|

Güvenlik Konseyi’ni yok etmek için Güvenlik Konseyi’ni kullanmak

ABD’nin bu yolda devam etmesine izin verilirse, dünya gerileyerek “güçlü olan haklıdır” standardına doğru kayacaktır. Bu yeni hedefler arayan Soğuk Savaşçılara çekici gelse de, bu standardın bile sınırları vardır.

04:00 - 8/09/2020 Salı
Güncelleme: 05:45 - 8/09/2020 Salı
Yeni Şafak
Muhammed Cevad Zarif İran Dışişleri Bakanı
Muhammed Cevad Zarif İran Dışişleri Bakanı

MUHAMMED CEVAD ZARİF - İRAN DIŞİŞLERİ BAKANI

Şiddetli ve ayrım gözetmeyen bir yaptırım rejiminin hedefi olan İran’da, mevcut ABD yönetiminden gördüklerimiz oldukça açık: Alternatif bir küresel topluluk için büyük bir vizyon yok. ABD’nin kararsızlığının ve öngörülemezliğinin oyun teorisinin ustaca uygulanmasıyla hiçbir ilgisi yoktur. İster ülke içinde COVID19’u (kötü) yönetmesi ister yurt dışında barış ve istikrarı baltalaması konusunda olsun, Washington’daki mevcut rejimin hukukun üstünlüğünü savunanlara cepheden saldırmak dışında başka gerçek bir planı yok.

DÖNÜM NOKTASI

Genelde İran nükleer anlaşması olarak bilinen Ortak Kapsamlı Eylem Planı’nı onaylayan ve ondan ayrı kılınamayan BM Güvenlik Konseyi’nin 2231 sayılı Kararını ABD’nin ele alması buna bir örnektir.

Temmuz 2015’te, İran, Amerika Birleşik Devletleri, Rusya, Çin, İngiltere, Fransa ve Almanya, İran halkını insanlık dışı ve adaletsiz yaptırımlardan kurtarmak ve münhasıran barışçıl olan nükleer programımızın niteliğine ilişkin endişeleri gidermek için önemli bir anlaşma imzaladılar. Ortak Kapsamlı Eylem Planı (JCPOA)’nın bir parçası olarak ABD ve diğer imzalayanlar, nükleer anlaşmayı benimseyen ve 90 sayfasının tamamı eklenmiş olan 2231 sayılı BM Güvenlik Konseyi Kararı’nın ortak olarak destekleyip böylece anlaşmayı uluslararası hukuka dahil etti. Bununla birlikte, ABD yönetimi Mayıs 2018’de, JCPOA’ya tek taraflı olarak “katılımı durdurmayı” tercih ettiğini açıkladı. O zamandan beri, İran ve uluslararası toplumun diğer ülkeleri, ABD’nin BM tarihinde sadece kendi desteklediği bağlayıcı bir kararı ihlal etmekle kalmayıp aynı zamanda kendi kanun hükümlerini uygulayarak uluslararası kanunları savunan hükümetleri ve şirketleri cezalandıran BM tarihindeki ilk hükümet haline gelmesini izleme gibi olağanüstü bir pozisyonda kaldı. Geçen ay Güvenlik Konseyi’ni uyardığım gibi, bu statüko ne arzu edilir ne de sürdürülebilir. dolayısıyla biz bir dönüm noktasındayız.

ABD yönetiminin dezenformasyon kampanyası - bölgesel bir uzlaşıya ilişkin yanlış ve sahte iddialar da dahil olmak üzere - kalan imzacıların JCPOA’nın anlaşmanın hükümlerini sürdürmesinin sonuçları hakkında - İran’ın dünya ile savunma işbirliğini Ekim ayında normalleştirmek de dahil olmak üzere - gerçekliğini daha kötü niyetli motivasyonlarını gizlemek için bir hiledir: Sıradan İranlıları, dünyanın on yıllardır gördüğü en ölümcül salgının ortasında ilaçlara ve tıbbi teçhizata erişimden mahrum bırakmak da dahil olmak üzere, iki yıldan fazla bir süredir bir ulus üzerinde uygulanan en acımasız “maksimum baskı” sonrasında 2231 sayılı kararı çökertememiş olan ABD şimdi 2018’de terk ettiği aynı kararın hükümlerini kötü yorumlayarak nihayet onu yok etmeyi umuyor. Bu son derece kötü niyetli ABD davranışı, BM’nin kendi dünya kitlesini etkili bir şekilde yok etmek için BM’yı kullanmaya çalıştığı da açıkça görülmektedir.

