Hasan Öztürk, Hayrettin Karaman, Kemal Öztürk, Özlem Albayrak ve Ahmet Ulusoy'un
'İnlerinde' mücadele ediliyor
'Medine'de gelen ayetleri bırakalım' demişti
Bir zamanlar biz İsrâiloğulları'ndan, “Yalnız Allah'a kulluk edeceksiniz; ana babaya, yakın akrabaya, yetimlere, yoksullara iyilik edeceksiniz. İnsanlara güzel söz söyleyin, namazı kılın, zekâtı verin” diyerek söz almıştık. Sonra, içinizden küçük bir kesim dışında, sözünüzden döndünüz; hâlâ da sırt çevirmektesiniz./ Vaktiyle sizden, birbirinizin kanlarını dökmeyeceğinize, birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayacağınıza dair de söz almıştık. Siz de kabullenegeldiniz. Hâlâ da (buna)şahitlik ediyorsunuz./ Sonra işte şimdi sizler birbirinizi öldürüyorsunuz; içinizden bir kesimi yurtlarından sürüyor, onlara karşı kötülük ve düşmanlıkta birbirinize arka çıkıyorsunuz. Esirler olarak size geldiklerinde de fidye verip kendilerini kurtarıyorsunuz. Halbuki onları sürgün etmek size haram kılınmıştı. Yoksa siz kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? İçinizden bu şekilde davranan birinin dünya hayatındaki cezası ancak rezil rüsvâ olmaktır; kıyamet gününde ise onlar azabın en şiddetlisine itilirler. Allah sizin yapmakta olduğunuzdan habersiz değildir./İşte onlar, âhiret karşılığında dünya hayatını satın alan kimselerdir. Bu yüzden ne azapları hafifletilecek ne de kendilerine yardım edilecektir (Bakara: 83-86).
'Müslüman' dememek için 'İslamcı' dedi
Fransızlar Tunus'u, İngilizler Kıbrıs ve Mısır'ı işgal ettiğinde, orada Osmanlı milletlerinin direnişiyle karşılaştılar. Ülkesi işgal edilmiş her Müslüman birey, işgalcilere direndi. İşte bu direnen halkları ayrıştırmak, yabancılaştırmak ve büyük Müslüman milleti içinden koparmak için ilk kez bir kavramı kullandılar.1873-78 yıllarında, Franz von Werner (Alman/asker) ile Arminius Vambery (Alman Yahudisi/bilim adamı) Tunus'taki direniş hareketini “Pan-İslamizm”, direnenleri de “Pan-İslamist” (İslamcı) olarak tanımladı ve 'terörist' gibi gösterdi.Daha sonra Gabriel Charmes (Fransız gazeteci) tarafından kavram yaygınlaştırıldı. Bu propagandayı İngiltere ve Rusya ayrıca tahrik edip büyüttü (Prof. Kemal H. Karpat-İslam'ın Siyasallaşması sf. 27).
Suriyelileri, ölüme mi terk etseydi?
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) Türkiye'nin 13 yıl sonra yeniden siyasi denetim sürecine alınmasına karar verdi. Avrupa Birliği yolunda bulunan ülkeler için yükseldiği kümeden düşmek gibi bir şey bu. Öte yandan AGİT raporundan da ”referandum eşit koşullarda yapılmadı” kararı çıktı. O AGİT ki, Türkiye'ye gönderdiği bağımsız –olması gereken- gözlemciler, 2004 yılından bu yana AB'nin resmi olarak terör örgütü kabul ettiği PKK'nın sempatizanı çıktı. Teröristlerle boy boy fotoları bulunan bu insanlar, Türkiye'nin referandum süreciyle ilgili bağlayıcı niteliği olmasa da etki gücü bulunan değerlendirme raporları yazdılar.Perşembe'nin gelişi de Çarşamba'dan belliydi ama. Referandum sürecinde yaşananlar zaten ortada. Avrupa ülkelerinin neredeyse tamamının tüm hayırcılara kucak açarken, AK Parti milletvekillerinin toplantılarını sudan sebeplerle engellemesi, Dış İşleri Bakanı ve Aile Bakanı'na düşmanca muamele etmesi, buna karşılık Hayır propagandası yapan PKK'ya hem ekranlarını, hem sokaklarını, hem de toplantı salonlarını açmalarının üstünden çok geçmedi. Öyle ki, neredeyse Türkiye'deki siyasi partiler, referandum sürecinde “evet” kampanyasına karşı bu kadar kararlı bir muhalefet yürütmedi.
'İş yapma kolaylığı' sıralamasında
Pazar günü yapılan, Türkiye'nin yerleşik siyasi sistemine köklü değişiklik getiren 18 maddelik anayasa referandumundan sonra sıra yeni sistemi aktif kılacak uyum yasalarına gelmiştir.Anayasa değişikliği sadece siyasal yönetimi değil, ekonomiyi, sosyal hayatı, kamu yönetimini ve diğer devlet-vatandaş iletişimini içeren bütün yapıları etkileyecektir.***Sanayiciye, ihracatçıya, esnafa ya da kamudan hizmet alan herhangi bir vatandaşa sorsanız devletle ilişkilerde karşılaşılan en önemli sorunun bürokrasi olduğunu söyleyecektir.