Amerika'daki Duke Üniversitesi, İslam Araştırmaları Merkezi Direktörü Prof. Dr. Omid Safi, adını “Peygamberi Tanımak” kitabıyla duyurmuştu. Üsküdar Üniversitesi Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü'nün konuğu olarak İstanbul'a gelen Safi ile tasavvufu, çağdaş İslam düşüncesini, Amerika'daki Müslümanların geleceği gibi konuları ele aldık. Safi, günümüzde birçok insanın Müslüman olmanın ya da bir inanca bağlı bir insan olmanın ne anlama geldiğini açık bir şekilde ifade etmeye çalıştığına dikkat çekti. Amerika'da doğup büyüyen İranlı düşünce adamı, “Malcolm X ve Martin Luther King’in dilinden konuşmak gerekirse Amerika hem güzel bir rüya hem de bir kabus.” ifadelerini kullandı.
Müslümanlar olarak bugünlerde yaptığımız konuşmaların çoğu, ya bu çağın kaygıları ya da politik kaygılar tarafından şekilleniyor. Beklendiği gibi birçok tartışma ve münazara kadın hakları, politik İslam ve şiddet üstüne. Ve bu tartışmalar aslında sorulan soruları ve verilen cevapları belirliyor. Dolayısıyla geleneğimize derinden bağlı bir şekilde samimi ve dürüst cevap vermek çok önemli fakat aynı zamanda da özgün bir biçimde insanlarla hakikaten konuşuyor olabilmek gerekiyor.
Bence bu ayet şu an içinde bulunduğumuz durumu gerçekten çok iyi açıklıyor fakat farklı biçimlerde. Tabii ki gelenekçi dediğimiz insanlar bazen hiç düşünmeden bugünün meselelerine ve ikilemlerine eski metinlere bakarak çözüm üretebileceğimize inanabilirler. Bunun bu kadar basit olabileceğini şahsen düşünmüyorum. Cevaplarımızı sadece Arapça, Farsça veya Osmanlıca’dan tercüme ihtiyacı duymamalıyız. Kendi çerçevemiz bugüne yankı yapabilen ve günümüz insanlarına hitap edebilen bir çerçeve olmalı. Bu unsur çok önemli. Şunu söylemek de önemli. Yeni nesil özellikle de genç yaştakilerin çoğu bu ayetin atıfta bulunduğu şekilde kendilerini geleneklere bağlı deneyimlemiyorlar. Dolayısıyla bence günümüzde birçok insan Müslüman olmanın ya da bir inança bağlı bir insan olmanın ne demek olduğunu açık bir şekilde ifade etmeye çalışıyor. Ve biz de buna açık olmalıyız diye düşünüyorum.
Eğer biz bir kuş olsaydık ve iki kanadımız olsaydı, hep iki kanadımız olsun isterdik. Bizim hem cemal hem de celal vasıflara kök salmış ve yerleşmiş olmamız gerekir. Bir taraftan cemal, hilim, aşk, rahman ve rahim sıfatlara sahip olmamız lazım. Bir taraftan da celali vasıflarımız da olmalı ki bunlarla toplumda adaleti nasıl tesis edebiliriz onu düşünebilmeliyiz. Yani herkesin yiyecek, kalacak yer ve maddi imkanlara sahip olması gerektiği gibi haysiyet, izzet ve dengeye de ihtiyaç duyar. Bizim mücadele ettiğimiz şey hem celali hem cemali vasıflardır ki böylece kemale yani mükkemmeliyete ulaşabilelim.
Tasavvuf tüm peygamberlerin tecrübelerinde kök salmıştır, bilhassa Hz Muhammed’in miracında Allah’la yüz yüze gelişinde. Bizler de Allah’la yüz yüze gelene kadar yükselmek isteriz. Bu yalnızca ritüellerin icra edilişinde vardır diyemeyiz yani evet namazı kılmalıyız ve Ramazan ayında oruç tutmalıyız fakat aynı zamanda batıni boyutta yani kalbi boyutta da olmalı. Dolayısıyla namaz kılmak sadece kıyamda durmak ya da secdeye varmak değildir, bunları yaparken huzur duymak ve bunu Allah’ın huzurundaymış hissi ile yapmaktır. O zaman Ramazan’da oruç tutarken sadece yeme içme orucu yapmıyoruz, kötülükten, nefretten ve düşmanlıktan da oruç tutuyoruz.
Nefes Yayınevi tarafından basılmasından memnuniyet duyduğum “Muhammedi Tanımak” (“The Memories of Muhammed”) adlı kitabımı yazarken farkettim ki gayrimüslümlere seslenir bir şekilde yazmaya başlamışım. Fakat yazmaya başladıktan sonra farkettim ki Hz Muhammed’in hayatı ile ilgili anlatmak istediğim hikaye, paylaşmak istediğim episodlar, bahsetmek istediğim batıni mana ve kalbi seviyedeki öğretiler birçok Müslümanın bilmediği şeylerdi. Başka bir deyişle Müslüman bir toplumda büyümüş dahi olsa günümüzde birçok Müslüman Peygamberimizin aşk, hilim ve rahmet boyutlu kalbi seviyedeki öğretilerini bilmiyordu. Dolayısıyla bu insanlar için de yazmaya başladım.
