|

Devr-i Hamid’de itibarlı bir şeyh

Payitahtta Bir Şâzelî: Şeyh Zâfir ve Ertuğrul Tekkesi adlı kitap Şeyh Zâfir Efendi’nin II. Abdülhamid üzerindeki tesirini, Yıldız Sarayı’na yakınlaşmasını, ailesine sağlanan imkânları, şeyhin Kuzey Afrika siyasetinde “işlevsel bir unsur” olarak kullanılmasını ve ona tahsis edilen tekkenin konumunu ele alıyor.

Kamil Büyüker
04:00 - 15/12/2021 Çarşamba
Güncelleme: 02:17 - 15/12/2021 Çarşamba
Yeni Şafak
Sultan II. Abdülhamid’in ilgili sadece Zâfir Efendi’ye değildir. Tüm Zâfir ailesi Sultanın himayesi altındadır.
Sultan II. Abdülhamid’in ilgili sadece Zâfir Efendi’ye değildir. Tüm Zâfir ailesi Sultanın himayesi altındadır.

Sultan II. Abdülhamid dönemi çok konuşulup, çok yazılan bir dönem olmasına rağmen, üzerinde çok fazla kayıt olmayan bir alan var ki o da Sultan’ın yanında itibar gören Şeyhlerdir. Bunlardan en önemlisi Şeyh Muhammed Zâfir Efendi’dir. Sultan II. Abdülhamid dönemi her yönüyle tarihimizin en çok konuşulup yazılan dönemidir. Ancak henüz hakkı verilmeyen bir alan daha var ki o da Sultan’ın itibar ettiği ve çevresinde hatırı sayılır iz bırakan isimlerdir. Bunların başında Şeyh Muhammed Zâfir Efendi gelmektedir. Zâfir Efendi’yi hem bağlı olduğu Şâzeli tarikatı cephesiyle, Sultanın intisap ettiği bir şeyh cephesiyle, Pan-İslâmizm meselesinde nüfuzunun olduğu Kuzey Afrika toprakları dolayısıyla vd. layıkıyla konuşulup yazıldığını söyleyemeyiz. Bu durumu şeyhin, sultan yanında itibarlı olmasına rağmen siyaseten ve tarikaten çok göz önünde olmayı tercih etmediğine bağlayabiliriz. Bu alanda daha önce yayımlanmış olan iki esere (ilk iki eser için bkz. Kâmil Büyüker, II. Abdülhamid Han’ın Şeyhi Şeyh Muhammed Zâfir Efendi ve Ertuğrul Tekkesi, İstanbul 2004, 50 s.; Mehmet İnce, Sultan II. Abdülhamid Şeyhi Muhammed Zafir Efendi, Şazeli yay., 2018, 300 s.) yeni ve daha derinlikli bir çalışma olan Payitahtta Bir Şâzelî: Şeyh Zâfir ve Ertuğrul Tekkesi (Sufi Kitap, 2021, 197 s.) kitabı eklendi. Neslihan Ağdaş Kaya’nın yüksek lisans tezinden yola çıkarak hazırladığı kitap eksik kareleri bir miktar daha aralama çabasının bir ürünü olarak karşımıza çıkıyor. Yazar kitabın ayırt edici yönünü şu cümlelerle ortaya koymuş: “… bir dini ve siyasi figür olarak Şeyh Zâfir Efendi’yi ve bir mekan olarak Ertuğrul Tekke’yi bugüne değin pek de ele alınmayan bir cepheden; vakanın tarihselliği cihetinden incelemeyi yeğeledik.” Çalışmayı bu bakış açısıyla ve bazı noktalardan sınırlayan yazar, esasen kitabın omurgasını Şeyh Zâfir Efendi’nin II. Abdülhamid üzerindeki tesirleri, Yıldız Sarayı’na yakınlaşması, ailesine sağlanan imkânlar, şeyhin Kuzey Afrika siyasetinde “işlevsel bir unsur” olarak kullanılması ve ona tahsis edilen tekkenin konumu gibi konularla inşa ediyor.

ABDÜLHAMİD’İN ZAFİR EFENDİ’YLE TANIŞMASI


Şeyh Zâfir Efendi ile Abdülhamid Han’ın tanışmaları konusu birkaç farklı rivayete dayanıyor. Bir rivayete göre 1860’da Trablusgarp Valiliğine tayin edilen Mahmut Nedim Paşa tarafından İstanbul’a getirilmiştir. Diğer bir rivayet ise kardeşi Hamza Zafir aracılığı ile geldiğidir. Zira burada Petrevniyal Valide Sultan’ın takdirini kazanan Hamza Zafir’in ağabeyini söylediği ve o vesile ile İstanbul’a davet edildiğidir. Bir diğer rivayet Abdülhamid Han tarafından Ağustos 1876 tarihinde İstanbul’a getirilmiştir. Bu hususu destekler bir nakil ise Sultan’ın kızı Ayşe Osmanoğlu’na dayanıyor. Osmanoğlu, babasının şehzadeliği döneminde Süleymaniye Camiine gittiğini orada Şeyh Hamza Zâfir ile tanıştığı ve bu tanışıklık sebebiyle bir intisab söz konusu olduğunu belirtiyor.

