|

Cevat Rüştü: Ne çiçeksiz ne kitapsız

Çocukluğundan beri tanıdığı sevdiği komşuları Ahmet Midhat’ın öğüdünü tutarak 1911’de Fransa’ya giden Cevat Rüştü dört yıl sonra ülkesine ziraat metühassısı olarak döndü. Günümüzde Rüştü’yü 20. yüzyılın ilk çeyreğinde çiçekler ve edebiyatımızda çiçeklerin yeriyle ilgili yazdığı yazılarla tanıyoruz. Yazıları çiçek edebiyatı, çiçek dili, Doğuda ve Batıda çiçeklere meraklı ünlü yetiştiricileri anlatıyor.

Halil Solak
04:00 - 15/05/2021 Cumartesi
Güncelleme: 06:35 - 15/05/2021 Cumartesi
Yeni Şafak
'Gülün menşei vatanımız olduğunu iddia ve ispat etmekle bu vatanı bana daha çok sevdirdiniz.,'
'Gülün menşei vatanımız olduğunu iddia ve ispat etmekle bu vatanı bana daha çok sevdirdiniz.,'

Eğer Ahmet Midhat Efendi “Oğlum Cevat! Git, tahsil et de gel, çiftlikte seninle beraber çalışalım” diye nasihat etmeseydi bugün Cevat Rüştü’nün Türk çiçek kültürüne dair nefis yazılarını okuyamayacaktık.

1885’te İstanbul’da doğan Cevat Rüştü kayıkları, dalyanları, balıkçıları ve asırlık ağaçlarıyla Beykoz’da büyüdü. Çiçek sevgisini buralardan almış olmalı. Ahmet Midhat Efendi ise 1880’den beri Beykoz’un Akbaba köyünden satın aldığı bir çiftlikte modern araç ve tekniklerle üretim yapıyordu.

Çocukluğundan beri tanıyıp sevdiği komşuları Ahmet Midhat’ın öğüdünü tutarak 1911’de Fransa’ya giden Cevat Rüştü dört yıl sonra ülkesine ziraat mütehassısı olarak döndü. Ardından İstanbul Şehremaneti Umumi Bahçeler Bahçıvanbaşı Muavinliği, Adlar Çam Ormanları memurluğu, Halkalı ve Beykoz Ziraat mekteplerinde muallim ve idarecilik gibi çeşitli görevlerde bulundu. Çiftçiler Derneği Mecmuası, Bahçıvan, Ziraat Gazetesi gibi çeşitli mecmualar çıkardı. Türklerin ziraata hizmetlerine dair kitaplar yazdı. 1936’da vefat ettiğinde Ziraat Bakanlığı’nda Neşriyat Şubesi müdürüydü.

ÇİÇEKLERE İLGİ(SİZLİK)


Günümüzde Cevat Rüştü’yü 20. yüzyılın ilk çeyreğinde çiçekçiliğimizle ve çiçeklerin edebiyatımızdaki yeriyle ilgili yayınladığı makaleleriyle hatırlıyoruz.

Cevat Rüştü, yazılarından birinde devrinde çiçeklere ilginin (ya da ilgisizliğinin) derecesini şu satırlarla anlatır:

“Görülüyor ki eslâf, bahçelerde, lâlezârlarda büyük bir zevk ile yaşıyorlardı. Rengârenk çiçeklerle müzeyyen tarhlar arasında koca kavuklarının üzerine lâle takarak gezinen babalarımızda çiçeklere karşı bugün bizde maatteessüf pek mevcut olmayan necip bir his vardı.”

Yazıları çiçek edebiyatı, çiçek dili, çiçek şiirleri, Doğuda ve Batıda çiçek merakı, ünlü çiçek yetiştiricileri, Türk ve Avrupa bahçeleri etrafında döner. Bütün bu konulara dair bilgileri de “kütüphanelerimizin metrûk, tozlu camekânları içinde birtakım gayr-ı matbu sevâd-ı köhnenin sahaif-i mensiyesinde” bulur.

SARI ABDULLAH FERMANI

Tabiatiyle Cevat Rüştü ziraat ve çiçekçilikle ilgili kitapların da peşindeydi. Bu merakı kendisi gibi başka kitap tutkunlarıyla tanışmasını sağlayacaktı.

