|

Temmuzda açan kardelenler

Yeni Şafak
01:15 - 30/07/2016 Cumartesi
Güncelleme: 16:21 - 30/07/2016 Cumartesi
Yeni Şafak
Gündem
Gündem
Saygın Bedri Gider


Hepimizin bir 15 Temmuz'u var ve hepimizin 15 Temmuz'unun buluşup bir araya geldiği o diriliş destanı...



Bir arkadaşımdan telefon geliyor, 'Neredesin? Asker Boğaz köprülerini kapamış. Arabada radyoyu açtım, Ankara'da jetler uçuyormuş. Darbe olabilir, irtibatta olalım.' Tamam deyip bulunduğum yerdeki kısık sesli küçük televizyonu açtırıyorum. Haberlerde hala bir darbe iması yok… Saat 22.00'ye varmak üzere... Dışarı çıkıp gökyüzüne bakarken içimden kendimle konuşuyorum: 'Bu bir terör önlemi olsa köprülerdeki tanklar neden Ankara'da uçan jetlerle buluşsun? Eğer darbeyse bu, ne olursa olsun direneceğiz!' Kalktığım tabureye oturup soğuyan çayımı yudumlarken 'son çareleri askeri müdahale yaptırtmaktır, hepimiz her şeye hazır olalım.' diyorum arkadaşlara... Ellerimizdeki cep telefonlarında sosyal medya okumaları, konuşmalar, bizi cesarete sevk eden yurda bağlılık ve yurda zarar vermeye kalkanlara karşı direnme duygusunu görüyorum gözlerde... Ve endişe… Altından kalkar mıyız bu melanetin de...



Tekrar içeri geçip haberlerde dolaşıyoruz. 'TRT'de kalalım' diyorum. Biliyorum ki öncekiler gibi darbecilerin ilk hedefi orasıdır. Diğer kanallarda 'darbe mi, değil mi' konuşmaları olurken TRT'de mütemadiyen memleketin hava durumu veriliyor yayına... Sıcak Temmuz gecesi buz kesen Türkiye'ye devamlı hava durumu verildiğine göre darbecilerin şu an TRT'de oldukları ihtimalinden bahsediyorum. Birkaç kanala bakıp tekrar TRT'yi açtığımız anda o dakikaya kadar inanmak istemediğimiz melun gerçekle karşı karşıya kalıyoruz; Beynimizde birbiriyle çarpışan darbe midir, değil midir gitgelleri ağzımızdan dökülen sözlerin sarışın TRT spikerince tuş edilmesiyle yer çekimsiz boşluk hissine dönüyor: 'Bu metnin tüm Türkiye Cumhuriyeti kanallarında yayınlanması Türk Silahlı Kuvvetlerinin bir emridir. Türkiye Cumhuriyeti'nin değerli vatandaşları...'



Adı 'Yurtta Sulh Konseyi' olan cunta heyeti yurdu bir iç savaşa götürmek üzere tarihimizin en büyük ihanetlerinden birine kalkışıyor, belki de en zararlısına... O an dışarı çıkıp yine gökyüzüne bakıyorum, aklıma ilk iş olarak twitter'da yazmak geliyor: “15/07/2016 Saat:23.54 'Türkiye halkı Amerika ve Avrupa uşaklarına geçit vermeyecek!



Ne gerekirse yapmaya hazırız!' “



Yanımdaki dostlar 12 Eylül'ü yaşamış yaştalar, bense darbeleri babamdan, abilerimizden ve kitaplardan biliyorum. Türkiye›de hiç bir darbeye direnilmediğini düşünerek aracıma doğru ilerlerken sokaktakilerin hızlıca bir yerlere yetişmeye çalıştığını müşahede ediyorum... İnsanlar evlerine mi kaçıyorlar yoksa memleketi kurtarmaya mı koşuyorlar... Nereye gideceğimi, ne yapacağımı bilmiyorum. 'Kimseyi yanıma almadan bir yere gitmeliyim, ama nereye?' diyerek çeviriyorum kontağı. Telefonumun pili tükenmek üzere, annem arıyor; eve gitmem için yalvarıyor... Aracı eve bırakmak, ailemi teskin etmek, şarj cihazı bulmak, sonra... Sonra durum neyi gerektiriyorsa o...



