|

Ah Aziz Bey, ah!

Tanburî Aziz’in yanılgılar ve yalnızlıklar üzerine inşa ettiği ve yenilgiyle son bulan hayatını anlatan Aziz Bey Hadisesi, iç burkan bir uzun hikâye..

Hakkı Yanık
04:00 - 15/05/2022 Pazar
Güncelleme: 18:35 - 15/05/2022 Pazar
Yeni Şafak
Aziz Bey Hadisesi
Aziz Bey Hadisesi
Yazı hayatına ilkokuldayken roman yazma teşebbüsüyle adım atan
Ayfer Tunç’
la yaşıtız. Gazetecilik, yayın yönetmenliği, muhabirlik, televizyon yazarlığı gibi uğraşlarını da bildiğimiz yazar, hikâye ve roman alanında ustalığını ispatlamış biri. Tunç ile tanışıklığım
Aziz Bey Hadisesi
kitabı sayesindedir. Yer yer kızıp çokça da acıdığım bir tip olan karamanımız Aziz’in ‘dokunaklı’ hikâyesi beni
R. Halid Karay
’ın
Sürgün’
üne,
Sabahattin Ali
’nin
Kürk Mantolu Madonna’
sına,
Mustafa Kutlu
’nun
Tirende Bir Keman
’ına götürmüştü. En ziyade de Sürgün’e..
Berrak bir Türkçe’yle okuru sarmalayan bu ‘hazin ve kaderci’ hikâye,
“Bir gece Zeki’nin meyhanesinde acıklı bir hadise oldu. Zeki, Aziz Bey’i tartaklayıp dışarı attı.”
(s. 9), cümlesiyle başlayıp sağlam bir yenilgiyle nihayetleniyor. Daha ilk cümlede kendini hissettiren hüzün ve acı, eserin sonuna kadar sürüyor. Herşey bu iki kelimeyle iç içe. İnsanlar, hayatlar, hava, su, şehir, gurbet. Terzinin makası bile acıyla kesiyor: ...
ağlamaklı bir terzinin ünlü bir sahne sanatçısı için diktiği ama kör olunca yarım bıraktığı...
(s. 12).
İsme aldanmayalım. Aziz tam bir hayta! Okumakta gözü yok! Çünkü, “
Karanlık yüzlü kitaplar, çatık kaşlı hocalar...
” (s. 15) ona sıkıntı verir. Burnu havada, yaptığı herşeyin mutlak doğru olduğunu düşünen ve çok yanılan mağrur bir adam. Hayatının büyük bölümünde yapayalnız. Onun hâl-i pür melâli ilk sayfalarda kendini açık eder:
Yanılgılarla dolu bir ömrü...
(s. 9), ...
Kederli bir mazisi oldu...
(s. 12). Yine de pes etmez ve “
...hayatla inatlaşmayı, didişmeyi...
” tercih eder. (s. 49). Zaman geçtikçe kendisinde babasını, karısında da (Vuslat) annesini bulur. (s. 64). Aziz’i dört kelimeyle tarif etmek istersek,
“kalabalıklar içindeki yenilmiş adam”
diyebiliriz.
Gün gelir (
Maryam’
a) âşık olur Aziz ve dram derinleşir. Aşkında da ‘acı’ vardır: ...
Bu aşk, kör bir göz, felçli bir sağ kol, tekleyen bir kalp gibi, ona hep acı verdi ...
(s. 17). Maryam,
“... aşkın kendisinden değil, ardında bıraktığı yıkıntıdan haz alan kadınlardan ...