Mesela ziraatle ilgili eserleri incelemek için kapısını çaldığı isimlerden biri Şura-yı Devlet üyesi Keçecizade Reşat Fuat Bey’dir. Meşhur şair Keçecizade İzzet Molla’nın torunu olan bu zâtın konağına gidip zengin kütüphanesini elden geçirdiği sırada Hacı Mehmed b. Ahmed el-Ubeydî’nin “Netayicü’l-Ezhar”ı ile karşılaşır. 17. yüzyılın sonunda kendisi de bir çiçek yetiştiricisi olan Ubeydî’nin çiçek yetiştiricilerini ve çiçeklerini unutulmaktan kurtarmak maksadıyla kaleme aldığı eserde ikiyüzden fazla çiçek yetiştiricisi, yetiştirilen çiçekler ve meyve ağacı türleriyle yer alıyordu.

Bu yazmanın sayfaları arasında gördüğü bir vesikanın sureti Cevat Rüştü’yü çok heyecanlandırır: Sarı Abdullah Efendi fermanı. “Mesnevi”nin birinci cildine yazdığı şerhten dolayı daha çok “Mesnevi şârihi” unvanıyla anılan Sarı Abdullah Efendi reisülküttab, âlim ve sufi olmasının yanında çiçek yetiştiriciliği ve bahçe düzenlemesiyle tanınan bir Osmanlı. Yedi yeni zerrin lâle çeşidi yetiştirdiği, hatta kendisine “Sarı” lakabının yetiştirdiği zerrinlerin renginden dolayı verildiği kaydediliyor. Çiçek yetiştirmede o kadar ustadır ki Sultan İbrahim tarafından “şükufeperverân”ın, yani çiçekseverlerin reisi tayin edilerek kendisine bir berat verilmiştir.

Cevat Rüştü’nün gördüğü bu belge çiçek kültürü tarihimiz açısından son derece önemliydi. Bir gün “Osmanlı Müellifleri” sahibi, bibliyograf Bursalı Mehmed Tahir ile “Kitâbü’l-Felâhati’n-Nebatiye”nin tetkiki için Yıldız Saray-ı Hümayunu Kütüphanesi’ne gittiklerinde bir başka yazmada bu beratı görüp vesikanın tahrif edilmediğine kâni olur ve bu heyecanını hemen “İkdam” gazetesinde kaleme aldığı bir yazıyla paylaşır.

“GÜLİSTAN-I TETEBBU”DA DOLAŞMAK

Cevat Rüştü’nün yazılarının ilgiyle takip edildiğini söyleyebiliriz zira güle dair yayınlanan bir makalesinden sonra Süleyman Nazif, “Azizim Cevat Rüştü Beyefendi” hitabıyla kaleme aldığı mektubu şöyle bitirir:

“Gülün menşei vatanımız olduğunu iddia ve ispat etmekle bu vatanı bana daha çok sevdirdiniz. Cevat Bey, işte vatanperverlik hisleri böyle telkin ve böyle tenmiye olunur. Yoksa ‘ey mukaddes yurt, senin için öldüm, ölüyorum, öleceğim’ gibi dırıltılarla bir toprak sevilmez. Şu gülistan-ı tetebbuda biraz daha dolaşsanız da meşamm-ı irfanımıza bûy-ı feyz lûtfetseniz…”

Cevat Rüştü, Süleyman Nazif’in bu zarif dileğini son nefesine kadar yerine getirmeye çalışacak, leylaklardan morsalkımlara, nergislerden zambaklara yazdığı her yaprağı çiçeklendirecekti.

Zaten kızına “Lâle” adını veren birinden başka türlüsü de beklenemezdi.

Hâmiş:
Konuların cazibesi yanında Cevat Rüştü’nün leziz Türkçesini okumak müthiş bir zevk. Cevat Rüştü’nün yazılarını Prof. Dr. Nazım Hikmet Polat’a borçluyuz. Doktora tezini hazırladığı 80’li yılların başında “İkdam”da Cevat Rüştü’nün yazılarıyla karşılaşan Polat, bunları oylumlu bir giriş ile “Türk Çiçek Kültürü Üzerine Cevat Rüştü’den Bir Güldeste” adıyla yayınlar. (Kitabevi, 2001; Ötüken, 2015). Yazarın ziraat kültürüyle ilgili yazıları da yine N. H. Polat tarafından “Türklerde Ziraat Kültürü” ismiyle bir araya getirildi (Ötüken, 2016).
#Çiçek
#Cevat Rüştü
#Ötüken
3 yıl önce