|

'Türkiye arabulucu olsun'

İsrail merkezli Tami Steinmentz Barış Araştırmaları Merkezi Direktörü Dr. Tanar Hermann, Ortadoğu'daki son durumu, Türkiye'nin bölgesel rolünü ve 11 Eylül sonrası dünya düzenini anlattı.

Yeni Şafak
01:00 - 29/01/2002 Salı
Güncelleme: 17:58 - 17/05/2017 Çarşamba
Yeni Şafak
Arşiv
Arşiv

---------------------------------- manset -------------------------------------------
---------------------- manset ---------------------

Ortadoğu'da neler oluyor, barış ne zaman gelecek?

Son zamanlarda oldukça dramatik gelişmeler yaşıyoruz. Bu gelişmeler, olumlu da olumsuz da sonuçlar verebilir. En olumsuzu, şiddetin artması, topyekün bir savaşa dönüşmesi, İsrail'in Batı Şeria'yı tamamen işgal etmesi ve Filistin İdaresi'nin tamamen çökmesi. Doğal olarak ortada barış namına hiçbir şey kalmayacak. Pozitif bir gelişme ise, ki ben bunu bir mucize olarak görüyorum, İsrail'deki mevcut koalisyon hükümetin yıkılması ve İşçi Partisi'nin tekrar iktidara gelebileceği bir seçimin gerçekleşmesi. O zaman belki sözkonusu kilitlenme çözülebilir. Lakin şu an için tek ümit, Perez ve Abdullah'ın ortak girişimleri sonucu ortaya attığı öneriler. Şaron'un bunlara yaklaşımı tabiî ki önemli. Taraflar arasındaki güven krizi devam ettiği sürece, bunlardan da bir sonuç alınamayacağından endişe ediyorum.

Bu arada Arafat'ın kendi inisiyatifi de tehlikede. Arafat'ın altındaki zemin kayarsa, İsrail kiminle muhattap olacak?

İsrail yönetimi, bu noktada oldukça hassas. Her ne kadar Filistin yönetimine karşı sert tedbirler alsa da, işlerin, muhatabın tamamen ortadan kalkacağı bir noktaya gelmemesi için oldukça dikkat ediyor. "Bastır, ama çok fazla değil' şeklinde tanımlayabileceğimiz hassas bir denge polititikası izleniyor. Eğer İsrail yönetimi, baskıyı artırır ve Filistin idaresi çökerse, o zaman neler olacağını Allah bilir. Bu arada İsrail'deki karar alma mekanizmalarına yakın çevrelerde dile getirilen bir senaryodan, tabiî ki bunun İsrail'in resmi görüşü olmadığını da ekleyerek, bahsetmek istiyorum. Buna göre, Özerk Filistin İdaresi yıkılırsa, hatta yıkılması sağlanırsa, ortaya çıkacak ve her biri bir savaş lordunun yönetimindeki bölgelerle İsrail'in daha rahat, bire bir müzakereler yürütebileceği ve bunların arasındaki gerilimlerden istifade edilerek daha rahat sonuç alacağı söyleniyor. Mesela Ramallah'dan ve Gazze'den sorumlu kişilerle yapılacak bire bir görüşmeler, bölge ihtiyaç ve şartlarına göre politikalar belirlenmesi, belli kazanımlar sunulması ya da istenmeyen davranışların cezalandırılması gibi. İsrail yönetimi açısından bakıldığında, daha iyi bir seçenek olarak görülebilir.

Peki bu durumda, İsrail'in çekindiği Hamas ya da diğer gruplar da sahnede etkin bir rol almaz mı?

Hayır, bu senaryoda kastedilen muhataplar onlar değil zaten. Daha çok, genç kuşaktan isimler. Mesela benim de meslektaşım olan Halil Şikaki gibiler. İntifada'nın genç kuşağından kişiler. Şu an silahlı güce sahip olan bu kişiler, kendi bölgelerindeki hakimiyeti sağlayabileceklerine inanıyorlar. Ayrıca şu an için Hamas'ın Özerk Filistin topraklarının herhangi bir bölgesindeki en güçlü tarafı oluşturduğunu söyleyemeyiz. Arafat yönetiminin doğal yollardan yıkılmasını beklemeden, sözkonusu teoriyi hayata geçirmenin faydalı olacağını savunan çevreler var İsrail'de, ama bu durum, diyalog kavramının özüne aykırı. Barış kolay bir iş değil. Zaman alacak, taraflar tavizler verecek ve hatta her iki taraftan da kan akacak. Ama İsrail yönetimi açısından bağımsız Filistin Devleti ilkesinden vazgeçmek korkunç bir hata olur. Zira, eninde sonunda bu devleti göreceğiz. Bundan dolayı, mevcut özerk yapının çökmesi, süreci daha da uzatacağı gibi, çekilen acıları da arttıracaktır. Arafat, kendi halkının gözünde Filistin halkının legal temsilcisi. İsrail, Arafat ile olan diyaloğu, açık ya da gizliden, kesinlikle sürdürmelidir. Her ne kadar şu anki toz dumandan dolayı önümüzü göremesek de, barış süreci devam ettirilmeli.

11 Eylül sürecinin en popüler sorusunu yöneltsem, yeni bir dünya düzeni ile mi karşı karşıyayız?

Açıkçası sosyal mühendisliğe de inanmıyorum. Amerika'nın dünyanın tek hakimi ve tüm gezegene çeki düzen veren gücü olduğunu iddia etmek, büyük bir hata olur. Açıkcası böyle bir yaklaşım, Amerika'ya şu ya da bu sebeple duyulan öfkeyi değiştirmekten başka da işe yaramaz. Yalnız şunu görüyoruz ki, eskiden hoşgörü ile karşılanan sistem karşıtı hareketlere karşı daha sert bir tutum takınılıyor ve terörizm tanımı altına sokuluyor. Avustralya'da yılbaşından bu yana süren orman yangınlarını çıkaranların terörizm suçu ile yargılanmasının talep edilmesi, küçük bir örnek ama, durumu net bir şekilde gösteriyor. Yine de yeni bir dünya düzeni göreceğimize inanmıyorum. Amerika'nın her şeye çekip düzen verebilecek potansiyele sahip olduğunu söylemek, oldukça iddialı bir tezden başka bir şey değil. Sadece Amerika'nın değil, hiç kimsenin böyle bir gücü yok.

DR. TANAR HERMANN KİMDİR?
Halen İsrail'deki Tami Steinmentz Barış Araştırmaları Merkezi'nin direktörlüğünü yürüten Dr. Hermann, politik bilimler alanında akademisyen. Dış politika ve kamuoyu oluşturulması, ulusal güvenlik, İsrail politikaları ve barış araştırmaları gibi konularda, İsrail'in ve akademik çevrelerin önde gelen isimlerinden. Bir dönem Bilkent Üniversitesi'nde misafir hocalık da yapan Dr. Hermann, Princeton Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Merkezi ve George Mason Üniversitesi Çatışma Analizi ve Çözümleri Merkezi'nde de araştırmalar yaptı. Halen İsrail'deki üniversitelerde akedemik hayatına devam ediyor.


----------------- imza------------------

----------------- imza------------------



#Arşiv
#Yeni Şafak Arşiv
22 yıl önce