|

Aşk yolunda kendini arayış

İkbal Bayrak’ın kaleme aldığı Aşkın Kapısı okuru Mevlana’nın izinde manevi bir yolculuğa çıkarıyor. Dünyada içinde kaybolduğumuz ev, araba, kariyer labirentinden çıkaran yazar Konya’nın sokaklarında unutamayacağımız bir dünyanın kapılarını açıyor.

04:00 - 15/03/2024 Cuma
Güncelleme: 03:04 - 15/03/2024 Cuma
Yeni Şafak
Arşiv.
Arşiv.
SİNAN YAĞMUR

Ömür bir arayış yolculuğudur. İnsan ise bu arayış yolunda adayışta olan bir yolcu... Ne bulduğu da neyi, nerede aradığı ile ilgilidir. Her arayanın yolculuğu mutlaka içselliğin sesi ile bir gün buluşur. Bazen bu buluşmayı zaman tayin eder, bazen bir mekân, genellikle de bir insan. İşte Aşkın Kapısı’nın araladığı hikâyede bizim hikâyemiz. Arayanların, adayanların, renkli bir hayat sürmesine rağmen ruhu karadan griye çalanların beyaz ötesine yani nur eşiğine varan bir yol hikâyesi. Yol var, yolcular var, yolcuyu yolundan eylemek isteyenler var.

Doyumsuz ve tad vermeyen taşkın bir yaşam tarzından, içindeki o tarifsiz acıyı dindirmek ve derin boşluğu doldurmak amacıyla arayışta olan bir adam: Selim.

Kariyer, başarı, ödüller, geziler, konforlu bir ev, lüks bir araba, seçkin popüler bir çevre. İş dünyasında adını duyurmuş ama kendine yetmeyi bilemeyen duygu yetimi bir kaybolmuşluk…

Kitaptaki ana karakter, kahramanımız Selim aslında sembolik bir isim. Erkek kadın, yaşlı genç, yorgun dinç… Herkes Selim aynasında kendisini görebilir. Yazar bir hanım olmasına rağmen Selim’i ülkeden ülkeye, şehirden şehire yorgun argın seyyah etmiyor. Soluklanacağı ve kendini bulacağı durak olarak Hz. Mevlana’nın huzuruna getiriyor ki huzursuzluğu son bulsun.

Mesnevi’nin her cümlesinde külsüz dumansız bir yanmışlığın içindedir artık. İstese de bu manevi çekim alanından çıkamayacaktır. Mevlana bir mıknatıs olmuş o ise pas tutmuş bir metal.

Tasavvuf romanlarında pek rastlamadığımı bir zincirleme karakter çokluğu var kitapta. Ve bu kitaba adeta bir tanıdık simalar zenginliği de katıyor. Öyle ya tasavvuf ‘Her insan bir âlemdir’ demiyor muydu?

Kitaptaki her bir kişilik ayrı bir dersin parçası gibi. Tesbih tanesini dizer gibi bağlantılı bir geçişlerle her boncuk her isim bize farklılıklar içindeki güzelliğin bütünlüğünü göstermesi bakımından yazar maharetini akıcı ve merak uyandırıcı şekilde yansıtmış.

Selim daha önce hiç dokunmadığı bir kitapla adeta kelime cümle kah hayret kah hayranlıklar yaşıyor. Günümüzden geçmişe, geçmişten günümüze Hz. Mevlana ile hasbihal eder gibisiniz. Sade ve akılda kalıca, ruha tesir eden bir okuma ile her sorusunun cevabını bizzat kaynağından taze taze tadıyor.

DİJİTAL DÜNYADA ARAYIŞ

Dijital bir çağda, çok renkli ve karışık hayatın içinde onca yaşanmışlığına rağmen yarım, yaralı, yalnız olduğunun farkına varmanın dayanılmaz sancıları içinde bir insan düşünün.

Görünüşte büyük bir sıkıntı gibi gözüken sağlık problemi onun hiç gitmediği, aklından bile geçirmediği, bozkır coğrafyasının tam göbeğinde, kuru ayaz havanın tenleri kavurduğu ve ‘Aşkın Kâbe’si’ olarak tanımlanan Konya’da yeniden doğmanın, aradığının kendisi olduğunu anlaması, ‘Her ne ararsan ara kendinden başla’ düsturu ile ‘Dön Gel’ sözü ile önce ümit adımları ardından Mesnevi’den yaptığı okumalar, Konya’daki manevi makamlarının ziyareti, nihayetinde Aşkın Kapısı’na vuslatı yaşayacaktır…

Aslında Selim camsız simyasız, etten kemikten bir ayna. Okudukça anlıyoruz ki ’Bir insan bu kadar varlığın içinde iken neden ruhunu daraltacak boğacak kadar bir darlık çekebilir ki? Bunca yaşanmışlıklara rağmen bu neyin açlığıdır ki onu bilmediği yollara düşürebilir?’ İşte bu sancılı soruların cevabını tevafuken gittiği, adını şehrin sur kapısından alan Kapı Camiinde Mesnevinin giriş anahtarı ‘Dinle’ ile Aşkın Kapısı’nı açacağını kim tahmin edebilirdi ki? Yazar kitabın içine adeta kelimelerden bir define haritası koymuş gibi.

KONYA’DA ARAYIŞ

Aşkın Kapısı’nın ayrı bir bereketi de kadim Konya şehrine hiç gelmemiş olanların bu kitabı okuduktan sonra bir Konya gezisi düşündüklerinde ilk kez görecekleri şehirde asla yabancılık çekmeyecekleri derinlikte sokak, cadde, mekân bilgileri harikulade verilmiş. Sanki Selim size mihmandar oluyor ya da kitap bir navigasyon gibi nokta atışları gözünüzün önünde canlanacak şekilde veriyor.

Kitabın sade anlatımı bir Mevlevi tevazuunu andırıyor. Sefil Selim seyyah Selim, seyyah Selim derviş Selim’e devşirilirken yazar bağlantıları inceden inceye çok güzel sağlamış. Kitap adeta bir Konya rehberi gibi... Yazarın kitabı yazmaya karar verdiği ve kahramanını şehre getirdiği o birkaç güne bir ömürlük hatıralar sığdırması da ayrıca takdir edilmesi gereken bir özellik.

Tasavvuftan ürken yahut Mevlana’ya temkinli yaklaşanların meraklarını ve kaygılarını giderecek, denizi seyretmeye değil denizin görünmeyen kısmındaki inci mercana davet eden bu kitabı her yaştan, her meslekten herkesin okumasını şevkle tavsiye ederim. Hani edebiyatçıların tatlı hoş bir hayıflanmaları meşhurdur. Hayran kaldığı bir kitabı okuyup bitirince içini çeker ve dudaklarından şu cümle dökülür:

”Keşke bu manevi bir terapi olan kitabı yazan ben olsaydım.”

Aşkın Gözyaşları kitaplarının yazarı olarak imrenerek ve alkışlayarak Aşkın Kapısı’nı yazan olmayı isterdim. İkbal Bayrak hanımefendiyi tebrik eder, Aşkın Kapısı son paragraf, son cümleye tutunarak ‘Sanki devamı gelecek, kim bilir (Aşkın Umut Kapısı) olarak ikinci kitap doğacaktır diye temenni etmeden duramadım.

#Aktüel
#Edebiyat
#Hayat
2 ay önce