Özlem Albayrak, Taha Kılınç, Mehmet Acet, Kemal Öztürk ve Mustafa Kutlu'nun yazılarının en dikkati çeken bölümleri:
Peki, ne yapıyoruz?
FETÖ davaları Ankara ve İstanbul'da başladığı günden bu yana hepimizin her gün tekrar ve tekrar şahit olduklarımız; şaşırma duygusunu hala yitirmemiş olanların her gün tekrar tekrar şaşırdıkları şey şu: FETÖ örgütü üyeleri mahkemelerde umarsızca, utanmazca, ahlaksızca yalan söylüyor. Bu insanların örgütleri tehlikeye düştüğünde yapabileceklerinin bir sınırı, düşebilecekleri noktanın bir alt eşiği bulunmuyor. Tutukluların tüm Türkiye'yle, hatta tüm dünyayla, gözlerimizin içine baka baka alay etmeleri ise, ya güvendikleri bir dağ olduğunu ya da tamamen çaresiz durumda olduklarını gösteriyor, ki ikisi de kötü.
Zamanlaması itibariyle dikkati çeken kriz
Körfez ülkeleri, geçtiğimiz haftayı ilginç bir diplomatik krizin gölgesinde geçirdi. Katar resmi haber ajansı Qana'nın Emir Temîm bin Hamad'a atfen yayımladığı, İran'ı öven ifadelerle patlak veren kriz; Katar'ın “Elektronik saldırıyla karşı karşıyayız; sitelerimiz hack'lendi" açıklamasına rağmen durulmadı. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır medyası, ortak bir stratejiyle Emir Temîm'i bizzat hedef alan bir saldırı kampanyası başlattı. Hatta Mısır'da yayımlanan Ahbâr gazetesindeki başyazıda, Emir için “Doha'daki sabi" ifadesi bile kullanıldı.
'MİT'e yapılan darbe ihbarı değildi'
Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar'ın Meclis Darbe Komisyonu'na gönderdiği 8 sayfalık ifadenin dün detayları ortaya çıktı.Kendisinin kullandığı şu bir cümle, bana göre bütün söylediklerinden daha önemli:“İlk andan itibaren darbecilerle hiçbir pazarlık söz konusu olmadı"
MYK'da çok ciddi bir değişim yapmadı
Bir kişi siyasete girmek istese, nasıl bir yolu izlemek zorundadır? 7 Haziran 2015 seçimlerinde Sakarya'da aday adayı olduğumda, siyasetin kılcal damarlarını görme fırsatım olmuştu. O zaman siyasete giden yolda bir sorun olduğunu bizzat yaşadım.
Üç tür şükürden bahsediyor
Bunun gibi, çok seyrek de olsa gafletten kurtulduğum anlarda; bir etrafıma bir de kendime bakıp “baştan ayağa" şükre garkoluyorum. Sevincimden ağlarken kendi kendime:– Bu ben miyim yâ Rabbi?– Bunlar çiçek açmış kiraz ağaçları, şu öten kuş kanarya mı?Soluduğum hava, sağlıkla aldığım nefes, attığım adım, söylediğim söz, işte kulak-ayak-göz-parmak vesaire. Bütün bunlar için; şu içtiğim su, bastığım toprak için, kalbime koyduğun iman, içime doğan nur, önüme açtığın yol, aklıma düşürdüğün fikir, dilime dolanan kelime-i tevhid için ve daha neler neler için; anam-babam-eşim-evlâdım-kardeşim-arkadaşım-yerim-yurdum-sağım-solum-aklım-fikrim (ne sayarsın bre abdal) saymaya kudretim yetmeyecek her şey için binlerce şükür.Belki o anda ıssız bir dağ başında, veya küçük bir mescitte, ya da iftar sofrasındayım.