|

Cin çarpmış bir dünya

Bataklığın olduğu yerde nasıl ki sinekler çoğalırsa, insanların da kulluk bilincinden uzaklaşmalarının, Tanrı’ya karşı sorumluluklarını yerine getirmemelerinin sonucu olarak meydan cinlere ve şeytanlara kalır. Hak yenen bir dünyada yaşıyoruz. “İnsan, başkasının hakkını yedi mi, başkasının etini yemiş oluyor, çok ilkel bir yaratık oluyor böylece, vurgulamak istediğim durum budur” diyor, Nuri Pakdil.

Yeni Şafak
04:00 - 10/11/2018 Cumartesi
Güncelleme: 12:24 - 9/11/2018 Cuma
Yeni Şafak
Günümüzde kötülüklerin katlanarak artmasının, akıl almaz boyutlara ulaşmasının sebeplerinden biri de insanların duyarlıklarını yitirmiş olmalarıdır.
Günümüzde kötülüklerin katlanarak artmasının, akıl almaz boyutlara ulaşmasının sebeplerinden biri de insanların duyarlıklarını yitirmiş olmalarıdır.
ARİF AY

DERİ(1)
Cin fışkıran taşa dönüşmüşse durum

Kaçan sözcüklerin külü toplanmaz

Duyarlı bir organ olan deri, zengin bir sinir ağıyla örülüdür. Deri örtüsünden gelen tüm algılar sinir merkezlerine ulaşır. Bir şeyin sıcak mı, soğuk mu, sert mi, yumuşak mı olduğunu bu organımızla anlarız. Hatta ruhsal durumlarımızdaki değişiklikler de yine derimize yansır. Bir utanma durumunda yüzümüzün kızarması gibi sevinç ve öfke hallerimizi de derimizde gözlemleyebiliriz. Dolaysıyla deri, duyarlılığını yitirdiğinde tepkisizleşiriz ya da tepkilerimiz anlamını yitirir. Derideki körelme tüm sistemi felç eden bir sonuç doğurur. “Çünkü öfkemizi yitirince tepki üretim merkezi iflas ediyor : nasıl karşı koyacaksınız karanlığa o zaman?” (Kalem Kalesi, s.41) diye sorar Nuri Pakdil. Deri duyarlı olduğu sürece direnti sürer. Kuşkusuz, insanoğlunun olumsuzluklar karşısında ortaya koyacağı ilk eylem, olumsuzluklara karşı direnmektir. Direnmek, gücünü dirençten alır. Direnç de ancak sağlıklı bünyede bulunur. Nuri Pakdil’in “Aşınan beyin devrim yapamaz.” cümlesi tam da bu durumu açıklar.

Deri, bir duyu organı olarak Nuri Pakdil’in lügatında önemli bir yere sahip sözcükler arasındadır. O “Kaçık bir iğnenin gövdede dolaşışında nasıl bir acı, bir sızı hissedilir bilemiyorum da, insanın gövdesinde de benzer bir sızı oluşturuyor gibi sükunetsizliğin deri üstü yoklamaları.” der. (Otel Gören Defterler 4, Simsiyah, s.65) Sükûnet ortamının bir türlü oluşmadığı, şiddetin, karmaşanın ve kaosun gündemden hiç düşmediği çağımızda bir yazar olarak Nuri Pakdil’e “Deri Dili” edinmek düşer: “Yeni bir Deri Dili edindik : dikkat dik dik yürümeli ki o tombul bavulları iyi sallayabilesin : esin perileri uçuşmaya başlar başlamaz da, çökersin yere; hepimizin mahşerinin içinden birer birer geçmek değil mi bu da?” diyerek, Deri Dili’yle bir tablo resmeder belleğimize. (Otel Gören Defterler 2, Yazının Epik Resminin Çekildiği Sırada, s.22)

Günümüzde kötülüklerin katlanarak artmasının, akıl almaz boyutlara ulaşmasının sebeplerinden biri de insanların duyarlıklarını yitirmiş olmalarıdır. Kötülüklere karşı sürekli ve ciddi tepkiler ortaya koymuyorsak, bu durum, bizi giderek kötülüğün bir parçası haline getirir sonunda. Direncini yitiren, tepkisini yitiren, onurunu da yitirir, insanlığını da yitirir. Ölümler, öldürmeler, katliamlar bu yüzden bir anlam ifade etmez hale geldi. Hayatın bir saçmaya, cin fışkıran bir taşa dönüşmesini, insanın yaratılış amacından uzaklaşmasında aramak gerekir. “Ruhunu şeytana satanları alt alta yazsak, Nil kadar uzun bir liste çıkar. Mucize, şimşekler çakmadan önceyse, onu bilemiyorum.” (Kalem Kalesi, s.20) Demesi bundandır Nuri Pakdil’in. O, “Kazmayı dibimize vurdular çünkü. Yaptığım sadece külümüzü karıştırmak.” (Kalem Kalesi, s.20) diyerek, içinde bulunduğumuz trajik durumu gözler önüne serer.