Fatih'teki Büyükşehir Belediye merkez binasına yaklaştığımda tüfekleriyle yolları tutmuş erler TSK'nın yönetime el koyduğunu, sokağa çıkma yasağı olduğunu söylüyorlar. Aracı ileri park edip askerlerin yanına gidiyorum, 'Yaptığınızın farkında mısınız?' diye bağırıyorum. 'Çek git' diyor biri içlerinden... Ardından albay olduğunu gördüğüm kısa boylu, kalın gözlüklü, problemli olduğu her halinden belli biri geliyor, ona yönelerek 'komutan yanlış yapıyorsunuz, memleketi ateşe atarsınız' deyince, 'defol buradan, öldürtme kendini' diyor, bu delirmiş adam. Kendisine icap eden cevabı verince beni gözaltına almaya kalkıyorlar, yoldan geçen üç ihtiyar araya giriyor, oradan uzaklaştırıyorlar beni... Anlıyorum ki çok tedirginler, anlıyorum ki korkuları onları halka ateş açacak kadar çıldırtmış.



Eve varıyorum. Televizyonlarda açıklamalar, Cumhurbaşkanının halka cesaret veren konuşması... Ve on dakika geçmeden sokaklarda Belediye Sarayı'na doğru hareketlenen insanlar... Kendimi dışarı atıyorum ve ilk kan o dakikada dökülüyor... Biraz ileri varmış gruptan iki kişi ayaklarından vurulmuş şekilde aşağıya, Aksaray yönüne doğru taşınıyor.



Aklıma üç gün evvel Çanakkale şehitliğinde mezarlarını dolaştığım kahramanlar düşüyor... 26. Alay Üsteğmeni Kerkük-Revandüzlü Hüseyin oğlu Emin Vehbi Efendi, 39. Alay Teğmeni Kosova-Volçetrinli Recep oğlu Raif Efendi, 28. Alay Eri Süleymaniyeli Abdullah oğlu Maruf, 15. Alay Eri Halepli Hayri oğlu Tahir, 72. Alay Eri Suruçlu Hasan oğlu Hemu, tüm askeri şehit olan 57. Alay Eri Kudüslü Abdurrahman oğlu Mahmut, Bigalı Osman oğlu Satılmış, Zonguldaklı Ali oğlu Mehmet, Afyonlu Hüseyin oğlu Hasan... İşte o şehitlerin torunlarıyla omuz omuzayım şu an.



Yukarıdan, Belediye tarafından bize silah sıkıldıkça gerileyen 'silahı yiğitlik, namus ve iman olan topsuz tüfeksiz halk ordusu' arkadan katılanlarla adım adım ilerlemeye çalıyor. Hemen yanımdaki bir kahramanın ayak bileğini parçalıyor hainlerin ateşlediği bir G-3 mermisi. Taşırken kanı pantolonuma akıyor, kanın kanımdır aslanım diyorum, acısını duymuyor, tebessüm ediyor. Arabaları siper alıp bekliyoruz ateşin susmasını. O an bir tweetle Anafartalar cephesindeki durumumuzu haber veriyorum, 16/07/2016 Saat: 01.53: 'Fatih'te İstanbul Büyükşehir Belediye ana binasını kuşatan askerler halka ateş açıyor. Yaralılar var. Bu halkı Türk askerine öldürten hainlerden korkmuyoruz.'



Saat 02.30 gibi emniyet kuvvetleri geliyor zırhlı araçlarıyla, halkın önüne geçiyorlar ve dört saat sürecek silahlı çarpışma başlıyor. Artık polis çatışma bölgesine kesinlikle yurttaşları sokmuyor. Son yaralanan bir kardeşimiz geliyor kucaklarda Haşim İşçan geçidinden bulvara doğru... Halk, önünde cansiperane çatışan emniyet kuvvetlerinin hemen arkasında surlara tırmanmayı bekleyen Uluabatlı Hasan'ın arkasındaki korkusuz akıncılar gibi.



Her dakikayı bir saat uzunluğunda geçirdiğimiz gecede saatler 03.00'e varırken üzerimizden geçen mermiler eşliğinde sosyal medyadan Türkiye'nin geri kalanında neler olduğunu okumaya çabalıyorum. Bir zafer çığlığına ihtiyacımız var. Her yerden haberler geliyor; Boğaz Köprüsünde, Çengelköy'de, Ankara'da yoğun çatışmalar ve tank paletleri altında katledilen halkın onurlu mücadelesi bu ülkeden umudun kesilmeyeceğini bir kez daha kazıyor ruhuma ve ortak bilincimize. Geç tanışmaktan hep hayıflandığım, çok az buluşmada dünyaları konuştuğum, anlaştığım, farklı ve karşıt gibi görünsek de aslında aynı yerden, Anadolu'nun kutsal rahminden çıktığımızı gördüğüm Halil Kantarcı kardeşimin saat 02.57'de yazdığı tweeti okuyorum: 'Halka direnen, namlusunu halkına çeviren asker, asker kisveli haindir.' Çengelköy'de yaşadığını bildiğim bu kardeşimin isyanı bana Conkbayırı cephesinden gelen bir hücum sesi gibi geliyor. Sonra o bölgede de çok şehit olduğu haberini alıyoruz.



