Yücel Dönmez, milyonlarca İstanbullunun farkında olmadan tanıştığı usta bir ressam. Günün her saati sayısız yolcuyu ağırlayan Taksim, Şişhane, Yenikapı, Kirazlı başta olmak üzere İstanbul’un ulaşım ağındaki birçok metro durağında duvarları Yücel’in çizimleri süslüyor. Kafasını kaldırıp çevresine bakanlar en az bir tane Yücel Sönmez çalışmasıyla tanışmıştır. Son olarak geçtiğimiz hafta açılışı yapılan Türkiye'nin ilk sürücüsüz metrosu Üsküdar-Ümraniye Hattı’nın Altunizade Durağı, sanatçının 8 çalışmasıyla donatıldı. 1980’den beri Amerika’da yaşayan, dünyanın birçok yerinde sergiler açan sanatçı, artık sık sık Türkiye’ye geliyor ve burada sergiler açıyor. Soyut sanatın özgün temsilcilerinden olan Dönmez, geleneksel sanatlarımızdan ebru, hat, kaligrafi ve süsleme sanatından yola çıkarak kendi geliştirdiği tekniği ile resim yapıyor. Yeni sergisi “Deepizm” Türker Art’ta açıldı. Yeni çalışmalarının yer aldığı sergi vesilesiyle Yücel ile buluştuk. Hem sanatını hem İstanbul renklerini konuştuk.
Türkiye’de sanat eğitimi verilen okullarda hepsinde değil ama çoğunluğunda Batı’ya özentili sanat üzerine gidiliyor. Kimse Türkiye’de ne var, binlerce yıllık medeniyetimizi araştıralım, oradan yola çıkalım diye düşünmüyor. Ben Tatbiki Güzel Sanatlar'ı bitirdiğimde dünyada hiçkimsenin yapmadığı bir sanatı yapacağım ve bizden bir şeyler bulup dünya güzel sanatlarına getireceğim demiştim. Gülmüşlerdi. Çünkü o zamanlar yabancı dergi ve kitapları eline geçirenler oradan fikir alırlardı, onu önemserlerdi. Ebru hat kaligrafi süsleme sanatı, Bizans bütün hepsinin sentezini kurdum. Onlardan yola çıkarak ortaya yeni bir teknik çıkardım. Temeli akıtma tekniği.
Ben seyirciyi yakalamak için değil, dünya sanat tarihine kalmak için çalışıyorum. Bana niye fiyatların düşük diyenlere fiyat için değil sanat için ortaya bir şeyler koyuyorum diyorum. Bugün bu dünyadayız yarın yokuz. Hiç değilse arkamızdan bir şeyler kalsın, Yücel Sönmez güzel eserler bıraktı desinler.
Dünyada sanat yatırımcılığı diye bir şey var. Türkiye’de bu biraz daha farklı. Bir kesim kulaktan dolma çalışıyor. Onlarda şu sanatçılar bizde de olsun diyor. Bir kesim de parası var sanat prim yapıyor, e deposu var orayı doldurayım diye uğraşıyor. Bilinçli yapılan şeyler değil bunlar. Türkiye’de belli resimleri alanlar o sanatçıları gündeme getiriyor ve bu sayede değerini artırıyor. Sanatçının kaderi bu mu olmalı? Demek ki suni ve yapay bir sanat piyasası var. Bilinçli işlemiyor. Bugün duayen denen isimlerin çoğunu hiçbirimiz tanımıyoruz.
Yetenek çok. Bir kere Türk insanı inanılmaz yetenekli. Sanat eğitimi ve yönetimi gerektiği gibi uygulansa ne Picasso’lar çıkar. Ben mezun olduğumda yağlı boya ve tuvalden başka bir şey bilmezdi sanat piyasası. Bugün kimse sahip çıkmıyor. Kıymet bilmiyor. Herkes nasıl kazanırımın peşinde. Sanat bu, gönül işi, aç ve susuz değilsen illa sanatla zengin olayım diye bir şey yok. Ama nasıl oluyorsa kolaycılığa alıştırıyor gençleri. Bugün kim kopyacı kim değil bunu tartışıyoruz. Sanatçı sanatçıdan çevreden ülkeden etkilenir. Her etkilenme de kopya değildir. Özellikle genç sanatçılar için söylüyorum bunu.
Şişhane Kasımpaşa girişi, Şişhane’de treninin olduğu yerde dört bir tarafta gökyüzü olan çalışmalar bana ait. Yenikapı-Aksaray’daki 3D sütunlar, yürüyen merdivenlerdeki camaltılar var. Kirazlı istasyonunda turnikelerin üzerinde gökyüzü, kuşlar ve kiraz çiçekleri tasarımlarım var. Orası tam bir çağdaş sanat sergisidir. Bağcılar’da iki metro çıkışının tavanı 50’şer m2 soyut çalışmalarım var. Son olarak yeni açılan Altunizade’de 100 m2 ‘lik salonda, metrobüsten girilecek yerde 7’si resim, biri bayraklı olmak üzere toplam 8 çalışmam var. Anadolu Adalet Sarayı’nda ana salonda camaltı giydirme var. Her biri ayrı bir resim.
Sanatla politikayı karıştırmak istemedim hiçbir zaman da istemem. Ama deniyor ki sanat yok ediliyor. Yok böyle bir şey. Tutucu bir kesim vardır tamam ama benim gördüğüm bir şey yok. Ben Taksim fünikilere iş yaptığımda kimbilir kimin akrabasıdır dediler. Halbuki ben kimseyi tanımıyordum bile. Büyükşehir Belediyesi’nin Feriha Mert adlı önemli bir mimarı vardır. Teklifi ondan almıştım. Yıllardır kamusal alanda görsel sanatlar adına hiçbir şey görememiştik. Ama şimdi kamusal alanda çok fazla eserlere yer veriliyor. Bunları İstanbul’a sunmak çok önemli. Kimsenin sanatı önlediği filan da yok.
- * Türkiye’deki sanat üretimine ve anlayışına Amerika’daki bakış nasıl?
- Geçenlerde Şikago’da güzel sanatlar üzerine doktora yapan bir öğrenci ile tanıştım. İstanbul’u gelip gezmiş. Hiç müzelere gittiniz mi, mesela İstanbul Modern’i gezdiniz mi diye sordum. Evet binası muhteşemdi ama bir müze diyemem çünkü çok benzer işler var dedi. Osmanlı İmparatorluğu’nun torunları çağdaşta ne ortaya koyacak diye merak ediyor. O yüzden de bizim geleneksel motiflerimiz daha çok ilgi görüyor. Yeni yetişen sanatçılara sürekli sanat globaldir deniyor. Kimsenin umurunda değil Türkiye’nin geçmişi. Her şeyi yapamazsınız. Andy Warhol gibi çalışırsan Amerika’ya özenirsin.
Her şeyden önce iyi niyet hakim olmalı. Sanatçılar önce birbirini sevsin. Yiğidin hakkı yiğide verilsin ve denge kurulsun. O kadar garip şeyler oluyor ki artık konuşmak bile istemiyoruz. Böyle şeyler olmasın. Hocalar güzel sanatlarda eser versinler, teknik geliştirsinler. Okullarda okutulacak eser yazmaları gerekiyor. Özellikle Türk sanatında ne olmuş ne bitmiş bunlara odaklanmak gerek. Kültür Bakanlığı, Milli Eğitim ve YÖK bunları sorgulamalı. Osman Hamdi’den beri bir dönem var ama yenilerde ne var? Niye resmi bir sanat ansiklopedimiz yok. Bunları konuşalım.