İsmail Kılıçarslan, Hasan Öztürk, Kemal Öztürk, Tamer Korkmaz ve Ali Saydam'ın yazılarının dikkati çeken bölümleri:
İsmail Kılıçarslan: Sveti Stefan Kilisesi ve Boğaziçi Üniversitesi
Sveti Stefan Kilisesi’ne seneler önce bir belgesel çekimi vesilesiyle gitmiş, yapının güzelliğine bayılmıştım. Küçük ama sadece demir kullanılarak yapıldığı için dünyada tek olma özelliği taşıyan bir yapıydı. Epey bakımsızdı ben gördüğümde. Esaslı bir restorasyon ihtiyacı olduğu belliydi. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, 16 milyon Türk Lirası harcayarak onarmış Haliç’teki Sveti Stefan ya da daha yaygın adıyla Demir Kilise’yi. Her cami restorasyonunda “o paraya kaç tane okul yaptırılırdı?” sorusunu dolaşıma sokan yurdum sekülerinden bu sefer ses çıkmaması gayet sevindirici. Kilise restorasyonuna sesini çıkarmayan belki yarın öbür gün cami yenilemesine de ses çıkarmaz.
Sevindirici olan bir başka şey ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, kilisenin yeniden ibadete açılmasıyla ilgili olarak verdiği mesajlar. Cumhurbaşkanı'nın “din ve ibadet özgürlüğü” konusunda tam da Osmanlı’nın dünyaya miras bıraktığı o büyük hoşgörüye atıf yapması doğrusu pek hoştu. Bulgaristan Başbakanı Borisov’un teşekkürü de cabası.
Hasan Öztürk: Amerika’nın uzun vadeli Türkiye planı devam ediyor
Serdar Turgut Washington’dan bildiriyor uzun süredir. En son Amerika’nın uzun vadeli İran planına ilişkin ipuçlarını yazdı. Özet olarak, Amerika’nın Obama döneminde başlayan İran planının Trump döneminde de devam ettiğini söyledi. İran halkının ekonomik beklentilerine dönük ince bir planın devrede olduğunu anlattı. Washington’un İran’daki sokak eylemlerinde atılan sloganları da planlarının işlediğine delil olarak gösterdiklerini aktardı.
Amerika’nın uzun dönemli bir İran planı var da Türkiye planı yok mu?
Elbette var..!
1 Mart 2003’te Meclis’te reddedilen tezkereden sonra Amerika ile Türkiye arasındaki ilişkiler daha keskin inişler ve çıkışlar yaşadı.
En son kırılmaysa 15 Temmuz darbe ve iç işgal girişimidir ki maşa olarak FETÖ kullanılmıştı.
Kemal Öztürk: 15 Temmuz gazileri… Sorunlar, istekler, hassas durumlar
15 Temmuz gecesi yaralanıp gazi olan çok sayıda arkadaşım var. Zaman zaman onlarla görüşüyorum. Defalarca ameliyat olup iyileşemeyenlerin sağlık sorunları olduğu gibi, çoğunun ayrıca sosyal sorunları var.
Bu sorunları ilgili yerlere aktarıyorum. Ancak son zamanlarda sorunların çözülmeyip, kronik hale geldiğini ve gazilerin de artık yüksek sesle kamuoyuna açıklamalar yaptığını görünce, meseleyle daha yakından ilgilenmek istedim.
15 Temmuz şehit ve gazilerimizle ilgilenmek için bugüne kadar 15-20 arasında dernek ve vakıf kuruldu.
Bunlar içinde benim irtibatta olduğum 15 Temmuz Derneği var. Çalışmalarını takip ediyorum. Yöneticileri arasında Erol Olçok ve İlhan Varank’ın kardeşleri de var. Yöneticileri ve avukatlarıyla sorunlar ve çözüm yolları hakkında görüştüm. Şikayeti olan gazi ve şehit yakınlarını ayrıca aradım, buldum ve dinledim. Bakanlık yetkilileriyle konuştum.
Tamer Korkmaz: 28 Şubat’ın Apoletli Medya’sı...
Yirmi Sekiz Şubat Davası’nın dünkü duruşmasında dönemin darbeci paşaları hâkim karşısındaydı. Gözler, davada verilecek karara çevrildi. “Post-modern” diye tanımlanan darbenin, şimdiye kadar başta “Büyük Sermaye” olmak üzere “Siyaset, Yargı ve Medya” ayaklarının üzerine gidilemedi.
Cumhuriyet Savcısı Yıldırım’ın mütalaasında, darbenin medya ayağına da dikkat çekiliyor. Savcı, “Darbede medyanın araç olarak kullanıldığını; 28 Şubat sürecinde atılan manşetlerle darbeye zemin hazırladığını” işaretliyor.
28 Şubat döneminde “Apoletli Medya” işbaşındaydı… Yani? Darbenin suç ortağıdırlar.
Ali Saydam: Bu sefer de Sayın Gül’den medet umuyorlar...
Sayın Devlet Bahçeli siyasî iletişim adına dün tarihi konuşmalarından birini yaptı… Gündemi belirledi ve amacına ulaştı: CHP ve İYİ Parti söylediklerini dillerine pelesenk edeceklerdir…
CHP, 1935 yılında parti içindeki iktidar değişikliğinden bu yana, iktidarı elde tutma zihniyetini, millî iradeye ve halka dayanarak değil, “halka rağmen halk için” yaklaşımına ve başka güçlere (asker – sivil – aydın bürokrasine) dayanarak yürütme refleksiyle bütünleştirdiğinden, neredeyse bir senedir, (16 Nisan referandumundan bu yana) bu sefer de 11. Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül’ü stepne ile can simidi arasında bir yerde tutmaya çalışıyor…
Sayın Gül bu numarayı bugüne kadar yememiştir bundan sonra da yemeyecektir.