|

Denizler ile karaların üstünlük mücadelesi

Alman siyaset kuramcısı Carl Schmitt’in yazdığı “Kara ve Deniz”, tarihi farklı ve güncel bir bakış açısından yorumluyor. Antik Yunan’dan Hollanda’ya, Venedik’ten İngiltere’ye kadar deniz hâkimiyetinin tarihsellik içinde nasıl konumlandırılması gerektiğini tartışmaya açıyor. VBKY’nin okurla buluşturduğu kitapta farklı bir perspektifteki önemli tarihi gelişmeleri takip etmek mümkün.

04:00 - 15/08/2019 Perşembe
Güncelleme: 10:21 - 14/08/2019 Çarşamba
Yeni Şafak
Carl Schmitt
Carl Schmitt

ÖMER ÇEŞİT

20’nci yüzyılın önemli siyaset teorisyenlerinden biridir Carl Schmitt (11 Temmuz 1888 - 7 Nisan 1985). Schmitt, etik anlamda ikircikli, fakat teori anlamda üretken bir hayat yaşadı. Plettenberg Westphalia’da dünyaya gözlerini açan Schmitt Berlin, Münih ve Strazburg’da hukuk ve siyaset bilimi eğitimi gördü. Prusya’nın Weimar Cumhuriyeti’ne tanıklık etti, oldukça çalkantılı dönemlerden geçti. 1933’te hukuk profesörü olan Schmitt akabinde Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi’ne(NSDAP) girdi. İlk başlarda Nazi partisine mesafeli yaklaşan Schmitt ilerleyen süreçte Nazi partisinin en sadık danışmanlarından biri haline geldi. Schmitt, güncel siyaset teorisinde hala büyük tartışmalar doğuran bir isim. Onun kavramlarının ve teorilerinin güncel siyasette geçerliliğini koruduğu söylenebilir. Liberalizmin yetersiz olduğunu dile getiren Schmitt, halkın ise birlik ve beraberliğini sağlayanın tarih boyunca korunma ve birliktelik ihtiyacı olduğunu ifade etmektedir.

DİYALEKTİK BİR TARİH ANLAYIŞI

Schmitt “Kara ve Deniz” isimli kitabında antik dönemlerden itibaren insanlık tarihi için önemli olan dört temel unsurun benimsendiğini, bu unsurların su, ateş, toprak ve hava olduğunu kaydediyor. Schmitt’e göre etkileşimler de hem imgesel hem fiziki hem de siyasi olarak bu dört temel unsurun yolculuğundan türetilerek betimlenebilir. VakıfBank Kültür Yayınları’nın (VBKY) okurla buluşturduğu “Kara ve Deniz” de bu betimlemelerin izini süren bir eser. Kitapta dostlar ve düşmanlar arasındaki ilişkileri kara ve deniz ikilisi üzerinden anlatan Schmitt, bu ikilik üzerinden diyalektik bir tarih anlayışı oluşturmak adına kollarını sıvıyor. Bu ikilik aslında bir çeşit Katolik-Protestan çatışmasını da içerisinde barındırıyor. Çelişki yumağıyla güncel siyasetin içinde bulunan bir teorisyenin, Almanya-İngiltere çatışmasından bahsetmesi okuru çok şaşırtmıyor. Çünkü ortada olayların etkisi altında kalan milliyetçi bir bakış açısının var olması normal.

Schmitt kitapta, kâinattaki konumunu değerlendirdiği insanın yalnıza karaya bağlı olmadığını vurguluyor ve insanın antik çağlardan beri süregelen denizden çıkma öykülerinden yelkenli gemilerin doğuşuna, ticaretin nasıl geliştiğinden savaş alanlarına, oradan da korsan hâkimiyeti ve fethetme arzusuna ulaşan bir tarih aktarımı yapıyor. Kitapta Almanya’nın haklarının yendiğini, denizlerin fatihi efsanevi Leviathan tarafından kuşatıldığını söyleyen Schmitt, Almanya’nın her ne kadar karaların efsanelerinden Behemoth’a benzetilse de denizlerin hâkimi Leviathan tarafından boğazının sıkıldığını ifade ediyor. Schmitt, kara devleti Almanya’nın İngiltere’yle karşılaştırıldığında savaşa adeta geriden başladığını belirtiyor. Bu durum mağdur bir Almanya ortaya koyduğundan Schmitt’in teorisine göre birbirine daha fazla kenetlenmesi gereken bir halk ortaya çıkmaktadır.

AĞIR BORÇLAR ALTINDAKİ ALMANYA

Birinci Dünya Savaşı sonrası Versay Antlaşması’nın ağır borçlarının altından kalkamayan ve derin bir yoksulluk yaşayan Almanya’daki Nazi rejimi, Alman halkının mağduriyetini kullanarak otorite boşluğunu doldurdu. Baskıcı rejim aynı zamanda küresel sistemin yetersizliğinin de en büyük göstergelerinden biri oldu. İşte tam da bu noktada Carl Schmitt’in çıkarımları realist bir anlam içermektedir. Fakat liberal sistemin noksanlıklarını gösterirken, otoriterliği meşru kılması ise esasen etik ve yapıcı bir çıkış yolu bulamadığını kanıtlar niteliktedir.

PELOPONEZ’DEN İNEBAHTI DENİZ MUHAREBESİ’NE

“Kara ve Deniz” tarihi hem farklı ve güncel bir bakış açısından yorumluyor hem de Antik Yunan’dan Hollanda’ya, Venedik’ten İngiltere’ye dek deniz hâkimiyetinin tarihsellik içinde nasıl konumlandırılması gerektiğini tartışmaya açıyor. Schmitt, Peloponez Savaşı’ndan bizleri de yakından ilgilendiren İnebahtı Deniz Muharebesi’ne, Büyük İskender’den 16’ncı ve 17’nci asırda ‘korsanlar halkı’na dönüştüğünü düşündüğü İngilizlere kadar birçok konundan bahsederek okuyucuyu oldukça mühim bir tarih yolculuğuna çıkarıyor. Schmitt aynı zamanda bu kitabında kara ve deniz çatışmasının yerine ileriki zaman diliminde nelerin geçebileceğine de kafa yoruyor. Kitapta “O halde insan varoluşu ve insan cevheri özünde toprağa bağlı ve sadece toprakla mı alakalıdır ve diğer unsurlar gerçekten de sadece toprağa çekilen ikinci derece şeyler midir? Bu kadar basit değil” diyen Schmitt, gelişimi durmayan insanın da mücadele ettiği mekânları artırdığını söylüyor. Schmitt konuyla ilgili olarak ilerleyen sayfalarda şu satırları not düşüyor: “Elektrik, uçuş ve radyo yayıncılığı; ikinci bir mekân devrimine olmasa bile, kesinlikle gezegen çapındaki ilk mekân devriminin yeni bir safhasını başlatacak şekilde bütün mekân tasavvurlarının dönüşmesine yol açtı.” VBKY’nin yayımladığı “Kara ve Deniz”, farklı perspektifteki önemli tarihi gelişmeleri takip etmenin insanların ufkunu genişleteceğini ortaya koyan bir metin.


#Kara ve Deniz
#Carl Schmitt
5 yıl önce