|

Daktilosunun sesi mutluluk sebebimdi

Kültür tarihçisi Prof. Dr. Semavi Eyice’yi vefatının birinci yılında ailesi ve sevenleriyle konuştuk. Eyice’nin eşyalarının sergileneceği bir ev hazırlığında olduklarını belirten merhumun kızı Gülsen Eyice, “Babam evde çalışırken daktilonun sesini duymak mutluluk sebebimdi. Üretmeyi çok severdi. İlim ateşini elinden düşürmedi” diyor.

İlker Nuri Öztürk
04:00 - 16/06/2019 Pazar
Güncelleme: 11:01 - 15/06/2019 Cumartesi
Yeni Şafak
Prof. Dr. Semavi Eyice, vefatının birinci yılında anılıyor.
Prof. Dr. Semavi Eyice, vefatının birinci yılında anılıyor.

İstanbul aşığı, Türk ve Bizans sanatları konusunda dünyanın sayılı alimlerinden olan Prof. Dr. Semavi Eyice’nin vefatının birinci yılı 29 Mayıs günüydü. Fatih Camii Haziresi’ndeki kabri başında aile üyeleri, öğrencileri ve sevenleri tarafından yâd edilen Eyice’nin hatırası bundan böyle Ayvansaray’da Fatih Belediyesi tarafından tashih edilen eski bir İstanbul evinde yaşayacak. Geçtiğimiz günlerde Semavi Eyice’nin vefat etmeden önce oturduğu Bostancı’daki evini ziyaret ettik. Eyice’nin vefatından bu yana özenle saklanan evindeki eşyalar ailesi ve sevenleri tarafından vefatından bir yıl sonra Ayvansaray’daki yeni evine taşınmak üzere toplanıyordu. Artık Eyice hatıralarıyla Ayvansaray’da yaşayacak. Kitapları ise sağlığında İnan Kıraç Vakfı tarafından satın alınmıştı. Merhumun kızı Gülsen Eyice, asistanları Ayşenur Erdoğan ve Sema Doğan, öğrencisi Hayri Fehmi Yılmaz, birlikte çalışmalarda bulunduğu İhsan Sarı ile Eyice’nin çalışma hayatını, kitaplarını bir baba ve hoca olarak farklı yönlerini konuştuk.


ERTELEDİĞİM ANLAR İÇİMDE KALDI

96 yaşında kaybettiğimiz Semavi Eyice’nin kızı babasının deniz tutkunu olduğunu söylüyor. Babasıyla geçirdiği günleriyse şöyle anlatıyor: “Babam evde çalışırdı. Biz küçükken annem ve kardeşimle o zamanlarda sessiz olurduk. Daktilo makinesinin sesini duymak benim için mutluluk sebebiydi. Pazar günleri çocuk filmlerine giderdik. Yaz akşamlarında Moda’ya dondurma yemeye götürürdü bizi. Birlikte tekneyle balığa çıkardık. Deniz mahsullerini çok severdi. Yemeklerimizde sohbetler ederdik. Aynı zamanda büyük bir saygı ve sevgiyle beraber korkumuz da vardı. Neye kızıp kızmayacağını iyi öğrenmiştik. Aramız çok iyiydi. Ödevlerime yardım ederdi. Üretmeyi çok severdi. Sporda bir şey üretilmiyor derdi. Kendi yerine birilerini yetiştirmek istedi. Parayla ilgilenmezdi. Kazandığı her şeyi beyniyle elde etmiştir. Hayatının son yıllarında çalışmalarına katılan AyAyşenur Erdoğan’la kitaplar yazmaya devam etti. Yeni bir torunu olmuş gibi ilgilenirdi Ayşenur’la. Kızım küçüklüğünden beri babamlaydı. Biz babamdan çekinirken kızım hep boynundaydı. Çalışırken bizim yapamadıklarımızı yapardı torunları toleranslıydı. Ben babamla İstanbul’un özel yerlerine hiç gitmedim. Birkaç kazıya gitmiştim. Gençlerden daha dinçti. Dağlara tırmanırdı. Beyni sürekli çalışıyordu. İlim ateşini elinden düşürmedi. Sonunda kadar taşıdı. Yoğun bakıma gireceği gün dahi kitabını soruyordu. Evden hastaneye götürürken de mozaiklerden bahsediyordu. Arkadaşlarım gelip konuşurdu babamla ama ben hep ertelerdim. Soran insana anlatmayı çok seviyordu. Sahip olduğunuz bir şeye daha sonra da ilgilenirim dersiniz... Geç kaldık diyorum. Ertelediğim anlar içimde kaldı” diyor. Semavi Eyice’nin kütüphanesinin akıbeti konusunda hatalı bilginin yayıldığına değinen Gülsen Eyice, “Babamın kitapları bağışlanmadı, Kıraçlar’a satıldı. Vakıf’ta bir Semavi Eyice Kütüphanesi kurdular. Böyle bilinmesini istiyoruz” diye açıklıyor.

