|

Dijital sanat çöp olmasın

Pandemi süreciyle ivme kazanan dijital sanat, üretilen eserlerin korunması sorununun beraberinde getirmeye başladı. “Teknolojik Sanat Eserlerinin Korunması” projesini hayata geçiren Sabancı Müzesi’nden Osman Serhat Karaman “Teknolojik sanat eserleri, yazılım güncelleğini yitirmesine bağlı olarak yok olabilir. Güncellemeler bizi sanatçının çıkış noktasından farklı yere götürebilir. Koruma çabası esere zarar verebilir” diyor.

Seray Şahinler Demir
04:00 - 29/11/2020 Pazar
Güncelleme: 17:45 - 28/11/2020 Cumartesi
Yeni Şafak
Teknolojik Sanat Eserlerinin Korunması” projesini hayata geçiren Sabancı Müzesi konuya dikkat çeken konuşma serisi düzenliyor.
Teknolojik Sanat Eserlerinin Korunması” projesini hayata geçiren Sabancı Müzesi konuya dikkat çeken konuşma serisi düzenliyor.

2000 sonrasında hız kazanan dijitalleşme hayatın birçok alanını değiştirdi ve dönüştürdü. Yeni programların geliştirilmesi, sürecin çevrimiçine dayalı şekillenmesi, özellikle sanatta yeni modeller oluşturdu. Türkiye’de ve dünyada yeni medya revaçta. Sanatçılar eserlerini kodlarla, algoritmalarla, dijital olarak üretiyor; hatta sergileri dahi çevrimiçi ortamda izleyiciyle buluşturuyor. Zaman ve mekanı başka bir boyutta dönüştüren bu süreç pandemiyle birlikte hız kazandı. Peki üretilen eserlere sanat eseri demek için kriterler neler? Saniyesinde yok olma riskine sahip dijital sanat ne tür tehlikeleri barındırıyor? Bir eser dijitalde nasıl korunmalı? “Teknolojik Sanat Eserlerinin Korunması” araştırma projesini hayata geçiren Sabancı Müzesi’yle konuyu masaya yatırdık. Sabancı Üniversitesi Görsel Sanatlar ve Görsel İletişim Öğretim Üyesi Selçuk Artut ve digitalSSM Arşiv ve Araştırma Alanı Yöneticisi Osman Serhat Karaman sorularımızı yanıtladı..


Bugün dijital sanat üretimi dünyada hız kazanıyor. Dijitale üretilen her eser sizce sanat eseri mi? Bu ayrım nasıl yapılmalı? Nelere dikkat edilmeli?

Selçuk Artut: Sanat eserinin meşrulaşması için elimizde ne yazık ki madde madde listelenebilecek kabuller listesi bulunmuyor. Ancak bir takım işaretler kişi tarafından üretilenin sanat eseri olması yönünde esere destek olabiliyor. Elbette bir eserin meşrulaşması ile ilgili argümanlar dijital eserler için de geçerli. Bu sebeple var olan dijital eser külliyatına benzer işler üretmek bir işi kanımca eser kılmıyor. Günümüzde sanat alanındaki birçok marifeti dijital ortamları kullanarak yetkin sayılabilecek oranda ortaya koyabilmek geçmişe kıyasla çok daha kolaylaştı. Bu durum neticesinde sanat yapmak da sanat yapmaya ehil olmakla birlikte daha az yan yana durmaya başladı. Şahsi görüşüm sanat yapma becerisine sahip olmanın ve sanatın tarihsel evrimi konusunda bilgi sahibi olmanın sanat üretiminde halen geçerliliğini koruması gerektiği yönündedir.


Sanatta teknolojinin malzeme olarak kullanımı hala yeni süreç aslında. Bu konuda dijitalde yapılan sanat sanat mıdır tartışmaları hala sürüyor. Siz ne düşünüyorsunuz?

Selçuk Artut: Dijital kelime içeriği açısından aslında oldukça basit bir kavram. Şuana kadarki tüm alışkanlıklarımızın sinyal niteliğinin sayısal hale dönüşmesi ile karşı karşıyayız. Bu durum beraberinde hesaplama birimlerinin hız kabiliyetleri ışığında farklı estetiklerin elde edilmesine sebep oluyor. Bu ortamda üretilen işlerin sanat eseri olmasına mani olabilecek bir durumun söz konusu olmadığını düşünüyorum. Bu hızlı geçiş döneminde sanatın da konuyu sorguluyor olması doğal bir süreç. Gün geçtikçe algılarımızın bu ayrımı yapamayacağı bir dönemece varacağını söyleyebiliriz.


TEKNOLOJİK ÇÜRÜME OLABİLİR
Teknolojik gelişmeler ve değişmeler karşısında bu sanat eserlerinin kullandığı teknolojilerin güncellenmesi, eserlerin orijinalliğine ve tarihselliğine zarar verir mi? Ya da nasıl bir etkisi olur?

