İBiz deprem gecesi göreve başladık. Sabahleyin buradan çıktık. Yanımızda üç deniz vasıtası vardı. Söndüren-5 ve Tahlisiye-1, Tahlisiye-3 adlı botlardı bunlar. Önce TÜPRAŞ'a gittik. Orada, petrol sızmasın diye denize bariyer döşedik. 19 metre derinlikte bağladık bariyerleri. Gölcük'e gittikten sonra denizin yüzeyindeki petrolü temizledik. Önce bariyerle bir yere hapsediyoruz petrolü. Sonra aletlerle suyun yüzeyinden çekiyoruz. Ama tam temizlenme sağlanamıyor tabii.
Altı kişiydik. Sonra ekip olarak Gölcük'e gittik. Biz vardiyalı çalışıyoruz. Diğer hafta da 6 arkadaş çalıştı. Çalışmalar hâlâ devam ediyor. Orada dört dalgıcımız var.
Önce Değirmendere'de daldık. Sonra Kavaklı'ya gittik. Geceleyin saat 02.00 sularıydı. Orada 30'un üzerinde dalgıç vardı. İstanbul'dan, Ankara'dan özel dalgıçlar gelmişti. Ayrıca Sualtı Kurtarma'nın ve İtfaiye'nin dalgıçları da vardı. 'Aynı yeri aramayalım' dedik. Çünkü aynı yerde çok dalgıç çalışınca su bulanıyor. Ve arama çalışmaları zorlaşıyor. Tekrar Değirmendere'ye gittik. Çınar Otel'in olduğu yere daldık. Orada çok sayıda ölü olduğunu söylüyorlardı. Çay bahçesinin de kalabalık olduğunu ve insanların depremden sonra denizde boğulduğunu anlatıyorlardı. Otele indik.
Suyun altında otelin orkestrasını, mikrofonları ve masaları gördük. 20 metre derinlikteydi. Yine suyun dibindeki çınar ağaçlarını gördük. Kıyıdan yaklaşık 15 metre açıktaydı bu gördüklerimiz.
Biz 24 saat ayaktaydık orada. Ben Gölcük ve çevresinde üç hafta kaldım. Ama günün her saati dalamazsınız.
Evet. İpi çekme biçimimiz bir anlam taşır. Bir kere çekerseniz 'Nasılsın' anlamındadır. İyiyseniz aynı hareketle cevap verirsiniz. İp iki kere çekilirse 'Yukarıdan ip ver' demektir. Üç kere çekmek 'Yukarı geliyorum' anlamındadır. Eğer üç kere aralıklarla çekerseniz bu, 'Tehlikedeyim' demektir.
Hayır. Tahmini olarak arıyoruz. Önce suyun altında, yıkılan binanın keşfini yapıyoruz. Zaten yıkılmış binayı göremiyorsunuz. Yerle bir olmuş. Tuğlaları, camları görüyorsunuz. Ondan sonra bina olduğunu anlıyorsunuz.
Tabii, bu bir ölçü. Eşyanın yoğun olduğu yer, insanın da bulunabileceği yerdir. Dört kişi dalıyoruz. İki kişi binanın dışında bekliyor. İki kişi içeri giriyor. İplerle birbirimize bağlıyız. Su çabuk bulanıyor. Bu bizim işimizi zorlaştırır. Bulduğumuz cesedi alıyoruz. Zaten enkazın altında kalanları kurtarma şansı yok. Ceset çürümüş. Kolunu görüyorsunuz. Çekseniz kopacak. Cesedi parçalı çıkarırsanız bunu yakınlarına izah edemezsiniz. Yıkıntıların arasında kalmayanları da su çıkarıyor. Ceset bir iki gün içinde şiştiği için. Ama vücudu yırtılan cesetler var. Bunlar gaz biriktiremediği için su dibinde kalıyor. Biz bunların bir kısmını çıkardık.
Bir kısmı suyun yüzeyine çıkmıştı zaten. Biz onları çıkardık saymıyoruz. Çıkardıklarımızın sayısını hatırlamıyorum.
Hayır, o kadar çok değil. Enkaz altındakileri bulamıyorsunuz zaten. Değirmendere'de çay bahçesine daldık. Suyun 20 metre altında. Aşağıya gömülmüş. Oradan birkaç ceset çıktı. Sonra İyidere'den haber geldi. 'Burada ceset var' diye. Ayrıca Kavaklı'da bir kahvenin içinden çok sayıda ceset çıkardık.
Bu işi yıllardır yapıyoruz. Ama yine de etkileniyorsunuz tabii. Tuhaf şeyler hissediyorsunuz. İnsanları görüyorsunuz. Paramparça olmuşlar. Bir ölüyü vücudunun bütün parçalarıyla çıkarmak biraz olsun rahatlatıyor insanı. Ama parçalanmış bedenleri görmek ve çıkaramamak insanı üzüyor.
Bir keresinde Değirmendere'de yıkılmak üzere olan bir binaya girdik. Üçüncü gün saat 17.00 sularıydı. Aslında yıkılacağını tahmin ediyorduk. Ama yine de içinde dolaştık. Dükkanlar vardı. İki katı suyun altında kalmış. Bir yatak vardı. Altında ceset var diye yatağı çektim. Yukarıdan taş geldi kafama düştü. Çökeceğini anladık. Dışarı çıktık. Biz çıktıktan iki saat sonra bina çöktü. Ucuz kurtulduk. Yine Değirmendere'de sahibi boğulmuş bir köpek vardı. Sahibini arıyordu. Hayvanın gözünden yaş geliyordu. Sudan her çıktığımızda gelip bizi kokluyordu.
Ben 32 yıllık dalgıcım. 26 yıldan beri Kıyı Emniyeti, Gemi Kurtarma İşletmeleri Genel Müdürlüğü'nde görev yapıyorum. Başımızdan ilginç olaylar geçti. Ama böylesine büyük bir felakete daha önce hiç şahit olmadım.
Felaketin, suyun altındaki boyutlarını görmek insanı dehşete düşürüyor. Aletlerle ölçtük. Derinliğin 200 metre olduğu yerler var. Böyle bir derinliği normalde bulamazsınız Körfez'de. Orada derinliğin 15-20 metre olması gerekir. Bu, denizin altındaki yer hareketlerinin yüzeyden çok daha büyük olduğunu gösteriyor. Karada; denizden 4 metre, 8 metre, 12 metre yüksekliğinde yerler var. Yani karanın durumu da depremde büyük ölçüde değişmiş. TÜPRAŞ'ta şöyle bir şey anlattılar: İskelede dört vasıta bağlıymış. Deprem gecesi sarsıntıda denizin suyu kabarırken kimisi 7 metreye kadar suya batmış. Bütün halatlar kopmuş. İskele bir anda havada kalmış. Biz orada batan motorları çıkardık.
Biraz zor. Zaten arama çalışmaları azaldı. Artık suyun altındaki değerli eşyalarını bulmak isteyenler özel dalgıçlar tutacaklardır. Bizden araba çıkarmamızı isteyenler oldu. Oysa bizim işimiz ceset çıkarmak. Devlet genel hizmet yapar. Öncelikle cesetlerin çıkarılması lazım. Biz bu istekleri geri çeviriyorduk. İnsanlar bize kızıyorlardı tabii.
Cesetlerin çoğu çıkarılamadı. Büyük bir kısmı da çıkarılamayacak. Çıkan ceset hiçbir şey değil.
Kocaeli'deki kriz masasına bağlı. Onlar ne kadar derse o kadar. ------- Geri OKU ------------------