KİTAP YAZDIKÇA İYİLEŞİRDİ

28 Mayıs 2018’de aramızdan ayrılana dek 5 yıl boyunca Semavi Eyice’nin asistanlığını yapan Ayşenur Erdoğan, dergi yazıları ve kitapların yazımına yardım etti. “Eski olması ve verimli toprakları nedeniyle Haliç’e hayrandı. Bu nedenle başladığı Kağıthane kitabı en büyük hayaliydi” diyen Erdoğan, sözlerine şöyle devam ediyor: “Son arzum onu görmekti diyordu, gördü de. Hasta yatağında Kağıthane kitabı var, yarım kaldı diye sayıklıyordu. İzin isteyip kütüphanesine gittim ve 3 balya halinde dokümanları getirdim. Kitabın bitmesine yakın kendini çok toparlamıştı. Hatta Gülsen hanım hemen bir kitap daha yazın dedi. Kağıthane kitabı baskıya gider gitmez de yeni bir kitaba başlamıştık. İstanbul’da Bizans yapılarından çevrilen camilerle ilgili bu çalışma da yakında yayınlanacak. Son nefesine kadar ilimden hiç vazgeçmedi. Gülsen hanımın dediği gibi beni torunu yerine görürdü. Eski öğrencileri geldiğinde inanamıyorlar. Öğrenci dostu biriydi. Haleti ruhiyesi düşükse öğrencilerle konuştukça inanılmaz açılan, iyileşen yeri doldurulamaz bir insandı. Hastane odalarında bile bilgisayarla çalışırdık, ben okurdum o dinlerdi. Ümit Meriç babasına kitap okuduğu anıları anlatırdı. Çok mu imrendim de ben de aynısını yaşadım bilemiyorum ama benim için unutulmazdı.”

TÜRK SANATININ MÜMTAZ BİR İNSANIDIR

İstanbul Tarihi Alanlar Başkanlığı yapmış olan İBB Yapı İşleri üyesi Mimar İhsan Sarı, danışma kurulunda yapılan çalışmalar esnasında mesai paylaştığı Semavi Eyice hakkında şunları söylüyor: “İstanbul koruma planları yapılırken 2005-2006 yıllarındaki bir toplantıda Fildamı Sarnıcı olarak bilinen yerin detaylarını anlatmaya başladı hoca. Öyle bir anlattı ki ben 2 yıl önce gezmiştim sarnıcın içini ancak hocanın anlattıklarının onda birini bile hatırlamıyorum. Ne zaman gezidiniz bu sarnıcı diye sorduğumda ise biraz oldu, 1948 yılında dedi. Sanki dün gezmiş gibi anlatıyordu. Evet, şeker hastalığından dolayı gözü yüzde 10 görürdü ama özel bir beyni vardı. Türk sanatının mümtaz bir insanıdır. Bu eve gelir ve 6-7 saat kendisini dinlerdim, notlar alırdım. Bazen ansiklopedilerden kontrol ederdim konuştuklarımızı. Hiçbir zaman da verdiği tarihlerde kaymaya rastlamadım. Son anına kadar bu milletin kültür envanteri için çalıştı.”

