|

'Babalık sanatı'nı silbaştan keşfetmeye çabalayan bir baba

Çıraklık ve kalfalık döneminde çektiği bir dizi pırıltılı filmi, en önemlisi de 2002 tarihli başyapıtı 'Schmidt Hakkında'yı izlediğimden beri Amerikan bağımsız sinemasına mensup yönetmenler arasında en beğendiğim imzalar arasında yer alıyor Alexander Payne... Sinemayı her türlü patırtı gürültüden uzakta, çağımızın ruhları hızla kirleten dünyasında 'fıtratın özünü' diriltmek, insanı insan yapan duyguları ve değerleri yeniden su yüzüne çıkartmak amacıyla etkili bir enstrüman olarak kullanan bu -Yunan asıllı- Amerikalı sanatçı, şu ana kadar kazandığı 40 küsur ödülün yanı sıra önümüzdeki Oscar'ların da en büyük favorileri arasında yer alan son çalışmasıyla bizleri bir kez daha can evimizden vuruyor.

Ali Murat Güven
00:00 - 25/02/2012 Cumartesi
Güncelleme: 21:31 - 24/02/2012 Cuma
Yeni Şafak
'Babalık sanatı'nı silbaştan keşfetmeye çabalayan
'Babalık sanatı'nı silbaştan keşfetmeye çabalayan
alimuratg@yahoo.com

SENDEN BANA KALAN (The Descendants)

Yapım Yılı ve Ülkesi:
2011, ABD yapımı
Türü ve Süresi:
Aile odaklı duygusal drama, 115 dakika
Bütçesi:
20 milyon Amerikan Doları
Gösterim Formatı:
35 mm standart sinema filmi
Perdedeki Resim Oranı:
2.35:1
Ülkemizde Gösterime Sunulan Kopya Sayısı:
40
Seslendirme Dili:
İngilizce
(Ülkemizde Türkçe altyazılı olarak gösterilmektedir)
Yönetmen:
Alexander Payne
Senaristler:
(Amerikalı kadın yazar Kaui Hart Hemmings'in aynı adlı romanından uyarlamayla)
Alexander Payne, Nat Faxon, Jim Rash
Görüntü Yönetmeni:
Phedon Papamichael
Kurgucu:
Kevin Tent
Yapım Tasarımcısı:
Jane Ann Stewart
Sanat Yönetmeni:
Timothy K. Kirkpatrick
Set Dekoratörü:
Matt Callahan
Kostüm Tasarımcısı:
Wendy Chuck
Oyuncuları:
George Clooney (Matt King), Shailene Woodley (Alexandra King), Amara Miller (Scottie King), Nick Krause (Sid), Patricia Hastie (Elizabeth King), Kaui Hart Hemmings (Matt'in sekreteri Noe), Grace A. Cruz (Scottie'nin öğretmeni), Kim Gennaula (Okul Aile Birliği Başkanı), Karen Kuioka Hironaga (Barb Higgins), Carmen Kaichi (Lani Higgins)
İthalatçı Şirket:
Tiglon Film
Dağıtıcı Şirket:
Tiglon Film
İçerik Uyarıları:
Filmde doğrudan ve banallik düzeyine ulaşan bir cinsellik/çıplaklık teşhiri yok. Fakat, birkaç bölümünde cinsel içerikli konuşmalar, bu içerikte bazı eylemler
(hikâyenin küçük kahramanı Scottie'nin televizyonda erotik film izlemeye çalışması gibi)
, kahramanlar arasında argo diyaloglar, yanı sıra da özellikle ilköğretim çağındaki çocuklar için zorlayıcı olabilecek türden duygusal yoğunluğu yüksek birkaç bölüm
(Anne Elizabeth'in komadaki görüntüleri)
yer aldığından dolayı,
15
yaşından küçük izleyiciler için uygun bir yapım değildir.
Ailece izlenebilir mi?
/ ŞARTLI EVET /
15+
(Ailenin küçük üyelerinin
15
yaşında ve daha büyük olması şartıyla)
Filmin Yeni Şafak-Sinema Puanı:
(4 yıldız üzerinden)
* * * 1/2
Resmî İnternet sitesi ve Fragmanı:


::::::::::::::::::::::::::::::::

FİLMİN KONUSU:
Hawaii
adasında çok geniş topraklara sahip olan varlıklı iş adamı
Matt King
'in hayatı ve aile düzeni, eşi
Elizabeth
'in bir deniz kazası geçirip komaya girmesiyle birlikte hiç beklemediği şekilde altüst olur.
Biri
10
, diğeri de
20
'lerin başındaki iki kızıyla birlikte ansızın büyük bir duygusal boşluğa düşen kahramanımız, bu acı olay vesilesiyle,
“dünya koşuşturmacası”
içinde varlıklarını nicedir unuttuğu iki evladıyla yeniden gerçek bir baba-kız ilişkisi kurmaya çabalayacaktır.