(s. 23)’dır. Ve beklenen son: ...
sevildiğini sanmak yanılgısı...
(s. 31). Bu ilişki terk edilişle biter. Zaten ya terk edilendir Aziz ya da terk eden!
Hikâyenin girişinde kişilerin ağzından anlatımlar olsa da kitabın genelinde geleneksel olay örgüsüne dayalı kronolojik zaman anlayışına bağlı kalındığı açık. Girişteki tercih, çok sonraları yayımlanan
Osman
romanının ön çalışması olmuş sanki.
Tunç bir konuşmasında,
“Şarkı bilgim makamları ayırt edebilecek seviyede değil”
dese de, eserde şarkılar geçidi var. Aziz’in Yeşilçam filmlerini aratmayan dramına her safhada nağmeler eşlik ediyor. Tanburun hikâyeye zenginlik katan muazzam ahengi de hiç bozulmuyor. Kitaptaki şarkılardan birinin (S. 82) güftesi
Yahya Kemal’
e ait.
Selahattin Pınar
tarafından bestelenen bu eseri,
Sabite Tur Gülerman
’dan dinlemek lâzım.
Güzel cümleleri var Tunç’un. Elle tutulur, gözle görülür, hayatın içinden satırlar: ...
içindeki o öldürücü yabancılık, sigara dumanının yavaşca açık pencereden dışarı gitmesi gibi, uçup gitti ...
(s. 40). ...K
albi, durup durup incecik bir su akıtan, kapanmayan bir yara yeri gibi sızladı...
(s. 45). ...
Kızı hoyrat bir avuçta çırpınan, ürkmüş, ıslak bir serçeye benzetti...
(s. 58). Nadir olmakla birlikte düşük cümleler de var.
“...ince işler ruhunu derin derin oysa da kimselere göstermezdi”
(s. 14).
Ruhunu ince ince ve derinden işler, kimselere göstermezdi
desek olmaz mı? “
... Masanın üstünde.... kurumuş bir ekmek burnu vardı
” (s. 54) Ekmeğin
burnu
mu
ucu
mu? Bazen uzun cümlelerle karşılaşıyoruz (s. 59). Bazen de okumaya sekte vuran gereksiz virgüllere takılıyoruz. Ayrıca 80 sayfalık kitapta defalarca
iki nokta
(..) kullanılmış. Nokta veya üç noktayı tercih etmek çok mu zor?
22. sayfadaki,
“Maryam’a uzun ve şiirli mektuplar yazmaya başladı.”
cümlesini okuyunca derin bir iç çektim. ‘Sevgiliye mektup yazmak’ diye bir gerçek vardı. Şiirli, resimli, bir ucu yanık. “...
Bir çalgıcıya kız vermeyiz...”
(s. 60) ibaresiyle karşılaşınca da acı bir tebessüm belirdi yüzümde. Ve o üç kelime: ..
. bir şirkette ‘daktilo’dur ...
(Vuslat, Aziz’in evlendiği kadın, s. 56).
Çok iyi kurgu,
“Ben bu adamı tanıyorum”
dedirten anlatım ve en önemlisi de anlatılandan daha gerçek bir Aziz. Sanırsın birazdan kapıyı gıcırtıyla açıp, elinde tamburuyla içeri girecek.