Bu denklemde dikkate alınması gereken birkaç önemli konu ve sonuç vardır.

Birincisi ve hepsinden önemlisi, özel bir konu hakkındaki tek bir BM Güvenlik Konseyi kararının çöküşünün neden veya nasıl büyük resimle ilişkili olduğu merak edilebilir. Güvenlik Konseyi’nin kendi kararını baltalamaya zorlanması, en önemlisi, çok taraflılık açısından kuşaksal bir gerileme olur. Tüm güçler, Konsey’in somutlaştırmak için yaratıldığı ilkelere saygı göstermedikçe, Konsey görevlerini yerine getiremez ve herhangi bir ulus otoritesini kabul edemez.

ANLAMSIZCA DSÖ’DEN ÇEKİLDİ

Unutmamalıyız ki, aynı ABD rejimi, en kötü küresel salgının ortasında Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)’den anlamsızca geri çekildi, ancak şimdi DSÖ reform sürecini en yakın batılı müttefiklerinin hayal kırıklığına yönlendirmeye çalışıyor.

ABD’nin bu yolda devam etmesine izin verilirse, dünya gerileyerek “güçlü olan haklıdır” standardına doğru kayacaktır. Bu yeni hedefler arayan Soğuk Savaşçılara çekici gelse de, bu standardın bile sınırları vardır. Geçtiğimiz yüzyılın her iki süper gücü de, Apple Inc.’in yıllık gelirinden 14 kat daha küçük GSYİH’ye sahip bir ülke olan Afganistan’daki askeri yenilgilerinde uluslararası etkilerinin çözülmesine tanık oldu.

ULUSLARARASI KURUMLARA SALDIRIYOR

Geçtiğimiz yıllarda ABD yönetiminin, uluslararası kurumlara ve anlaşmalara yönelik saldırılarına paralel olarak, uluslararası hukuku kendi iç hukukuyla nasıl değiştirmeye çalıştığını da gördük. Uygulamada bu, Avrupa şirketlerinin kiminle iş yapabileceğine karar verenin Avrupa ulusal hükümetleri değil, artık ABD Hazinesi olduğu anlamına geliyor; ister 2231 sayılı Karar ister kendi Kuzey Akımı doğalgaz yaşam hattı kapsamında olsun.

Şimdiye kadar iç hukukunun yetki alanını genişletmeye çalışan esasen ABD olsa da, üzerinde bir tekeli elinde tutacağına dair hiçbir şey yok. Bu pandora’nın kutusunun açılması ve bazı ulusal hükümetlerin bundan memnuniyetiyle, sıradan vatandaşların ve özel şirketlerin, birden fazla ve büyüyen bölge dışı dizili iç hukuk uygulamalarla mücadele etmek zorunda kalabileceği bir geleceği hayal etmek zor değil- Küreselleşmiş dünyamız için geriye dönük bir adımda uluslararası seyahat, ticaret ve yatırımı zayıflatmak.

Bu nedenle, genel olarak uluslararası toplum - ve özel olarak BM Güvenlik Konseyi - önemli bir kararla karşı karşıyadır: hukukun üstünlüğüne saygıyı sürdürüyor muyuz, yoksa orman hukukuna mı dönüyoruz?

İran, zorlayıcı zorbalığa karşı dayanıklılığını ve kararlı tepkisini kanıtlamış olsa da, Güvenlik Konseyi üyelerinin, kuşatılmış bir ABD yönetiminin 21. yüzyılın diplomatik başarısını boşuna bir uygulamaya dönüştürmek ve bu süreçte çok taraflılıktan ve uluslararası hukuktan geriye kalanları yok etmek için yürüttüğü kampanya mücadelesini çürüteceklerine inanıyorum.

#BM Güvenlik Konseyi
#ABD
#İran
4 yıl önce