|

Dini nasıl anlıyorlar?

İslamiyat Dergisi'nde Türkiye'de dini söylemler kritik edildi. Birbirinden ilginç dosyalarda cumhuriyet döneminde ortaya çıkan dinle ilgili bütün tezler ve antitezler tartışmaya açıldı.

Yeni Şafak
00:00 - 1/04/2002 Pazartesi
Güncelleme: 18:39 - 17/05/2017 Çarşamba
Yeni Şafak
Arşiv
Arşiv

---------------------------------- manset -------------------------------------------
---------------------- manset ---------------------

Kemalizm'den CHP'ye, Türk-İslam sentezinden İslamcılığa, ilahiyatçılardan feministlere, solculuktan sağcılığa kadar cumhuriyet dönemindeki bütün eğilimler titizlikle ele alınıyor.

İslamiyat Dergisi'nin son sayısında Türkiye'de din söylemleri başlığını taşıyor. Son derece kapsamlı dosyalarda Cumhuriyet döneminde ortaya çıkan din söylemleri kritik edildi. Kendi sahalarında yetkin isimler tarafından kaleme alınan dosya yazılarda birbirinden ilginç tespitler ve birbirinden önemli gözlemler dile getirildi. Bomba gibi dosyalarla okur karşısına çıkan İslamiyat'ta yazılan makaleler şöyle: Mehmet Said Hatipoğlu, "Düzeltmeye Talip Bozuculuk", Sönmez Kutlu "İslam Düşüncesinde Tarihsel Din Söylemleri Olgusu", İsmail Kara "İslamcı Söylemin Kaynakları ve Gerçeklik Değeri Üzerine Birkaç Not", Mücahit Bilici "Milliyetçilik ve Cemaatlerin Din Söylemleri: Fethullah Gülen Cemaati Örneği", Ali Bardakoğlu "İlahiyatçıların Din Söylemi", Ömer Çaha "Türkiye'de Resmi Din Anlayışı: Etatokratik Sistemin İnşası", Mehmet Paçacı "Oryantalizm ve Çağdaş İslamcı Söylem", Mustafa Öztürk "Egemen Bir Dini Söylem Tarzı Olarak Ataerkillik", Hidayet Şefkatli Tuksal "Türkiye'de Feministlerin Din Söylemi", Necdet Subaşı "Modern Alevilik: Sınırları Zorlayan Söylem Arayışları", Ercan Şen "Muhayyel Bir Geçmişten Muhayyel Bir Geleceğe Eklektik Bir Fikir Cereyanı: Türk İslam Sentezi", Ahmet Yıldız "RP-FP'nin Din Söylemi", Muhammet Altaytaş "Türkiye'de Ateist Solun Din Söylemi", Muhammed Çakmak "CHP: Bir Siyaset Geleneği Üzerine Etüdler", Mustafa Kara "Tarikatlerin Din Söylemi Olabilir mi?"

Modernist ve seküler söylem

İslamcı söylemin kaynakları ve gerçeklik değerlerini kritik eden İsmail Kara, İslamcı söylem için bazı tutamak noktaları tespit ediyor. Kara'ya göre İslamcı söylem dönem olarak da muhteva olarak da modern (uzun tarihi süreçle ve gelenekle irtibatları zayıflamış), modernleştirici (modernist), ideolojik (genelleştirmeci, indirgemeci, siyasi) ve büyük ölçüde seküler bir söylemdir. Bütün türevleriyle İslamcılığın bizzat kendisi modernleşmenin bir ürünü ve sonucu olduğu için söylemin böyle teşekkül etmesinde beklenmedik bir şey yoktur. İslamcı söylemin bir yönünün Batılı iddiaları ve İslam'a yönelik tenkitleri şu veya bu ölçüde cevaplandırmaya, reddetmeye, tadil ve ıslah etmeye dönük işlerken, diğer bir yönünün de, doğrudan Müslümanlar'a, İslam'ın mevcut algılanış biçimine müteveccih olduğunu ifade eden Kara, "İslamcı söylemin din ve islam anlayışı, modernist düşüncenin ana temayüllerine uygun olarak 'tek-tipçi' ve merkeziyetçi bir karakter arzeder" diyor. İslamcı söylemin savunmacı bir karakter taşıdığını ve esas itibariyle yeni şartlarda inşacı değil, muhafazaya dönük işlediğini kaydeden Kara yazısını şu cümlelerle tamamlıyor:

"İslamcılar'ın heyecanla ve aktif olarak savunageldikleri, etrafında bir dil örmeye çalıştıkları hususlar, kendilerine ait veya üst düzeyde kendilerine mal edebildikleri şeyler değildir. XIX. yüzyılda pozitivist (akıcı bilimci ilerlemeci), XX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren sosyalist-marksist (dayanışmacı, cemaatçi, enternasyonalist, devrimci), şimdi de postmodernist (herşeyci) ve demokrat (laik, bireyci ve sivil toplumcu) bir dil kullanmak, sadece bu dilleri kulanmak, İslamcılar'ın bir söyleme sahip olduklarını göstermez, belki çok şikayet ettikleri 'taklit'in içinde boğulduklarını, modadaki söylemlerden birine gayrıiradi yapıştıklarını gösterir."

