|

Bayramlar değişmedi yerinde duruyor

Yazar Rasim Özdenören, “Nerede o eski bayramlar” sözüne katılmadığını söyledi. Her bayramın kendine mahsus bir güzelliğinin olduğunu söyleyen Özdenören, “Bayram orada duruyor, bayramın kendisinde bir aşınma durumu söz konusu değil. ‘Nerede o eski bayramlar’ diyenler bir bakıma ‘Nerede o bizim eski gençliğimiz’ diyorlar. Kendi zamanından yakınma durumu insanın en eski alışkanlıklarından birisidir” dedi.

Yeni Şafak ve
04:00 - 19/07/2015 Pazar
Güncelleme: 00:16 - 19/07/2015 Pazar
Yeni Şafak

Kültür dünyamızın sembol isimlerinden birisi Rasim Özdenören. Yalnızca edebiyat dünyasında edindiği seçkin yer dolayısıyla değil, düşüncenin yeteri kadar değer bulmadığı bir ülkede ortaya koyduğu çalışkan, titiz ve ufuk açıcı entelektüel verimler dolayısıyla da bu nitelendirmeyi fazlasıyla hak ediyor. Rasim Özdenören okurlarıyla ve kamuoyuyla Yeni Şafak'ta dikkatle takip edilen yazıları aracılığıyla zaten buluşuyor. Fakat ben bu sefer üstada kendi özel tarihine ışık tutacak sorular yönelttim. Üstad da sorularımı her zamanki ihata edici ve ufuk çizen bir üslupla cevapladı. Eminim ki bu cevaplardan taliplisi müstefid olacaktır.



Bayramı ihya ediyoruz. Son yıllarda 'Nerede o eski bayramlar' sözünü çok sık duyuyoruz. Katılır mısınız buna?

Ben kendi payıma nerede o eski bayramlar demiyorum. Her bayramın kendine mahsus bir güzelliği var. Nerede o eski bayramlar diyenler bir bakıma 'Nerede o bizim eski gençliğimiz' diyorlar. Kendi zamanından yakınma durumu insanın en eski alışkanlıklarından birisidir. Habil ile Kabil zamanında da 'nerede o eski cennet günleri' deniliyordu. Her geçen gün insanı eskiyi özletir hale getiriyor. Bu herhalde insanın fıtratında olan bir durum. Yoksa bayramlar, Ramazan'ın kendisi her zaman aynı olarak kalıyor.



BAYRAM ÇOCUK İÇİN YENİ ELBİSE DEMEK


Bayramın kültürümüzdeki yerinde bir aşınma var mı? Artık bayram çoğu kişi için tatil demek…

Bayram orada duruyor, bayramın kendisinde bir aşınma durumu söz konusu değil. Ama insanların bayrama karşı ilgisinde değişiklikler olabilir. İnsanın kendinde olan bu değişikliği bayramın kendisine atfetmememiz gerekir.



Kıyafetlerle uyuma, ayakkabıları saklama… Siz de olur muydu benzer heyecanlar?

Bize her bayram yeni ayakkabılar, kıyafetler alınırdı. Babam memur olduğu için durumu uygundu. Bayram için alınan ayakkabıları yastığımızın altında saklardık. Bayram demek çocuk için biraz da yeni elbise, ayakkabı, çorap demekti.



Bayrama özgü yemekler nasıl tatlı telaşı getirirdi?

Maraş'ta Ramazan bayramına özgü tuzlu çörek yapılırdı. Evde onun hamuru yapılır, pişirilmek üzere fırınlara gönderilirdi. Fırınlarda uzun kuyruklar olurdu, sabaha kadar kuyrukta beklendiği olurdu. Maraş'ta Ramazan bayramının bir adı da 'çörek bayramı'dır. Yine döğme ile yani kabuksuz buğdayla hazırlanan keşkek aşı yapılırdı.



