|

'Gülay'ken aradığını 'Gülen Ay'ken buldu

Marmara depreminin ardından modern hayatı sorgulayan Gülay Yenilmez, aradığı soruların cevabını henüz teknolojiyle tanışmamış Afrika'nın Masai Mara köyünde buldu.

Yeni Şafak
01:00 - 19/03/2004 Cuma
Güncelleme: 17:13 - 24/05/2017 Çarşamba
Yeni Şafak
Arşiv
Arşiv
---------------------------------- manset -------------------------------------------
---------------------- manset ---------------------

Marmara depremini doğup büyüdüğü İzmit'te yaşayan ve o günleri göçük altında kalan insanları kurtarmak, cesetleri çıkarmakla geçiren Gülay Yenilmez, bir yandan da içinde yaşadığımız modern hayatı sorgulamaya başlamış. Koca koca binaların kağıt gibi kıvrılıp bükülmesinden, binbir emekle taksitleri ödenen son model yemek ve koltuk takımlarının toza dumana karışmasından, insanların çalışıp çabaladıkları herşeyin birkaç saniye içinde yok olmasından öylesine etkilenmiş ki değer verilen şeyleri yeniden gözden geçirmek gerektiğini düşünerek insanın yeryüzündeki duruşunu ve amaçlarına dair sorular sormaya başlamış. Sorduğu bu soruların cevabını ise yine o günlerde Afrika'da yaşayan bir arkadaşının davetiyle gittiği Afrika'daki Masai Mara köyündeki hayatın içinde bulmuş.

Geri dönerken yanında götürdüğü giysilerden saçındaki bandanaya kadar herşeyi oradaki yerlilere hediye eden Yenilmez'in geçtiğimiz günlerde Timaş Yayınları arasında piyasaya çıkan kitabı işte bütün bu tecrübeleri okuyucuyla paylaşıyor. Alaba adını taşıyan kitabına bu adı vermesinin sebebini ise Yenilmez şöyle açıklıyor: "Benim adımı telafuz edemediler ve bana kendi dillerinde 'gülen ay' anlamına gelen Alaba demeye başladılar."

Bir fiske sütle şükür ediyorlar

Kenya'daki Masai yerlilerinin vahşi doğayla içiçe yaşadıklarını söyleyen Yenilmez, koyun ve inek besleyen bu insanların vahşi hayvanlardan korunmak için evlerinin önünde sürekli ateş yaktıklarını ifade ediyor ve günlük hayatı şöyle özetliyor: "Uyandıklarında 'böyle güzel bir güne daha uyanabildim' şükrüyle yataklarından kalkıyorlar. İlk iş olarak hayvanlarını sağıyor ve ilk sağdıkları sütten bir fiske göğe silkeliyorlar ve böylece nimet için 'Tanrı'ya şükrediyorlar. Hiçbir medeniyetle tanışmamış olan bu insanların çok güçlü bir 'Tanrı' inançları ve ona karşı güvenleri var. Zaten köyden çıkanlar da mutlaka ya Hristiyan ya da Müslüman oluyor. Onlar modern insan gibi ihtiyaçları için yaşamadıklarını farkettim. Hayatın varlığı zaten onlar için öyle büyük anlam taşıyor ki su getirmek ve odun toplamak için gün boyu çalışan kadınlar ayakları olduğu için buna şükrediyor ve mutlu oluyorlar."

Tam bir teslimiyet içindeler

Tüketmek için yaşayan insanların hayatlarını geri döndükten sonra şaşkınlıkla izlemeye başladığını söyleyen Yenilmez, "Geri dönünce evdeki herşey gözüme ihtiyaç fazlası görülmeye başladı. Fazla olan herşeyi dağıttım. Onlarla yaşayınca şunu farkettim ki gerçek manada biz Allah'a güvenmiyoruz. Bu yüzden hep yarın endişesiyle yaşayıp duruyor, birikimler yapıyoruz. Oysa Masailer bir aslanın önünden korkusuzca geçerken şuna inanıyor, 'biz onun tehlike arzetmediği bir anında önünden geçtik ama eğer o bizi parçalayıp yiyecekse de artık bu bizim ömrümüzün bittiğini gösterir.' Tam bir teslimiyet olduğu için korkusuz ve umut dolular."

  • AYŞE OLGUN


    ----------------- imza------------------

    ----------------- imza------------------



  • #Arşiv
    #Yeni Şafak Arşiv
    20 yıl önce