ABD'de 1500 farklı dini anlayış

Ömer Çaha, "Türkiye'de Resmi din Anlayışı: Etatokratik Sistemin İnşası" başlıklı son derece ilginç makalesinde ise Türkiye'de din ve devlet ilişkilerini kritik ediyor. Etatokratik sistemin, dini devletin kontrolü altında tuttuğunu ve aynı zamanda onun kapsamını daralttığını belirten Çaha, bu durumun sonucu olarak dinin kendi içinden zengin ve farklı yaşam biçimleri çıkaramadığı saptamasında bulunuyor. "Dini tarikat ve cemaatlerin hemen tümünde genel geçer ve ortak bir din anlayışı ve yaşam biçimi vardır. Mesala Amerika'ya karşılaştırıldığında, dinden kaynaklanan farklı yaşam biçimlerinin oldukça sığ kaldığıı dikkat çekmektedir. Amerikada özgürlükçü seküler sisitem içinde 1500 farklı dini anlayış gelişebilmiştir. Oysa Türkiye'de farklı dini anlayış ve yaşayış anlamında gelişebilen yegane inanç sistemi Alevilik Bektaşilik olmuştur" diyen Çaha, "Devlet, Tek Parti döneminde dinde başlatmak istediği reformu yegane hakikat ve yaşam biçimi olarak tüm topluma üstten empoze ettiği için, karşılığında da gelenekseli korumaya dönük total bir reaksiyon doğmuştur. Halbuki, devlet o tarihlerde gerçekleştirmeyi düşündüğü dini reformu çok hakikatli bir anlayış içinde 'Yollardan bir yol' olarak gerçekleştirmiş olsaydı bugün belki de zengin ve değişime çok daha açık bir dini yaşam alanıyla karşı karşıya kalabilirdik" ibarelerine yer veriyor yazısında.

Mevcut laiklik, barış ve özgürlük platformu olamaz

İslam dünyasının en önemli probleminin, tek-hakikatlilikten kurtulamamak olduğunu belirten yazara göre, tek-hakikatlilik belki de İslam dünyasını Batı eksenli muasır medeniyetten uzaklaştıran en önemli husus. Cumhuriyet Türkiyesi'nin seküler sistemi dünyada 'Türk modeli' olarak bazı kesimlerin dikkatini çektiğini ifade eden yazar, tespitlerini şu cümlelerle tamamlıyor: "Hiç kuşkusuz bu sistemin modernleşmemizi sağlamada oynadığı önemli roler olmuştır. Ancak bu rol, sistemin dayandığı referansın, muasır medeniyetin değerlerine eşlik etmesinden değil, muasır medeniyet yörüngesine giren ülkemizde 'de facto' bir durumdan kaynaklanmaktadır. Türkiye'de sistemin kurucu referansını oluşturan Kemalizm'in kurucu elit nezdindeki tanımı, ne yazık ki otoriteryan ve kapalı bir ideoloji olmaya devam etmektedir. Bu böyle devam ettiği sürece Türkiye'deki laik sistemin barış ve özgürlük platformuna dönüşmesinin şansı yoktır. Dolayısıyla muasır medeniyeti bu halimizle yakalamamız imkansız gibi görünmektedir."

İlahiyatçıların din söylemindeki problemlerini beş ana noktada toplayan Ali Bardakoğlu, bu problemleri, 'tarihsel tecrübenin tanıtım yöntemi', 'Gerçek ve tek bir İslam tasavvuru', 'Kur'an'a yüklenen İslam', Totaliter üslup' ve 'Kuşatıcı din anlayışı' olarak kategorize ediyor. İlahiyatçıların söylemlerindeki problemlerin özünde geçmişle şimdi arasında işlek bir köprü kurmayı hedefleyen bir yöntemin bulunmayışının yer aldığını kaydeden Bardakoğlu, "Ancak, bilimsel geleneğin henüz yerleşmemiş olması sonucunda ortaya çıkan dalgalanma ve dağınıklık, sadece bu alana ait bir sorun olmadığı gibi, bunun tehlikeli bir gidişat olarak görülmesine de gerek yoktur" dedi. Farklı üslup ve içeriklere sahip din söylemlerinin tek bir çizgide toplanmasının imkansız ve yanlış olacağına dikkat çeken Bardakoğlu, ifade özgürlüğü ve eleştiri kapılarının tamamen açılıp her alanın tabii gelişimine imkan tanınması ve giderek kendi kendini tamir etmesine, bilimsel yöntemin yerleşip ayıklamaların bu süreçte kendiliğinden gerçekleşmesine fırsat verilmesinin son derece önemli buluyor.