İLİM MECLİSİNDE İSTİRAHAT EDİYOR

Dünyaca ünlü ilim adamı Semavi Eyice’nin vefatına kadar yirmi beş yıl boyunca asistanlığını yapan Sema Doğan, hocası için, “Onun için söylenecek en etkin özelliği, hayatı boyunca gönlünü verdiği eski eserlerle var olmasıdır. Hayat düsturu, her zaman çok çalışmak, çok okumak olan, çalışma ahlakı ve disipliniyle gerçek bir ilim adamıydı. Dürüst şahsiyetli, yanlışa yanlış, doğruya doğru, eğilip bükülmeden söyleme cesaretine sahipti. Hiçbir gün kibre yüz vermemiş, kimseye eyvallahı olmayan tavrı ve kendinden emin duruşu, onu Semavi Eyice yapmıştı. Yaşarken sahip olduğu bütün bu özellikler onu ebedi mekânında da hiç yabancılık çekmeyeceği bir ilim meclisinin içinde var olmasını nasip etti. Hocamızın hemen yanı başındaki kabir komşusu, Millet Kütüphanesi kurucusu Osmanlı âlimi Ali Emîrî Efendi, baş ucunda 2016 yılında vefat eden Türk tarih profesörü Halil İnalcık ve onun yanında henüz daha şubat ayında Amerika’da vefat edip vasiyeti gereği Türkiye’ye getirilen tarihçi Prof.Dr. Kemal Karpat vardır” diyor.

Eyice’nin hatırasını yaşatacak ev hakkında ise “Hayatı boyunca ilimle uğraşmış, alanıyla ilgili birçok nadir eser toplamış hocamıza ait her parça ve iz, umarım ki nadir bir örnek olarak bir araya toplanacak. Vefatının birinci yıl dönümünde hocamın aile efradı ve en yakınları olarak Fatih Camii haziresindeki kabrinin başında buluştuk. Hocamızın kabrinin yapımı devam etmekte. Halil İnalcık Hoca’nın kabrinin mukabili, geleneksel tarzda güzel bir taş ile taçlanacak. Hocamın hayatı boyunca topladığı fotoğraf, gravür, tablo, harita arşivinin, yeniden oluşturduğu mütevazi kütüphanesinin, evin dekorasyonunu oluşturan seramik, çini ve kalem işiyle bezenmiş ahşap parçaları, ödülleri, sanat değeri yüksek antika ve aile büyüklerine ait hatıralarının ve daha birçok antikanın ne olacağı konusunda ailenin endişeleri vardı. Çünkü hocamın zaman zaman vasiyet ettiği hususlar olduysa da bu hususta bir vasiyeti, tembihi, isteği hiç olmamıştı ve bu konular hiç konuşulmamıştı. Doğal olarak ailenin, bütün bu eşya ve dokümanın müze haline getirilmesi veya başka bir konutta halka açık hale getirilmesiyle ilgili isteği oluştu ve vefatından bir yıl sonra hocamıza yaraşır bir şekilde bütün eşyaları ve terekesi toplu halde muhafaza edilecek. Birlikte çalıştığımız zaman zarfında, ilim adamlarının ölümünden sonra dağılan terekelerinden çok üzüntü duyduğunu gördüğü, yaşadığı örneklerle dinlemiştim. Bu sebeple benim için Semavi Hocam’ın gözü gibi sakındığı bütün eşyasının yaşamaya devam etmesi çok sevindirici bir sonuçtur.” şeklinde konuşuyor.