OKUMA ZEVKİNİ BİZE ANNEM AŞILADI


Siz kardeşiniz Alaeddin Bey'le ayrı bir dünya kurmuşsunuz anlaşılan. Bu dünyanın içine okumak, yazmak nasıl girdi?

Bize okuma zevkini annem aşıladı. Annem ilkokul üçüncü sınıftayken kız-erkek öğrenciler beraber okumaya başlayınca annemi okuldan almışlar. Mahalleden birisi dedeme “Hacı Efendi senin kızın gösterişli. Şimdi kız erkek karışık okumaya başladılar. Çocuğu okuldan alsan iyi olur” demiş. Böyle ipe sapa gelmez bir nedenden dolayı annem okuldan alınmış. Annem ömür boyu bunu affedemedi. Neredeyse öldüğü güne kadar dedeme bu sözü diyen kişiyi tanımadığı halde onu affedemedi. Bir komşu teyzeye mühendis olan oğlu okumayı öğretiyordu. Annem de bu teyzeden müsaade alarak bizim de o derslere gitmemizi sağladı. Okula başlamadan okumaya bir aşinalığımız olmuştu. Artı Kuran okumak üzere mahalle mektebine gidiyorduk. 1940'lı yıllarda aslında yasaktı.



MAHALLE MEKTEBİNDE GÖZCÜLÜK YAPARDIK


Nasıl veriliyordu peki dersler?

Yasak olduğu için kapıda bir öğrenci gözcü olarak bekletilirdi. Sokakta bekçi, polis görünürse içeriye 'geliyor' diye seslenirdik. (Gülerek)Bir gün benim sıramda bekçi göründü. İçeriye hevesle bağırdım. Bekçi sokaktan kaybolunca da 'gitti' diye bağırdım, sesler tekrar yükseldi. O zaman mahalle mektebinde yüksek sesle eğitim alınırdı.



Ders kitabı dışında ilk okuduğunuz kitap neydi?

8-9 yaşlarımızda Malatya'ya geldiğimizde mahallenin çocukları Hz. Ali'nin Cenkleri'ni okuyordu. Böylece bizim okuma serüvenimiz de Hz. Ali'nin Cenkleri ile başlamış oldu. Yalnız bundan önce Maraş'tayken dayılarımdan birisi bana bir hikaye kitabı hediye etmişti. Kitabın adını hatırlamıyorum ama içindeki hikayeler hala hatırımdadır.



Kitap bulabiliyor muydunuz?

İlkin kitapları mahalle çocukları ile birbirimizden ödünç alarak okuyorduk. Daha sonra bu kitapların kitapçılarda satıldığını öğrenince kendimiz de satın almaya başladık. Satın almanın yanı sıra Tevfik Usta diye birinden kiralık kitaplardan da kiralardık. Alaeddin ile beraber aynı kitabı okurduk.



ALAEDDİN HER ŞEYİ HIZLI YAPARDI


Kiralık olunca hızlı okuma gayreti de olur muydu kitapları?

Tabi tabi. Kitabın günlüğü beş kuruştu, ikinci güne kalsa on kuruş vereceğimizden çabucak okurduk. Alaeddin benden hızlı okurdu. Onun her işi hızlıydı. Oyun oynarken, kitap okurken hep hızlıydı. Hayatı da hızlı geçti ve hızlıca da öldü. Yere oturur, sırtımızı duvara yaslar kitabı dizlerimizin üzerine koyardık. Kitabın bir sayfası benim dizimde diğer sayfası Alaeddin'in dizinde olurdu, öyle okurduk. Alaeddin çabuk okuduğu için ikide bir dürtüklemeye başlardı 'çabuk oku' diye. Bense istersem çabuk okurdum fakat çabuk okumak istemezdim. Sindire sindire okumak isterdim, hoşuma giden bir cümle olursa bir daha bir daha okurdum.



Neden hukuk?