Alevilik modernleşmeye açıldı mı?

Yrd Doçent Necdet Subaşı ise "Modern Alevilik: Sınırları Zorlayan Söylem Arayışları" başlıklı makalesinde Aleviliğin cumhuriyet döneminde izlediği süreçleri kritik ediyor. Aleviliğin dinsel modernleşme deneyimleri içinde dikkat çekici bir farklılaşma yaşadığına dikkat çeken Subaşı, Aleviliğin bugün söylem çeşitliliği içinde bile dinsel bir yapı olarak değerlendirelemediğini kaydediyor. Subaşıya göre Aleviliği her tanımlama çabası, onu faklı bir düzeyde yeniden icat ve inşa etme çabalarının bir yansımasıdır. Bu bağlamda kimliği dinsel aidiyetlerin dışında tutma çabalarının doğurduğu sorular da Aleviler'i yeni cevaplar vermeye zorlamaktadır. Artık Alevilik modern ideolojik setiyle tanımlandığı her seferinde, yeni bir şekle bürünmektedir. Öte yandan Alevilik modernliğin çekim alanına girdikçe, kendi geleneksel sınırlarıyla da karşı karşıya gelmektedir.

CHP'yle kan bağından memnunlar

Subaşı Aleviliğin sosyal tarihinin, günümüz Alevileri'nin siyaseti teolojiye tercih eden eğilimleri içinde inşa edildiğine dikkat çekiyor. Aleviler'in Türkiye'nin modern tercihlerine katılımını Kurtuluş Savaşı'nda Atatürk'e verdikleri destekle sembolize ettiklerini belirten Subaşı, bu desteğin sık sık tekrarlanmasının doğurabileceği imajların siyasal sistemin Sünni retorikle arasını açmaya yönelik bir çaba olarak da düşünülebildiğine dikkat çekiyor. Subaşı, "Çok çeşitli eğilim ve fraksiyonlarıyla Aleviler, örgütsel düzeydeki niyetlerini ayrıştıran türlü eğilimlere sahip olsalar bile, zihniyet düzeyinde CHP'yle kan bağı kurmaktan yine de vazgeçmek niyetinde değiller" diyor. Siyasal iktidara yakınlaşmadaki pragmatik ısrarları Aleviler'i, radikal eleştirilere karşı çıktıkları durumlarda bile, resmi söylemin temel tezleriyle bütünleşmeye ittiğini ifade eden Subaşı, kentleşme ve sol siyasetle ilişkinin Aleviler'in kendi mecrasındaki kapalılığını radikal bir şekilde parçaladığını belirtiyor.

İçe kapanma olgusu muhafazakarlığa dönüştü

Doç. Muhammet Çakmak yazısında cumhuriyetle birlikte kurulan CHP'nin tarihi süreç içerisinde din tartışmalarında oynadığı rolü ve din karşısında Batılılaşmacı- modernleşmeci yaklaşımını kritik ediyor. CHP'nin geleneğini sol bir söylemle ifade etmenin anlamsız olduğuna dikkat çeken Çakmak, "Türk solu olarak ifade edilen bütün bir tablo içerisinde CHP'ye ilişkin bir yer bulmak son derece güç gözüküyor" diyor. CHP'yi Atatürk'ün ölümüne kadar olan süreçte yeni devletin arka mutfağı olarak görmek gerektiğini vurgulayan Çakmak, CHP'nin bu döneme kadar devletin bizatihi kendisi olduğunu kaydediyor. CHP'nin Türkiye'deki yeni döneme ait projelerinin son derece radikal ve köklü bir şekilde ortaya konulmasından dini hayata ilişkin birçok kurum ve anlama biçiminin de etkilendiğini belirten Çakmak, "İslam düşüncesinin Batı medeniyeti karşısında hızla irtifa kaybetmesi, yeni gelişme ve değişmeleri algılayacak entelektüel bir yapı geliştirememesi, bunun yarattığı aşırı muhafazakarlık ve içe kapanma bir anlamda cumhuriyet aydınlarının ve yöneticilerinin din konusunda, derin bir hayal kırıklığına uğramalarına da neden olmuştur" diyor.