::::::::::::::::::::::::::::::::

“Senden Bana Kalan”
ı izledikten sonra artık iyice kabul ettim ki gözde yönetmenim
Alexander Payne
, Amerikan sinemasında, özellikle de büyük stüdyoların tezgâhından çıkmamış bağımsız filmlerde pek çok örneğine rastladığımız
“bir atımlık barut”
sahibi anlatıcılardan değil; tam aksine onun film çektikçe istikrarlı bir şekilde gelişip güçlenen fıtrî bir yeteneği var.
1961-Omaha/Nebraska
doğumlu sanatçının anne ve babası
ABD
'ye
1950
'lerin sonlarında
Yunanistan
'dan göç etmişler. Hattâ, ailenin gerçek soyadı da
“Papadopoulos”
… Doğma-büyüme bir Amerikalı olmasına karşın, şimdiye kadar ortaya koyduğu yapıtlardan anlaşılan o ki
Payne
, tıpkı Amerikan sinemasının
İran
asıllı bir diğer büyük ustası
Terrence Malick
gibi
“Doğulu”
köklerinin genlerine işlediği insancıl refleksleri, onu sen kertede bu medeniyete ait kılan bazı kadim değerleri hemen hiç örselememiş. Tam aksine, adamımızın
Hollywood
gibi bir
“ruh kıyma makinesi”
nin dişlileri arasından sıyrılıp kendi şiirini yazmakta büyük bir direnç sergilediğine tanık olduk şimdiye kadar…
Stanford Üniversitesi
'nde
“İspanyolca”
ve
“tarih”
okuyup yüksek lisansını ise dünyaca ünlü
UCLA Film Okulu
'nda
“sinema”
üzerine yapan sanatçıyı ilk kez
1996
yapımı
(Citizen Ruth)
adlı filmiyle tanımış, onun
uyuşturucu, kürtaj, yoksulluk, aile içi şiddet, eşi tarafından terk edilip sahipsiz kalmak
gibi -özellikle kadınların cephesinde büyük önem kazanan- kimi can yakıcı sosyal meseleler karşısındaki ahlâkî duruşunu çok sevmiştim. Ancak, benzer türden
“tek atışlık”
bağımsız takılma denemelerini,
ABD
'nin entel yönetmenler yetiştirmesiyle tanınan gözde sinema fakültelerinden mezun bir çok genç yönetmen de ortaya koyduğundan,
“Görelim bakalım bu Yunan kökenli ağabeyimizi, bağımsız duruşu ve insana dönük sinemasının devamı sonraki filmlerinde de gelecek mi”
diyerek belli bir ihtiyatla karşılamıştım.
Fakat, aynı adam beni
2002
'de, kişisel beğenime göre
Jack Nicholson
'un bütün bir meslek hayatındaki en iyi performansını sergilediği
(About Schmidt)
adlı başyapıtıyla resmen darmadağın edecekti. An itibarıyla benim açımdan alelâde bir filmden çok öte anlamlar ifade eden ve
en favori 10 filmim
arasında yer alan bu müthiş gösteriyle birlikte
Payne
'e muhabbetim de birkaç kat birden arttı. Kendisinin imzasını son olarak ise Fransız devletinin
2006
'da parayı bastırıp dünyaca ünlü
18
yönetmene
(daha doğrusu
19
, çünkü bir bölümü
Coen Kardeşler
yönetiyordu)
ısmarladığı, önceliği
“ülke ve kent propagandası”
olmasına karşın sinemasal açıdan da kaydedeğer bir başarı ortaya koyan
(Paris, Je T'aime)
adlı kolaj filmde yönettiği bölümde görmüştüm. Her yönetmenin
Paris
'in bir mahallesini gözüne kestirip orada geçen
5-6
dakikalık kısa bir hikâye anlattığı o lezzetli yapıtta
Payne
de
"14e Arrondissement"
bölümünü çekmiş, dahası çekmekle de kalmayıp İngiliz yazar
Oscar Wilde
(mezarından kısa süreliğine çıkıp günümüzün dünyasını ziyaret eden bir hayâlet olarak)
bizzat canlandırmıştı.
Yalnızca kuru kuruya bir yönetmenlik performansıyla yetinmeyip filmlerinin senaryosunun yazımından teknik yapım sürecine kadar her aşamasında etkin olmakta ısrar eden, bu yönüyle katıksız bir
“auteur sinemacı”
profili çizen sanatçı, halen
Terrence Malick
(“İnce Kırmızı Hat”, “Yeni Bir Dünya”, “Hayat Ağacı”)
,
Scott Teems
(“Akşam Güneşi”)
ve
Jim Jarmusch
(“Ölü Adam”, “Hayâlet Köpek”)
ile birlikte Amerikan bağımsız sinemasının dört
“yüz akı”
ndan birini temsil ediyor.
“Senden Bana Kalan”
a gelince… Bu bir çağdaş roman uyarlaması ve romanın sahibi de
Hawaii
doğumlu Amerikalı kadın yazar
Kaui Hart Hemmings
Payne
-yazarın da danışmanlığında- böyle bir uyarlamadan elde edebileceği en iyi sonucu ortaya koyarak, aile kurumunun hayattaki önemi üzerine çok klas sözler söyleyen bu popüler romanın ruhunu, yazdığı senaryoya başarıyla yansıtmış. Bu arada, hikâyenin geçtiği o ünlü Ada'nın yerlisi
Hemmings
'in de filmde
George Clooney
'nin canlandırdığı bunalmış baba
Matt King
karakterinin sekreteri
Noe
olarak bir yardımcı rolü olduğunu hemen belirtelim.
Baştan sona kadar
Payne
sinemasına özgü o geleneksel dinginlik içinde akıp giden, fakat zâhirdeki bütün o dinginliğin alt katmanında ise çağdaş dünyada -her biri ayrı birer hırs küpüne dönüşmüş durumdaki- zavallı insancıkların kalplerini, beyinlerini, ruhlarını kemirip yok eden türlü türlü hırsları, bunların yarattığı ailevî ve sosyal fırtınaları gözler önüne serip sıkı bir eleştiri süzgecinden geçirdiği sarsıcı duygusal deneyimler yaşatıyor bizlere film…
Kariyerinin ilk dönemini hani neredeyse bütünüyle Allah vergisi yakışıklılığının üzerine kuran
Clooney
'nin
“Beyazperde tarihinde kalıcı olmak için bu kadarı yetmez”
deyip daha nitelikli hikâyelere ve derinlikli karakterlere yönelmek suretiyle kendisini geliştirme çabasına ise saygı duymamak imkânsız… Ne yalan söyleyeyim, göz kamaştırıcı fiziksel albenisi nedeniyle yeryüzündeki milyonlarca hemcinsi gibi benim de yıllarca alttan alta gıcık kaptığım bir aktördü bu; fakat son zamanlarda artık kadınları mest eden
“kartpostal çocuğu”
imajını iyiden iyiye geri plana atıp
(tam bir tarih vermek gerekirse, özellikle de
2005
yapımı
“İyi Geceler, İyi Şanslar”
ve
“Syriana”
dan sonra)
çok daha
“büyük”
filmlerde belleklere kazınan güçlü performanslar ortaya koymaya başlamasıyla birlikte, adamın hamurundaki
“iyi oyuncu”
boyutu da gitgide ortaya çıkmaya başladı.