Bir söz

  • Sözümüz
    Ayfer Tunç
    ’tan:
    Edebiyat benim için bir var olma biçimi. Beni yaşadığımız çirkin ve zâlim dünyaya rağmen insan kılan, insanlığımı sürdürmemi sağlayan temel bir araç.

Eldeki bir kuş mu, daldaki iki kuş mu?

Okur
dergisinin 24. sayısında,
‘AVM Kütüphâneleri -İmkan mı, Tüketim mi?-’
başlıklı bir dosya yeralıyor. Merakla okudum ve AVM’lere kütüphâne fikrine pek sıcak bakmadığımı anladım. Herkes gibi ben de kütüphânelerin artmasını isterim. Fakat,
“Eldeki bir bir kuş, daldaki iki kuştan iyidir”
sözünü hatırlatarak belediyelerin bilgievleri ve kütüphâneleri konusunda birkaç kelâm etmek istiyorum. Bilgievleri ve kütüphâneler (kitaplık diyelim!) kurarak buraları insanların hizmetine sunmayı belediyelerin en ‘kıymetli’ faaliyetleri arasında görüyorum. Kitap ile okur arasındaki kapanması zor mesafeyi de düşünürsek işin kıymetini daha iyi anlarız.
Son beş yılda,
Zeytinburnu
’ndaki
Veliefendi Bilgievi
ile
Zeytinburnu Kültür ve Sanat Merkezi
kitaplıklarından çok sayıda kitap alıp okudum. Hatta ailecek okuduk da diyebilirim. Bu sayede sözkonusu kitaplıklar hakkında fikir edindim. En başta, bu kitaplıkların ‘donuklaştığını’ söylemeliyim. Çeşitlilikte de sıkıntılar sözkonusu. Eldeki kitapların yenilenmesi ve yeni yayımlanan kitaplarla daha çok ismin buralara kazandırılması gerekiyor. Görevli personelin kitaba âşina kişiler olması, okumayı sevmesi ve yıpranan kitapların tedavisi de önemli. Ne zaman bu kitaplıklardan birine gitsem buraların ders çalışan çocuklarımız tarafından doldurulduğunu gördüm. Kitapların bulunduğu her rafın önünde bir masa, o masada da ders çalışan gençler! Gel de o raftan bir kitap al! Bu duruma bir çare bulmak gerek. Şöyle ki okuma alanı-etüt alanı ayrımının yapılması, kitaplığı ‘esir’ almayacak dersliklerin kurulması lâzım. Ayrıca, kitap okumayı teşvik eden faaliyetler arttırılmalı. Meselâ kitap okuma yarışmalarına katılacak kişiler bilgievi kitaplığına devam edenler arasından seçilebilir. Okurlara kolay ulaşabilecekleri ‘e-kitap’ ve ‘sesli kitap’ gibi seçenekler sunulabilir. (Varsa bu seçenekler arttırılabilir). Kitaplıklar arasında tercihe ve sayıya göre kitap değişimi yapılabilir. Bütün bunlara ilâveten, kitaplara (öncelikle kitapseverlere söylüyorum) saygılı davranmalı, onları korumalıyız. Mirî malı olan bu kitapları ‘aşırmak’, yazıp-çizmek, hor davranmak bize yakışmaz.
Konuyu bilgievleri maceramın başlamasına vesile olup beni her zaman destekleyen
Nurullah Bulut
başta olmak üzere
Ali Genç
ve
Hacı Toprak
’ı selâmlayarak noktalayayım. Veliefendi Bilgievi’nden arkadaşlar
Merve Öksüz, Yusuf Kıranoğlu
ve
S. Saadet Aydemir Osmanoğlu
’na da selâmlar. Varolsunlar!..
Hâşiye
: Kültür faaliyetleri ile dikkatleri çeken
Zeytinburnu Belediyesi
’nin tematik yayını
‘Z’
dergisinin
‘kütüphane’
temalı 5. sayısını okumanızı tavsiye ediyorum. Emeği geçenlere teşekkürlerle.

Bir şiir

  • Şiirimiz
    Yahya Kemal
    ’den.
  • Başlığı
    Şarkı:
  • Kalbim yine üzgün, seni andım da derinden
  • Geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden
  • Üzgün ve kırılmış gibi en ince yerinden
  • Geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden!
  • Senden boşalan bağrıma gözyaşları dolmuş
  • Gördüm ki yazın bastığımız otları solmuş
  • Son demde bu mevsim gibi benzim de kül olmuş
  • Geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden!

Bir özür

Şair
Süleyman Çobanoğlu
ile ilgili yazım yayınlandığı gün şair
İbrahim Yolalan
aradı. “
Yazında iki maddî hata var
” dedi ve ekledi:
Tamgalar’ı
,
Timaş
değil
Ötüken
yayımladı. Giresun’daki kitabevi
Gülistan
değil
Divan
’dı. Yolalan’a uyarısı için teşekkür ediyor, hatalardan dolayı özür diliyorum.
#Tanburî Aziz
#Ayfer Tunç
#R. Halid Karay
#Yahya Kemal
2 yıl önce