Baykal ilahiyatçıları eleştiriyor

CHP'nin son döneminde din konusunda yeni fikirleri ve kanaatlerinin neler olduğu konusunda somut veriler elde etmek için Genel Başkan Deniz Baykal'la görüşmek istediğini, ancak bu talebin geri çevrildiğini ifade eden Çakmak, bu nedenle Baykal ve İsmail Cem'in birlikte yazdıkları "Yeni Sol" isimli kitaba başvurduğunu da ifade etti. Kitapta Cem ve Baykal yenileştirmeci akımların bugün tıkanma noktasına geldikleri itirafında bulunuyor. Kökleri Tanzimat dönemine kadar uzanan yenileştirmeci akım ile Atatürk ve CHP ile önemli atılımları gerçekleştrdiği belirtilerek, "CHP içinde başlayan sol içerikli yenileşme rüzgarı bütün toplumu etkiledi. CHP'yi devlet partisi, eşrafın ve seçkinlerin partisi olmaktan uzaklaştırdı. Onu düzenin değil değişimin partisi olmaya yöneltti. Bugün bu akımın, bu tarihsel iddianın önü tıkanmış görünüyor. Hem de dünyada değişimin ve yenileşmenin rüzgarı eserken önümüzdeki görev bu tıkanmayı kırmaktır" deniliyor. Çakmak, CHP'ye bir öneride bulunuyor: "CHP, Türkiye'deki sosyal, kültürel, ekonomik, etik ve sanatsal konulara ilişkin argümanlarını dünyadaki post-modern algılama perspektifleri ile ortaya koyabilmeyi başarmalıdır. Bu aynı zamada modern Türkiye'yi kuran bir partinin bugüne kadar ortaya koyduğu bilgi ve beceriyi geleceğe güvenle taşıyabilecek bir siyaset geleneğinin oluşmasına katkıda bulunacaktır."

Ateist sol, dini anlama çabası içinde değil
"Türkiyede Ateist Sol'un Din Söylemi" başlıklı yazısında Muhammet Altaytaş ise Türkiye'de pozitivist felsefenin etkisi altında yaşayan ateist solun din algılayışlarının zaaflarına dikkat çekiyor. Altaytaş'a göre ateist sol, dini anlama çabası içinde olmak yerine dini ideolojilerinin önünde bir engel olarak görüyor. Ateist solun din hakkında, "İslamiyet, Yahudilik ve Hıristiyan kaynaklıdır", "İslam şeriattir, şeriat ise çağdışı bir devlet modelidir", "İnsanlığın ilerlemesini belirleyen din değil bilimdir", "İslam inançları adalete, bilime ve akla aykırıdır", gibi son derece basma kalıp yargılar inşa ettiğine dikkat çeken Altaytaş, öte yandan ateist solun sosyalizmden çok ateizme vurgu yapan, kaba pozitivizmden beslenen bir söyleme sahip olduğunu kaydediyor. Ateist solun bir dönem sağcı milliyetçi, muhafazakar çevreleri yeşil kuşak teorisine payanda teşkil etmekle suçlayan sol söylemin, bugün seküler kuşak stratejisindeki konumunu sorgulamaktan oldukça uzak göründüklerini belirten Altaytaş, sağlıklı olmayan dini söylemlerin zaaflarına dikkat çekiyor. "Bu iki söylemin uç versiyonlarının birbirini beslediğini söylemek dahi mümkündür. Bunlardan biri özellikle son birkaç yüz yıldır kendini yenilemeyen, katı, yavan, uzaklaştırıcı ve dolayısıyla yabancılaştırıcı, çoğu zaman akıl dışı ve tutarsız muhafazakar dini söylemdir" diyen Altaytaş, "Diğeri ise Batılı insanın tarihi, dini (Hıristiyanlık) tecrübesinden kaynaklanan ve bu tecrübeyi İslam dünyasına oldukça yüzeysel biçimde, hatta çarpıratak yansıtan, ideolojik bir görüntü sergileyen, katı dünyevileşme anlayışıdır. Her iki yaklaşıma bağlı anlayış ve siyasetin de toplum için hayırlı sonuçlar doğurmayacağı açıktır" şeklinde bir saptamada bulunuyor.


----------------- imza------------------

----------------- imza------------------



#Arşiv
#Yeni Şafak Arşiv
22 yıl önce