Yüksek tahsili annemin hatırı için yaptım. O benim hukuk fakültesini bitirmemi istiyordu. Çocukluğumdan itibaren o ağırbaşlılığın verdiği bir yakıştırmayla bana hakimliğin yakışacağını söylerlerdi.



Size kalsaydı tercihiniz ne olurdu?

Bana kalsaydı sosyoloji, filoloji veya felsefe istiyordum. Fakat bu bölümleri bitirecek olursam öğretmen olmam gerekiyordu ama ben öğretmen olmak istemiyordum. (Gülerek) Şayet benim de içinde olduğum sınıf gibi yaramaz bir sınıfa denk gelirsem baş edemem endişesiyle istemiyordum. Ama hukuku seçtikten sonra memnun oldum. Hukuk olağanüstü güzel bir ilim.



Yazmaya ilgi duyan gençlere tavsiyeniz ne olur?

Sadece yazma değil, hiçbir şey insana zorla yaptırılamaz. Eğer bir kişi yazmak istiyorsa yazmaya devam etsin, neler yazabileceğini yoklasın. Şiir yazıyorsa o şiiri bir de düz yazı olarak yazmayı denesin.



Sizin yönteminiz nedir?

Yazmak istediğim fikir kafamda dört dörtlük oluşmadıkça elime kalemi almam. Yazının her tarafı belli olacak, ara cümleler bile. Notlarımı da almış olacağım. Yazmaya bir kere de başlayınca da ondan bir daha ayrılmam, kendimi serbest çağrışımlara kaptırmam. Eğer yeni çağrışımlar gelirse onu bir yere not ederim. İşlenecek bir konuysa onu ayrıca düşünür işlerim, değilse de bu çağrışımlara izin vermem. Ama benim çevremdeki çoğu kimse böyle değil. Erdem, Cahit, Alaeddin yazarken çağrışımlarına dayanırdı.



İlk bayramlık ceketimi çıkarmak istememiştim


Sizin çocukluğunuzda nasıl bir eviniz vardı ve orada bayramlar nasıl geçerdi?

Biz bayramlarımızı da çocukluğumuzu da aslında dolu dolu yaşadık. Evimiz bahçeliydi, bahçemizde bir sıra güllerimiz, dut, erik, kayısı ağaçlarımız vardı. Mahallenin çocukları ile bizim evin bahçesinde toplanır oynardık. Bayramlarda en çok hoşumuza giden de tabii el öptükten sonra harçlık almaktı. Bize harçlığı bol verenler olurdu. Onların elini öpmeye çok heveslenirdik. Genişçe bir aile çevremiz vardı. Aslında diğer günlerde de birbirimizi görmekten mahrum olmamamıza rağmen bayramda bu ziyaretler bir ritüel halinde yerine getirilirdi. Misafirler beklenirdi. Bunlar güzel günlerdi. Aynı günlerin bugün yaşanmadığını söylemek doğru değil. Öyle zannediyorum ki bayramı tatil olarak değerlendiren kişiler zaten farklı bir kültürün içine doğmuş kişiler.



Sizin zihninizde taptaze kalan bir bayram çocuğu anısı var mı?

Beş yaşlarındaydım, ilk defa o bayram bize takım elbise alındı. Kısa pantolon ve ceketti, rengi de lacivertti. (Gülerek)Adım atma şeklim değişmişti. Sıcak bir bayram günü olmasına rağmen o ceketi üzerimden bir türlü çıkarmak istememiştim, çünkü bayramlık ceketti.



Alaeddin ile aynı kıyafeti giyerdik


Merhum ikiziniz Alaeddin Bey'le de genelde aynı kıyafetleri giyer miydiniz?

Bize hep aynı elbiseler, ayakkabılar alınırdı. Sadece renkleri farklı olurdu, biz seçerdik. Dolayısıyla biz kardeşler arasında kıskançlık da yaşamadık. Aramızda kıskançlık doğmadığı için dışarıya karşı da hiç kıskançlık hissi duymadık.