Genelde Amerikaya karşı iki yaklaşım görüyorum. Bazı insanlar Amerika’yı bir rüya ülkesi, ideal ve kutsal bir toplum olarak görüyor. Klasik Amerikan örneği gibi bir tepeden aşağıdaki diğer tüm milletlere bakan parlak ışıklı bir şehir misali. Diğer bakış ise sömürgecilik tecrübesine dayanan sömürgeci imparatorluk. Yerli Amerikalıların katliamının korkunçluğu ve asırlardır süregelen kölelik uygulamasına düşmanlık ve günümüzde hala gözlemlenen Afrikalı Amerikalılara, Hispaniklere, Müslümanlara ve diğerlerine yapılan ırkçılık. Ben Amerika’yı her ikisi olarak görüyorum. Malcolm X ve Martin Luther King’in dilinden konuşmak gerekirse Amerika hem güzel bir rüya hem de bir kabus. Amerika’dan sadece bir rüya olarak bahsedip eskiden birçok insanın neler yaşadığını unutmak büyük bir eksiklik olur. Amerika’yı sadece bir kabus olarak görmek de asırlardır insanları cezbedişini unutmak olur. Birçok insanın özgürlük, ekonomik fırsatlar ve daha iyi bir hayat için buraya gelişinin sebeplerinden biri budur. Bence Amerika böyle olagelmiş ve böyle olmaya devam edecektir.
Amerika’nın geleceği ile ilgili Amerikalı Müslümanların rolünü şu soru belirler: Biz Amerika’yı rüya tarafına mı yoksa kabus tarafına mı çekiyoruz? Tabii ki Amerikalı Müslümanlar olan bizler bu süreçte biçare ve aciz değiliz, biz toplumun bir parçasıyız ve dolayısıyla oynamamız gereken bir rolümüz var. Onun için umarım bizler insanların Amerikalı ve Avrupalı Müslümanlara daha anlayışlı ve hoşgörülü olmasında sadece ısrar eder bir tavır göstermektense yurdumuz dediğimiz bu yerin daha iyi, sağlıklı ve güzel olabilmesine gayret etmeliyiz.
Şöyle, Avrupa, Orta Asya ve Amerika’daki Müslümanların sorunlarına gelince, biz insan toplumu olarak tarihsel açıdan birçok yönden çok önemli bir yerdeyiz. Bunu görmenin en basit yolu iklim. Bu küçük güzel gezegenemizde birçok önemli iklim değişiklikleri görüyoruz. Göç konusunda da çok önemli değişiklikler var. Göçmenlerin ve mültecilerin göçü birçok toplumda çok derin etkiler yarattı: Herşeyi olan insanlarla hiçbirşeyi olmayan birçok insan arasında inanılmaz bir fark oluştu. Birçok ülkede politik otorite, dikatatör tavır, şiddet ve baskıcı bir rejim uygulayanların sayısında artış görüyoruz. Bu ülkedeki Müslümanların geleceğinin diğer insanlığın geleceği ile çok derinden bağlantılı olarak görüyorum. Diğerlerine olan herneyse bize de olmuş demektir ya da tam tersi. Bana göre bu mesele sadece biz Müslümanların uğraştığı problemler değil.
Mesele global ve insani sorunlardır. Sadece Müslümanları ilgilendiren sorunlara bakarsak diyebiliriz ki Avrupa’da ve artan şekilde diğer toplumlarda Müslümanlar en aşikar azınlık gruplarından. Yani dolayısıyla Müslüman toplulukların topluma dahil edilme, çoğulculuk ve vatandaşlık gibi konulardaki litmus testi gibi olduklarını söylemek doğru olur. Ve kendi tecrübemizi açıkça ifade etmemiz gerekliliğin yolu insanlara Müslümanlara karşı Müslüman olarak saygılı, kibar ve hoşgörülü olmalarını rica etmek değil. Bence cevap paylaşımcı demokratik bir deneyimde yurttaşlık fikrini vurgulamaktan geçer ve gaye Müslümanlara iyi davranılması değil her bir yurttaşa iyi davranılması olmalıdır. Biz daha büyük bir yurttaşlar topluluğunun bir parçasıyız ve bunun içine Hispanikler, Afrikalı Amerikalılar, fakir insanlar ve birçok farklı dini ve etnik geçmişten gelen diğer göçmenler de dahil. Böyle bir yelpazede koalisyon kurulmalı ve harekete geçilmeli ve daha büyük bir “Biz” olarak içine gerçekten tüm insanlığı dahil eden bir lisan konuşmalıyız inşaallah.
Maalesef etrafımıza baktığımızda sadece Müslüman ve gayrimüslümler arasında bir çatışma değil aynı zamanda Müslümanlar arasında çatışma ve mezhep farklılıkları da var, örneğin İranlı ve Arap Müslümanlar arasında, Sünni ve Şiiler arasında vesaire. Elbette bazı dönemlerde ve yerlerde bu gerginliği arttırmak için bazı siyasi farklılık ve güçlerin bu farklı yolları kullandığı olmuştur. Tarikatlerde bazen yolu takdir edip, yolun ana gayesinin unutulduğu zamanlar oluyor. Kendi tarikatının özelliklerine hayran olup diğer tüm yolların aynı Sevgiliye gittiğini göremeyen insanlar görebiliyoruz. Bizlerin de buralarda daha gayretli ve dikkatli olmamız gerekir.