimi bir kelebeğin kanadında, kimi şık bir takının zarif kıvrımlarında, kimi de muhteşem lezzetlerin yanı başında bulmuş kendisini. Emekliliği kendileri için ikinci bir başlangıç haline getirenlerin hikayelerini kendilerinden dinledik.
Beykoz Kavacık’tan Zerzevat Köyü'ne gidince bulacaksınız Kelebek Çiftliği’ni. Evet yanlış duymadınız. Türkiye’nin ilk Kelebek Çiftliği İstanbul Beykoz’da. Kurucusu ise Çiğdem Yetgin Ünlü. Kimya öğretmenliğinden emekli olunca hayallerinin peşinden gitmeye karar vermiş. Dünyanın çeşitli yerlerinde kelebek çiftlikleri var. Ancak Türkiye'de bulunmuyordu. Çiğdem Yetgin Ünlü, eşiyle birlikte gittikleri yurt dışı gezilerinde gördüğü kelebek çiftliklerinden çok etkilendiği için Türkiye’de bir tane kurmaya karar vermiş. “Ben zaten genç bir emekliyim. Mutlaka 2. bir iş yapmayı düşünüyordum. Çocukları da doğayı da çok sevdiğim için onların da içinde olduğu bir iş yapmak istiyordum” diyen Çiğdem Yetgin Ünlü, bir kelebek çiftliği kurmak için kollarını sıvamış. Şimdi öncekinden çok daha fazla çalıştığını, 7 gün izinsiz mesai yaptığını anlatan Ünlü, işini çok sevdiği için hiç yorulmadığını söylüyor. İstanbul Kelebek Çiftliği’nde kelebekler Malezya, Filipinler, Asya ülkeleri ve Güney Amerika gibi ülkelerden geliyor. Çiftlikte kelebeğin pupa tırtıl, genç ve ergin hallerini görmek mümkün.
Bir iş adamı olan aynı zamanda özel eğitim kurumlarında dersler de veren İbrahim Özgün’ün tutkusu ise edebiyat. Ticari anlaşmaların, alım satımın peşinde koşarken bir yandan da şiir ve denemeler yazmış. Hatta ödül de almış. Ancak kitabı için emekliliği beklemiş. Güller Sana adlı şiir kitabı yeni yayınlanan İbrahim Özgün, 2 yıldır kitabı için hazırlık yaptığını söylüyor. “Emekli olup eve kapanmak bana göre değil” diyen Özgün, bir yandan da kurslarda ileri sürüş teknikleri, trafik ve çevre bilgisi dersleri veriyor. Ancak asıl tutkusu edebiyat. Bunu da şu sözlerle aktarıyor: “Şiir hayatımıza ne katmıyor ki. Edebiyat kelimelerle yolculuk. Şiir sonlu olan gerçeği sonsuzlaştırıyor.
Muhasebecilikten emekli olan Hicran İnal Kömürcü’nün hep aklının bir kenarındaymış fotoğraf çekmek. “Liseden beri fotoğrafçılığa ilgim vardı fakat iş hayatı, evlilik, çoluk çocuk derken fırsat bulamadım” diyor. Emekli olduktan sonra yine aklına düşmüş bu arzusu. En azından bir kursa gideyim de fotoğraf çekmeyi öğreneyim demiş. İsmek’in fotoğrafçılık kursunun ilanını görünce hemen başlamış. Aklında hiç iş kurmanın olmadığını söyleyen Kömürcü, bir gün bir arkadaşının ricası üzerine düğününün fotoğraf çekimini yapmış. Fotoğraflar öyle beğenilmiş ki herkes birbirine tavsiye ede ede Kömürcü bir anda kendini özel gün fotoğrafçısı olarak bulmuş. Üniversite öğrencisi kızı da bu işe heveslenince o da eğitim almış. Şimdi anne kız birlikte çalışıyorlar. Kömürcü, “Hep sitediğim birşeydi fotoğraf çekmek. Hem duygusal olarak çok tatmin oldum, hem de bana maddi olarak katkısı oldu. Önceden masa başında tüm gün sabit kalıyordum. Şimdi dışarıdayım. Sürekli hayatıma yeni yeni insanlar giriyor. Nişanını çektiğim insanların düğününü de çekiyorum. Doğumunu da çekiyorum. Bebeklerinin yaş gününü de çekiyorum. Evine gittiğim, hala görüştüğüm gelinlerim var” diyor.
Ayten Çetin de mesleği olan öğretmenlikten emekli olunca yaşamını üç çocuk annesi bir ev hanımı olarak sürdürmeye başlamış. Ta ki işadamı eşi benzin istasyonunda işten çıkan bir işçinin yerine bir süre bakmasını rica edinceye kadar. Tost, hamburger ve kuru fasulye satışına başlayınca içindeki tutkuyu saklamamış ve başlamış çeşit çeşit yemekleri dizmeye. Ayten Çetin “Yöresel yemekler yapmayı zaten çok severdim. Bir söz vardır, dervişlik mutfakta başlar derler. Ben de değişik değişik yemekleri o küçücük büfede yapmaya başladım. Büfe yetmedi tabi. Ek mutfak yaptık” diyor. İlgi çok olunca markalaşma sürecine girmeyi düşünen Ayten Çetin, “Ayten Usta” isminin vermiş işletmesine. Daha sonrası ise çorap söküğü gibi gelmiş. Ayten Çetin’in şimdi bir şube zinciri var. Eskişehir ya da Bursa’ya gidenler onun Çömlekte kuru fasulyesini, Sıcak Höşmerimini, Kafkas Gözlemesini, Çerkez Mantısını veya Balaban Kebabı’nın yemeden gitmiyor. Daha önce giyim sektöründe ticari bir iş yapmayı düşüne Ayten usta mesaili bir işten sonra esnaflığa girmeye çekinmiş aslında. Şimdi kazancıyla etrafındaki insanlara faydalı olmaya çalıştığını söyleyen Ayten Usta üniversite öğrencilerine iş eriyor ayrıca da burs bağlıyor.