“Senden Bana Kalan”
, çılgın kalabalıklara seslenen bir popüler kültür ürünü ya da bir çırpıda tüketilip unutulacak türden bir kitle gösterisi değil. Daha rafine bir sinemanın arayışında olanlar için, hele hele bu anlamda Amerikan sinemasına
(bağımsız yönetmelerin onca emeklerine karşın)
haddinden fazla düşman, bu sinemanın kirli iletileri karşısında artık hemen hemen yalnızca
Doğu
'dan gelen anlatılara meftun olmuş durumdaki entelektüel bir kitlenin ilgisine sesleniyor. Evet; ana akım sinemanın kalesi
Hollywood
'un konfeksiyon ürünleri bir tarafa,
Yeni Dünya
'da da
“insanın yitip gidişi”
nden ciddi ciddi kaygı duyan, böyle bir gidişât karşısında kendi meşrebince ağıtlar yakan bir sürü vicdan sahibi sanatçı var. Bu da çok doğal bir sonuç, çünkü insan yerkürenin her yerinde
Allah
'ın yarattığı aynı insan...
Amerikalı
bile olsa!
Mutlaka izlemeye çalışın. Özellikle de
kız evlat
babasıysanız…


* * *

YENİ ŞAFAK SİNEMA SAYFASI / YILDIZ PUANLAMA TABLOSU

* * * *
(4 Yıldız)
Sinemanın sanat kimliğini pekiştiren gerçek bir başyapıt… Kaçırmanız gerçekten de yazık olur.
* * * 1/2
(3,5 Yıldız)
Oldukça başarılı bir film. Şartlarınızı zorlamak pahasına mutlaka görmelisiniz.
* * *
(3 Yıldız)
Çoğu bölümüyle sanatsal bir derinlik ve lezzet yakalayabilen, kayıtsız kalınmayacak bir film. Ömrünüzden bir kaç saati vermeye değer…
* * 1/2
(2,5 Yıldız)
Bazı bölümlerinde iyi bir filmin kalite standartlarına erişmeyi başarabiliyor; fakat bir bütün olarak bakıldığında ise sorunlu ve tam olmamış.
* *
(2 Yıldız)
Hiç bir sanatsal değeri ve akılda kalıcılığı yok. Yalnızca zaman öldürmek için tüketilebilir. Ki zamanınıza önem verdiğimiz için bunu da pek önermiyoruz.
* 1/2
(1,5 Yıldız)
Kötü bir film ve neden çekildiğini anlamak zor… Görmemeniz yararınıza olacaktır.
*
(1 Yıldız)
Sinema sanatı adına utanç verici bir gösteri… Arkanıza bakmadan kaçın, sevdiklerinizi de uzak tutun!



12 yıl önce