Her dersi konferans gibiydi

Reşat Ekrem Koçu’nun İstanbul Ansiklopedisi’nde yazarlığa başlayan Eyice, Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü başta olmak üzere yurtiçi ve yurtdışından birçok ödül aldı. Ömrünün son günlerine kadar Semavi Eyice’nin kentle ilgili her buluntuya ilgi gösterdiğine değinen Eyice’nin öğrencisi sanat tarihçisi Hayri Fehmi Yılmaz, hocasını şu sözlerle anlatıyor: “Kendisi için doğrudan bir İstanbul uzmanı diyebiliriz. Bakış açısı çok genişti. İstanbul’un antik çağından başlar 19. yy’a kadar hem genel makaleleri hem de yapılar ve bölgeler üzerine çığır açan yazıları vardır. Bunlar ansiklopedi maddesi ya da kitaptan bir bölüm olarak görülebilir. Her çalışması çığır açardı ve kenti başka açıdan tanıtırdı. Cerrahpaşa’da bulunan obelisk parçasını duymuştu. İlerlemiş yaşına rağmen çıkan parçayı görmek istedi ve çukurun içine indi. Gözleri görmese de taşı elleriyle yoklayıp tahminlerde bulundu.”

BİZANS’IN MİRASINI DÜNYA ONDAN ÖĞRENDİ

Eyice’nin farklı dönemlere bakışının kıymetli olduğuna dikkat çeken Yılmaz, “Antik çağı çalışmıştır, Bizans anıtlarını, Cenova kolonilerini, Osmanlı sanatıyla ilgili ciddi araştırmaları vardır. Osmanlı sanatını daha sistematik anlamamızı sağlamıştır. Sözü çevirmeyi, lafı uzatmayı sevmezdi. Sorunu ortaya koyar, tartışır ve çözümü sunardı. Bir kente, yapıya nasıl bakılması gerektiğini öğreten biriydi. Örneğin Latin işgali sonrası yağmalanan Bizans’ın mirasını dünya onun sayesinde öğrendi. Her sohbeti gezi gibiydi. Bir başlangıcı ve sonu olan, eskiden günümüze doğru tarihsel sıraya yerleştirdiği anlatımlar yapardı. Bir yapıya baktığında tasarım özelliklerini, arkasındaki uygarlıkları, devam eden kültürel etkiyi ortaya çıkartırdı. Mekanlar üzerinden tarih kurardı. Çocukluğundan başlayan bir aşkla ilerlemiş yaşına rağmen gözleri görmese de, sağlık sorunları olsa da kitap yayınlamaya devam etmiştir” diyor.

Prof. Dr. Sevavi Eyice’nin sınıfta ise otoriter ve ciddi bir hoca olduğunu belirten Yılmaz, “Çok güçlü bir hocaydı. Bazı hocalar iyi yazar ama sıkıcı konuşur, bazıları çok iyi konuşsa da iyi yazamaz. O ise bunların ikisini de çok iyi yapardı. Otoriter ve ciddi bir hocaydı. Üniversitede, sınıfa girdiğinde ayağa kalkardık. Bazı arkadaşlar dirense de hocanın bir bakışıyla onlar da ayağa kalkardı. Her ders, ciddi hazırlanılmış bir konferans gibiydi. Evine baktığımızda bir Cumhuriyet aydınının izlerini görürsünüz. Hem gravürler hem resimler hem de hat sanatı vardır. Doğu ve Batı’yla ilişki içerisindedir. Bu coğrafyanın Antik Çağını da Bizansını da Selçuklu ve Osmanlısını da keyifle çalışıp anlattığını söyleyebiliriz. Üslubunu izleyebilmek açısından da gençlere onun videolarını izlemelerini öneririm. Ben ders anlatırken hocayı taklit etmeye çalışıyorum” şeklinde konuşuyor.

#Prof. Dr. Semavi Eyice
5 yıl önce