|

"Bu adam sizi diş fırçasıyla bile öldürebilir"

Bosna Hersek makamlarının yaklaşık sekiz yıl boyunca "ulusal güvenliğe tehdit oluşturduğu" iddiasıyla gözaltında tuttuğu Suriyeli İmad Al Husin, "En çok ezan sesine hasret kaldım. Orada ezan sesi duyamıyorduk. Eve gelip ezan sesini duyduğumda göz yaşlarımı tutamadım" dedi.

Yeni Şafak
11:11 - 26/02/2016 Cuma
Güncelleme: 09:19 - 26/02/2016 Cuma
AA

Bosna Hersek makamlarının yaklaşık sekiz yıl boyunca "ulusal güvenliğe tehdit oluşturduğu" iddiasıyla yargılamadan gözaltında tuttuğu ve geçen hafta denetimli serbest bıraktığı Suriyeli İmad Al Husin, tutulduğu göçmen merkezinde en çok ezan sesi duymayı özlediğini söyledi.



"Ebu Hamza" olarak da bilinen Al Husin,hakkında somut bir suçlama ve delil olmaksızın gözetim altında geçirdiği günleri anlattı.



Babası Suriyeli eski bir subay olan Al Husin, eski Yugoslavya'ya ilk kez 1983 yılında tıp eğitimi almak için geldiğini, Bosna'daki savaşın başlamasıyla birlikte 1992 yılında Hırvatistan'dan Bosna Hersek'e geçtiğini ve burada Boşnakların safında savaştığını söyledi.



Bosna'ya gitmek için Şeyh'ime danıştım


Al Husin, "Yanı başımda savaş varken Müslüman kardeşlerime yardım etmeme lüksüm yoktu. Bu nedenle 1992 yılında Bosna Hersek'e geldim ve hala buradayım" ifadesini kullandı.



Savaşın başladığı ilk zamanlarda Hırvatistan'ın deniz kıyısında bulunan Rijeka şehrinde, insani yardım getiren gemilerin ve göçmenlerin koordinasyonunda çalıştığını anlatan Al Husin, "Zamanla burada yaptıklarımla kardeşlerime çok fazla katkım dokunmayacağını gördüm. Hala öğrenciydim. Bosna Hersek'e gitmem konusunda şeyhime danıştım. O da bana 'bizim çok doktorumuz var ama çok fazla mücahidimiz yok' dedi. Eşyalarımı toplayıp Bosna'ya geldim" diye konuştu.



Al Husin, Bosna Hersek makamlarının kendisini gözetim altında tutma sebebine ilişkin ise şunları söyledi:


"11 Eylül'de yaşananlardan sonra Amerikalılar, daha çok mücahitleri kastederek, kendi ülkeleri dışında savaşanları ülkelerine döndürme projesi başlattı. Bosna Hersek de bu kapsamdaki ülkelerden biriydi. Benimle ilgili tek suçlamaları, savaş döneminde Bosna Hersek Cumhuriyeti Ordusu birliği olan El-Mücahidin bünyesinde yer almamdı. Elimde, ordu bünyesinde asker olduğuma dair belge de var. İşte bu nedenle bizi ulusal güvenlik tehdidi olarak gördüler. Önce vatandaşlığımı aldılar. Çünkü vatandaşlığımı almadan beni sınır dışı edemezlerdi. Oturma iznimi iptal ettiler. 2001 yılından beri bu kağıt işleriyle mücadele ettik. Sonunda da hakkımda herhangi bir iddianame dahi olmadan 2008 yılında yabancıların gözetim altında tutulduğu merkeze götürüldüm. Bu zaman içinde de hakkımda iddianame hazırlanmadı. Sorguya dahi alınmadım ama o merkezde tutuldum."



8 sene nedensiz yere...


Merkeze götürüldüğü günün dün gibi hatırında olduğunu söyleyen Al Husin, "Allah bana sabır verdi. O'nun sayesinde tüm bu yaşadıklarıma dayanabildim. Yaklaşık sekiz yıl, nedensiz yere ve ne zaman çıkacağımı bilmeden o merkezde tutuldum" dedi.



Al Husin, merkezde kaldığı ilk beş yıl boyunca buradaki göçmenlere imamlık, doktorluk, psikolojik danışmanlık ve tercümanlık da yaptığını aktararak, sonraki üç yıl boyunca sağlığı elvermediğinden ayrı bir katta kaldığını anlattı.



Gözetim altında tutulduğu süre içerisinde neredeyse her gün oruç tuttuğunu belirten Al Husin, "Namaz vakitlerini dikkate alarak kendime bir program yapmıştım. Geceleri ibadet edip, sabah namazının ardından öğlene kadar uyuyordum. Öğle namazından ikindi namazına kadar biraz zikir çekip biraz da haberleri takip ediyordum. Sonra da iftar hazırlığı. Akşamları ise bol bol kitap okuyup ibadet ediyordum" ifadesini kullandı.