İkiz çocuk son yıllarda sık rastlanan bir durum olsa da geçmişte pek karşılaşılan bir durum değildi. Sizin ailede önceki kuşaklarda da olan bir durum mu bu?

Bizim ablalarımız da dünyaya ikiz olarak geliyor. Ama onlardan birisi küçükken rahmetli oluyor. Babam gençlik yıllarında bir hastalık geçirmiş. Rahatsızlığı sebebiyle İstanbul'da kaldığı Fransız hastanesindeki bir Rum hemşire babam taburcu olurken evli olup olmadığını sormuş. Nişanlı olduğunu söylemişler. Hemşire o zaman, 'Bunun çocukları hep ikiz doğar' demiş. Neye istinaden söylediği meçhul kalmış ama hakikaten de annemim ilk çocukları ikiz kız, ikinci olarak da ben ve Alaeddin ikiz olarak dünyaya geldik.



Kavga eder ama hiç birbirimize küsmezdik


Kardeş ile büyümek yaramazlığa teşvik edici bir durum olabiliyor. Sizde Alaeddin beyle nasıldı durumlar?

Birbirimizi hem severdik hem de kavga ederdik. İki insan bir arada yaşıyorsa ister eş, ister arkadaş olsun kavgasız yaşanmaz. İnsan demek biraz da kavga demek. Bu duygularla biz kardeşimle de kavga ederdik. Birbirimizin canını acıtıncaya kadar birbirimizi döverdik fakat çok enteresandır hiç küsmezdik. Alaeddin bana meydan okurdu. Ben de onun meydan okumasına cevap verirdim, odaya geçer kavga ederdik. Yoruluncaya kadar birbirimizi hırpalardık. Kapıyı açıp çıktıktan sonra da o olay yeni bir kavga gününe kadar orada kalırdı. Fakat gene enteresandır ablamızla kavga ettiğimizi hiç hatırlamıyorum.



Yaş farkı sebebiyle mi kız olması hasebiyle mi peki?

(Gülerek) Bugün de tahlil edemiyorum ama o sanki ayrı bir tür gibi gelirdi bize.



Anne ve babam bize danışırlardı


Annenizle ilişkiniz, onun size yaklaşımı nasıldı?

Annemde bize karşı çok enteresan duygular vardı. Bunu tabi bugünden geriye dönerek söylüyorum. O bize hep olgun muamelesi yaptı. Özellikle de bana çocukluktan itibaren kendi yapacağı işler hakkında bile her zaman fikrimi sorardı. Ben de düşünürdüm ve aklımın erdiğince ona cevap verirdim. Babam da bana danışırdı. Yine bize hiç sınıfı geçtin mi geçmedin mi diye sormazlardı. O konuda hep eminlerdi. Benim fakülte tahsili uzun sürdü, okulu dokuz yılda bitirdim. Fakat bu tembellikten kaynaklanmıyordu. Farklı sebepleri vardı, yazı yazıyordum. Bu karar verdiğim bir şey değildi ama neredeyse şuna göre formatlanmıştım; bir sene derslere çalışıyorum, bir senemi de tiyatroya, sinemaya gitmeye, kitap okumaya, yazı yazmaya tahsis ediyorum. Neredeyse senelerim böyle bölünmüş gibiydi. Çalışkan bir öğrenciydim. Bizim okulda notlar orta, iyi, pekiyi olarak derecelendirilirdi, benim bütün notlarım da pekiyi olarak geliyordu. Yine o arada iki yıllık gazetecilik enstitüsünü bitirdim.



Hocam vakit ayırdığınız ve röportaj talebimi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederim. Son olarak eklemek istediğiniz bir husus var mıdır?

Ben de teşekkür ederim. Bu görüşme vesilesiyle okurlarınıza da hayırlı bayramlar dilerim.


#Rasim Özdenören
#eski bayramlar
#yenişafak
9 yıl önce