İsmail Kılıçarslan, Mustafa Armağan, Mahmud Erol Kılıç, Merve Şebnem Oruç ve Abdullah Muradoğlu'nun yazılarının en dikkati çeken bölümleri:
O halay varsa kötümserliği de yenecek
Bu yazıyı size Bingöl-Muş karayolunda seyreden bir arabanın içinde, iki tane aslan gibi Bingöllü delikanlının, Zülküf'ün ve Tahsin'in yanından yazıyorum.
Bu sabah saat 07:55 uçağına bindim. 10:00 gibi Bingöl'deydim. İşte şimdi saat 13:50 ve ben buradan ayrılıyorum. Demek ki 5 saat bile doldurmamışım şehirde. Fakat çok uzun bir beş saat oldu bu.
Anlatacağım. Ama yine ve illa ki baştan alarak...
Lale Devri'nin tohumları orada atıldı
Osmanlı tarihi tam bir laboratuvardır. İçinde binbir cins insan, vaka, kurum kaynar. İş, onları ayırt edebilmekte ve bugüne getirebilmektedir.
İşte bundan 313 yıl önce vuku bulan “Edirne Vak'ası” veya Padişah II. Mustafa'yı avucuna almış olan Şeyhülislam Feyzullah Efendi ve ekibinin ibretlik akibeti bu çarpıcı vakalardan biri olarak hatırlanmaya değer.
Osmanlı tarihlerinde genellikle “hain” ve “nankör” yeniçerilerin veya “fitne ve fesad ehli”nin marifetlerinden biri olarak zikredilen bu olay, aslında Osmanlı toplum yapısının 18. yüzyıl başında arzettiği zengin ve karmaşık manzaraya ve iktidarı ele geçirmeye, bunun için de padişahı tesiri altına almaya şartlanmış din adamlarının varlığına dair son derece öğretici olaylarla doludur.
İslam havzasının geleceğini olumsuz etkiliyor
Acaba sıradaki ABD Başkanı nereyi, nasıl mahvedecek?
Sabah akşam sahabeye söven kanallar var
Hatırlarsanız geçen haftaki yazımda bir taraftan İngiliz Sünniliğinin diğer taraftan İngiliz Şiiliğinin günümüzde nasıl âriflerin İslam'ını sahadan sildiğinin sebepleri üzerinde derin düşünmek gerektiğini vurgulamış ve çağımızın önemli bir düşünürünün bir kitabına özellikle atıfta bulunmuştum.
Malum olduğu üzere, bütünden parçaya inme yöntemi âriflerin dergahında öğretilen bir varlık felsefesi idi ama o mektebin siyaset mevkiindeki takipçileri siyasi analizlerini de buna göre yaparlardı..