En çok ezan sesini özledi


Al Husin, merkezde çalışanlarla arasında ilk zamanlarda az da olsa sorun olduğunu kaydederek, "Beni merkeze ilk getirdiklerinde onlara 'bu adam sizi bir diş fırçasıyla dahi öldürebilir' denmiş. Nihayetinde onlar da benim canavar değil, normal bir insan olduğumu gördü. Bana karşı son derece profesyonelce davrandılar" dedi.



Merkezde tutulduğu süre zarfında en çok ezan sesine hasret kaldığını söyleyen Al Husin, "Orada ezan sesi duyamıyorduk. Eve gelip ezan sesini duyduğumda göz yaşlarımı tutamadım. Biz orada ezan okuyorduk ancak aynı hissi vermiyor. Minareden duyulduğunda verdiği his bambaşka" diye konuştu.



Al Husin, ailesinden ayrı geçirdiği yıllarda onların özlemini yoğun bir şekilde hissettiğini söyleyerek, "Eşimi, çocuklarımı, yakınlarımı çok özledim. Gün içinde fark etmiyorsun ama yastığa başını koyduğunda ailenin yokluğunu hissediyorsun. Gelip kapını kilitlediklerinde nihayetinde mahkum olduğunu anlıyorsun" şeklinde konuştu.



Özür dilemelerini bekliyor


Şartlı olarak serbest bırakılan ve haftanın üç günü emniyete gidip imza atmak, diğer dört günde de yabancılar şubesini telefonla aramak zorunda olan Al Husin, aynı zamanda Saraybosna Kantonu sınırları dışına çıkamayacak.



Al Husin, Bosna Hersek devletinden maddi anlamdan bir beklentisi olmadığını ancak özür beklediğini belirterek, "Bosna Hersek Mahkemesi ve Bosna Hersek Anayasa Mahkemesi merkezde yasalara aykırı tutulduğumu ifade etti. Hakkım olan her şeyi talep edeceğim. Sonuna kadar mücadele edeceğim" dedi.



Bosna Hersek'in kendisini iade etmek için 50 ülkeye başvurduğunu ve bu ülkelerin yaklaşık 40'ının olumsuz yanıt verdiğini aktaran Al Husin, Türkiye'nin diğer Suriyeliler gibi kendisine de kapılarını açacağı temennisinde bulundu.



Al Husin, "Allah'ın da yardımıyla Türkiye'nin beni kabul etmesi için çalışmalarımız var. Gerçekten Türkiye'ye gitmek isterdim. Türkiye, Suriyelilere gönlünü açan bir ülke. Suriye halkı için yaptıklarından dolayı Türk halkına teşekkür ediyorum. Benim Suriye'deki ailem de Türkiye'ye sığındı. Eğer beni kabul ederse, Türkiye'ye ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a minnettar kalacağım" ifadesini kullandı.



"DAEŞ, günümüzün Frankeştaynıdır"


Gözetim altında tutulduğu süre içinde ülkesi Suriye ile ilgili gelişmeleri yakından takip etmeye çalıştığını belirten Al Husin, Suriye'de yaşananların çok önceden planlandığını, tüm bunların İsrail'i bölgedeki en güçlü ülke haline getirmek için yapıldığını ifade etti.



Al Husin, Suriye halkının "ehlisünnet vel cemaat sorumluluğunu taşıyabilecek tek topluluk olduğunu ve bu nedenle parçalanmak istendiğini" kaydederek, "Suriye'de yaşananlardan dünya da suçludur ama en büyük suçlu Suriyelilerdir. İki Suriyeli oturup anlaşamıyorsa, Amerikalılarla ya da diğerleriyle nasıl anlaşılabilir. Eğer biz anlaşamıyorsak, olanları hak etmişizdir" dedi.



DAEŞ'i "günümüzün Frankeştaynı" olarak nitelendiren Al Husin, şunları kaydetti:


"DAEŞ'in birileri tarafından kurulduğunu söylemek istemiyorum ancak o birileri kurulmasında kolaylık sağladı. Birilerinden kastım, İslam'a karşı olan güçler. Bu Frankeştayn'ın, Baas Partisi ile Ebu Musab Zerkavi adamlarının evliliğinden Ebu Garip'te doğduğunu düşünüyorum. DAEŞ'in hükmetme yöntemi İslami olmaktan çok Saddam'ın yönetimine benziyor. Mesela komutanlarından birçoğu Iraklı eski subaylar. DA'in bayrağı 'La ilahe illallah' ancak bayrak direği Baas Partisi'dir. DAEŞ, İslam'ı özellikle de ehlisünnet vel cemaati yıkmak için kuruldu. Ne İslam'ı, ne Müslümanları ne de kendilerini temsil ettiklerini düşünüyorum. DAEŞ'in İslam'a ve Müslümanlara karşı olan güçlere veya kişilere hizmet ettiğini düşünüyorum."

#Balkanlar
#Bosna Hersek
#Bosna savaşı
#Ebu Hamza
#imad al husin
8 yıl önce