KÖTÜLÜĞE ÇAĞIRAN CİNLER

Bilindiği gibi cin, şeytan görünmez yaratıklardır. Yüce kitabımız Kur’an’da “Ve (onlara söyle:) görünmez varlıkları ve insanları yalnızca (Beni tanımaları ve) Bana kulluk etmeleri için yarattım.” (51/56) buyurulur. (Muhammed Esed, Kur’an Mesajı, 3. Cilt, s.1066)

Cin, Nuri Pakdil’in belleğine çocuk yaşta yerleşmiş bir kavramdır: “Maraş, bir kazan kapağı gibi, iyice kapatılacak mıydı üzerimize? Kıyıya vuran, ne olduğu belirsiz deniz artıklarına mı dönüşecektik? Evimiz simgesel bir konum muydu? Cin gelip durmadan bizi mi çarpıyordu?” (Bir Yazarın Notları III, s.96) derken, 1923 sonrası ülkemizdeki Batıcılık dayatmalarından duyulan endişeyi ve korkuyu dile getirir.Cinlerin de insanlar gibi inançlı ve inançsız olanları vardır. Nuri Pakdil’in metinlerindeki cinler inançsız cinlerdir ve insanları kötülüğe yönlendirir. Nuri Pakdil, “Umut” adlı oyununun birinci bölümünün girişinde kenti şöyle betimler: “Cinlerin, insanları şaşırttığı bir dönemde, sapık bir kent. Kent pusuda : Avı insan.” Bu betimlemeden hareketle, kendisiyle yapılan bir söyleşide “Sapık kentle neyi amaçladığınızı, bu bağımlılığın bu denli geniş boyutlu oluşunu açıklar mısınız? Sorusunu şöyle yanıtlar Nuri Pakdil: “İnsanları, Tanrı düşüncesinden alıkoyan her engele ‘cin’ diyorum. Çevremize bakınca görürüz cinlerin ne denli çok olduğunu. Örneğin, herhangi bir banka bir ‘cin’dir. ‘Sapık kent’, içinde yaşadığımız kent olabileceği gibi, uzaklardaki kentlerden biri de olabilir.” (Konuşmalar, s.59) “Umut” oyununun bir yerinde:

BAY- (Canlılıkla) Alevden yaratılmış cin soluğu.
BAYAN- Görülmeyen bir şeyin etkisi nasıl olur?
BAY- Bu, fiziksel değil, resmi bir etki. diyerek Nuri Pakdil’in cin tanımını pekiştirir.
HAK YENEN BİR DÜNYA

Bataklığın olduğu yerde nasıl ki sinekler çoğalırsa, insanların da kulluk bilincinden uzaklaşmalarının, Tanrı’ya karşı sorumluluklarını yerine getirmemelerinin sonucu olarak meydan cinlere ve şeytanlara kalır. Hak yenen bir dünyada yaşıyoruz. “İnsan, başkasının hakkını yedi mi, başkasının etini yemiş oluyor, çok ilkel bir yaratık oluyor böylece, vurgulamak istediğim durum budur.” diyor, Nuri Pakdil. (Konuşmalar, s.60)

“(‘Bir ulusun böylesine sürüklendiği, kimliksizleştiği görülmemiştir.’ Tarihçi, yoğun tereddütlerle başlıyor bir bölümüne kitabının): ‘Çok uzağımızda mı kaldı dünya?’ kapıdan içeriyesarkıtılan buzul / tuz / umut / ölüm / kadın / Mülkiyet / emek / onur / cin / şarap / üzüm / şeyleri.” ( Bir Yazarı Notları II, s.54)

Dünya uzağımızda mı, yakınımızda mı bilinmez; ama, kesin olan bir şey var: Cin çarpmış bir dünyada yaşıyoruz!

Yazıyı, Nuri Pakdil’in “Cinayetler boyacısı” dediği Picasso’nun ünlü “Guernica” tablosuna ilişkin yorumuyla bitirelim: “Boyacı ustamız, Picasso’dur. Cin görmüş gibi oluyorum onun tablolarına baktım mı; çaşıtlar da fink atıyorlar. Yontuları da, Tanrı’ya karşı açılan savaşın leşlerini simgeler : çağdaş bebe, ağzına meme değil, bir leşin ayak parmaklarını sokuyor; masum çocuğun günahı ne; biz, o noktaya değin vardırdık işi : bunu kavramayan yazarlığın, bir değeri kalmamıştır artık çağda.” (Bir Yazarın Notları l, s.83)

Çünkü, “Cin fışkıran taşa” dönüşmüştür durum.

(1) Osmanlı Simitçiler Kasidesi 35

#nuri pakdil
5 yıl önce