Fatih'teki çatışma saat 06.00 civarında sona eriyor.



Salona toplanmış aileme bitti diyorum. Televizyonlar da darbe girişiminin bastırıldığını duyuruyor.



Saat 09.00'da girdiğim yatakta uyumak ne mümkün; çıkıp giyiniyor ve İstanbul Büyükşehir Belediyesine gidiyorum. Haşim İşcan geçidinin üstü ve belediye binası savaş alanına dönmüş. Duvarlarda mermi izleri, yollarda terkedilmiş cemseler, cemselerden yola sızan mazotu temizlemeye çalışan ekipler...



Belediyenin havuzlu kısmına doğru yürürken yerde bayağı bir alana yayılmış kan gölüne rastlıyorum. 'Kim bilir kimin babası, eşi, oğlu, anası, kızı... Yazık oldu insanlara' derken içimden, karşıdan gelen olay yeri inceleme polislerini görüp geceyi soruyorum, bilanço ağır; yirmiye yakın kayıp ve onlarca yaralı olduğunu söylüyorlar. Devam edip arkadaki binanın önüne ilerlerken yerde otuz metre kesintisiz süren bir kan iziyle karşılaşıyorum. Belli ki yaralıyı sürükleyerek binanın içine taşımışlar. Binanın kapısına varınca iki belediye güvenlik görevlisi çıkıyor. Askerler silahlarını alıp bu kardeşlerimizi odaya kapatmışlar. Silahları alınan o iki güvenlik görevlisi kilitlendikleri odadaki kamera ekranlarından an an izlemişler dışarıyı. Havuz tarafındaki kan gölünü soruyorum. Benle tartışan ve gözaltına almak isteyen o alçağa ait olduğunu söylüyorlar.



Ah komutan görünümlü hain. Beni en başta dinleyip çekip gidemedin. Çünkü emir büyük yerden, hoca efendindendi ve halkını katlettin o emirle. Aslında Batı emperyalizminin emriyle… Ne yazık!



Çanakkale›de düşmanla savaşmıştık, meğer düşman içimize sızmış, sinmiş... Evet bunu biliyorduk, bu devletin derin NATO tarafından ele geçirildiğine Adnan Menderes'ler, Deniz Gezmiş'ler, Erdal Eren'ler, Mustafa Pehlivanoğlu'lar idam edilirken de şahit değil miydik? Alman vakıflarının ipliğini pazara çıkaran Necip Hablemitoğlu, CIA'nin ve NATO'nun operasyonlarını araştırıp ortaya koyan Uğur Mumcu, ABD'nin Irak'ta hazırladığı tezgahı kırmaya çalışan Orgeneral Eşref Bitlis, Batı güçlerinin kucağına düşmüş Ermeni diasporasının oyununu bozan Hrant Dink, helikopteri düşürülen Muhsin Yazıcıoğlu ve daha onlarca faili meçhulümüzü hatırlayın!...Ama bizi ustaca yarattıkları suni sebeplerle birbirimize tokuşturan sosyal mühendislik şeytanları herkesi kendi şehidine ağlatmayı başardı yıllar boyunca...



Ve 15 Temmuz gecesi geldi, çattı... 'Her şerde bir hayır vardır.' cümlesini ispatlarcasına... Bu milleti tekrar yek vücut yaparcasına...



Birbirimizin ölülerine ve yaslarına bile uzak kalmamız için bizi kinle doldurmaya çalışanların son hamlesi 16 Temmuz sabahında kahraman insanlarımız tarafından paramparça edildi.



Türkiye tarihine en asil zaferlerden biri olarak geçen 15 Temmuz direnişinde yüzlerce kahramanı şehit verdik. Onlardan biri yukarıda ismini zikrettiğim Halil Kantarcı kardeşim...16 Temmuz akşamı haberini aldığımda yığıldığım koltukta onunla geçiremediğim vakitler, konuşamadıklarım, paylaşamadıklarım kaldı ondan bana yadigar. İstanbul'un Anadolu yakasındaki Conkbayırı cephesinde her biri aslan parçası vatan evlatlarından şehit olan Halil'in tabutuna omuz vermek, kabrine toprak atmak onuru acımın ve Türkiye'ye olan inancımın tacıdır. Halil ve diğer tüm şehitler yaz sıcağında açan kardelen çiçeklerimizdir bizim, hepsinin ruhu şad olsun!



Türkiye 15 Temmuz gecesi Dünya'nın gönderine şerefli bir direniş bayrağı çekmiştir. Küresel efendilere karşı mücadelede mazlum halklara umut ve cesaret olarak doğan yeni bir güneştir bu bayrak, kutlu olsun!



#Saygın Berdi Gider
#Yazar
8 yıl önce