ERTUĞRUL TEKKE’NİN BİRLİKTEKİ ROLÜ

Şu veya bu şekilde başlayan yakınlığın bir süre sonra Şazeliliğin Osmanlı topraklarında hayat bulmasına vesile olduğu görülüyor. Zira bunun en büyük emaresi ise Yıldız Sarayı yolu üzerinde konuşlanacak olan Ertuğrul Tekkesi’dir. Yapımı 1887-1888 olarak geçen Ertuğrul Tekke’nin bünyesinde cami, tevhidhane, selamlık ve sonradan ilave edilen harem ve misafirhane binaları Şazeliliğin Osmanlı topraklarında açılan bir tekke ile neşv ü nema bulduğunun işareti olarak yorumlanıyor. Yine kitapta yazarın ifadesiyle Tekke’nin ifa ettiği fonksiyonlara bakıldığında başlangıçta dini maksattan çok siyasi amaçla kullanıldığı izlenimi uyanmakta. Bunun en bariz örneği Sultan’ın bu mekânı Cuma Selamlığında kullanması gösteriliyor. Zira Osmanlıda Cuma selamlığının sadece merasim ve dini yönüyle değil, hukuki, sosyal ve kültürel açılardan da büyük önem taşıdığı kaydı da düşülmüş. Sultan’ın Cuma selamlığı sonrasında Şazeli ayin-i şerifine iştirak ettiği dair rivayetler Cemalettin Server Revnakoğlu tarafından nakledilmiş: “Sultan Hamid, Cuma için tekkeye geldiği her namazdan sonra selamlamanın akabinde alayın dağılmasını ve saraya dönmesini ister, kendisi zikirde bulunurdu.” (s.138)

Tekke’de dikkat çeken hususlardan birisinin Vükela Dairesi olduğu belirtilmiş. Tekke’nin saraya yakın olması nedeniyle saraya gidip gelen nazırlar için böyle bir daire hazırlanmış olacağı dile getirilmiş. Yine tekke bünyesinde yer alan Şehzâdegân Dairesi, padişahın çocuklarının dini tedris almaları için yapılmıştır.

Tekkenin bitişiğine yapılan misafirhanenin durumu ise Şeyh Zâfir Efendi ve Ertuğrul Tekke’nin misyonunu gözler önüne seriyor. Yazar bu durumu şu cümlelerle ifade ediyor:

“… tekkenin varlık sebebi; II. Abdülhamid’in İslam Birliği politikasına katkı sağlamaktı. Şeyh Zâfir Efendi, Trablusgarp’ın Mısrata kasabası merkez olmak üzere Şazeliliğin yaygın olduğu bütün Kuzey Afrika’da etkindi, bu sayede Sultana ve devlete bağlılık artmaktaydı. (…) Trablusgarp’tan gelen misafirlerin konaklaması için ihtimam gösterilmekte, masrafları Hazine-i Hassa tarafından karşılanmakta ve bir gönül alma siyaseti olarak gelen zevata maddi ihsanlar, atiyyeler ve maaşlar dağıtılarak uzak Arap coğrafyasının Osmanlı saltanatına olan bağlılıkları pekiştirilmekte veyahut sağlanmaktadır.” (s.130)

Bu çevrede Cemalettin Efgani, Muhammed Abduh, Cezair Müdafii Emir Abdülkadir’in büyük oğlu Muhyiddin Efendi gibi isimler yanında İran’ın Urmiye şehrinden gelenler, Musul’dan Nakşibendi tarikini devam ettirenler, bir süre Mekke Emirliği yapan Abd-i İlah Paşa, Uzak Doğudan Singapur’dan Fahri Şehbender Seyyid Abdullah Cüneyd Efendi gibi isimler Ertuğrul Tekke Misafirhanesinde konaklamışlar.

Sultan II. Abdülhamid’in ilgili sadece Zâfir Efendi’ye değildir. Tüm Zâfir ailesi Sultanın himayesi altındadır. Bu husus kitapta arşiv belgelerinin ışığında değerlendirilmiş.

Şeyh Zâfir Efendi hakkında eksik kareleri tamamlamaya matuf bu çalışmanın elbette bir son nokta olduğu söylenemez. Konunun pek çok isim, konu ve başlıkla irtibatlı olması meseleyi daha da girift hale getiriyor. Kitabın hem konuları derinleştirmede hem de literatüre giren pek çok yeni malzemeyi dâhil etmede eksik kaldığını ifade edebiliriz. Tasavvuf Tarihi vurgusuyla ortaya konulan bir eserde Şazeliliğe hiç değinilmeden Derkâvi ve Medeni koluna geçmek de bir eksiklik olarak göze çarpmaktadır. Kitabın tüm eksikliklerine rağmen dönemin tarihine ilgi uyandırması ve yeni çalışmalara kapı aralamaya vesile olması temennimizdir.

#Şeyh Zafir
#Ertuğrul Tekkesi
#Sufi Kitap
2 yıl önce