Selçuk Artut: Bahsettiğiniz nokta uzun süredir üzerinde tartıştığımız bir konu. Teknolojik Sanat Eserlerinin Korunması konusundaki projemiz kapsamında bu türe tehlikelerin varlığının altını sıklıkla çizmeye çalıştık. Artık günümüzde eserin tanımı dört köşe bir tablo olmaktan çok farklı bir yönde ilerlediğinden her eseri kendi özelinde incelemek gerekiyor. Eğer teknolojik öğeler eserin estetik biçimi ve kavramsal içeriğine dair vazgeçilmez unsurlar taşıyorsa eserin bu yapıları ile birlikte geleceğe aktarılması gerekir.

Osman Serhat Karaman: Teknolojik sanat eserleri, yazılım ve donanımın güncelliğini yitirmesine bağlı olarak yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bu tehlikeyi teknolojik çürüme olarak adlandırıyoruz. Teknolojik çürümeyi, eski teknolojilerden yeni teknolojilere göç ederek bir noktaya kadar engellemek bir çözüm olarak düşünülebilir. Fakat, konu çok daha karmaşıktır. Teknolojik sanat eserlerinin gelecekte de sergilenebilir olmasını, yaşamlarını sürdürmelerini sağlamak için yapılan bu ‘güncellemeler’, sanatçının ilk çıkış noktasından bizi çok farklı bir noktaya götürebilir. Koruma çabasının kendisi esere zarar verebilir. Bu noktada, sorunuza, koruma çalışmalarındaki önemli bir etik ilkeyle yanıt vermek isterim: Korumaya yönelik tüm eylemler, sanat eserine, onun kendine özgü karakterine, sanatçıya saygı ile yönetilmelidir.


Dijitalde üretilen sanat eserleri nasıl korunuyor? Nasıl korunmalı?

Selçuk Artut: Dijitalde doğmuş eserler verisel olarak diğer tüm veriler gibi saklanabiliyor. Bu konuda gereken koşullar fiziki şartlara çok fazla bağımlı değiller. Elbette taşıyıcı ortamların teknolojilerinde meydana

gelen gelişmeler yüzünden bu ortamların da zamanla bir başka biçime taşınması gerekiyor. Günümüzde bu taşıma ortamlarını internet ortamında sağlayan servis sağlayıcılar güncelliyorlar. Bu noktada ise o ortamların güvenliğinin sorgulanması beraberinde gelen bir soru işareti olarak karşımıza çıkıyor.

DEPOLAMA KORUMA DEĞİL

Osman Serhat Karaman: Dijital koruma çok ciddi bir problem. Genelde sanatçıların eserlerini, müze veya galerilere harddisk gibi taşıyıcılarla verdiklerini görüyoruz. Kurumlar da bu taşıyıcıları koruduklarında, içindeki eserleri de korudukları düşüncesine sahipler. Bu yanlış bir düşünce. Depolama, koruma değildir. Ayrıca, bu tür taşıyıcılar doğru depolama alanları da değildir. Korumaya yönelik çalışmaların başarısında, doğru dijital stratejilerin oluşturulması ve teknolojik sanat eserlerinin gelecekte de sergilenebilir olması için doğru yöntemlerin uygulanması gerekir. Özellikle yazılıma dayalı sanat eserlerinde kaynak kodu korumak kritik önem taşır. Uyguladığımız yöntemleri ise üç başlık altında toplayabilirim; yeni bir dijital ortama taşıma, öykünme ve eseri yeniden yaratma.


Sanatçı üretimlerinin yanı sıra, galeri ve müzeler de dijitale ayak uydurdu. Mobil uygulamalarıyla, online rehberlerle izleyicisiyle yeni bir iletişim kuruyorlar. Geleneksel sanat anlayışının neresinde duruyor bu sizce?

Selçuk Artut: Aslen dijital ortam için üretilmemiş sanat eserlerinin bu ortamlarda sergilenmesinin onları sadece görsel ve işitsel bir bilgi biçimine soktuğunu ve neticede esere dair yer verilmesi gereken auranın hiçe sayıldığını düşünüyorum. Yine de bu çabaların geniş kitlelerin sanata olan ilgisinin pekiştirilmesinde faydası olabileceğini de göz ardı edemeyiz.

Osman Serhat Karaman: Kültür ve sanat kurumlarının, pandeminin de etkisiyle online ortama ilgisi arttı. Fakat bu ilginin, galeri merkezli sanat üretiminin, dijital ortama taşınmasıyla/uyarlanmasıyla sınırlı kaldığını düşünüyorum. Örneğin, online sergilere baktığımızda Google Art, sergileme alanlarının 360 derece çekimleri veya 3D uygulamaları görüyoruz. Online bir serginin, gerçeğin simülasyonundan, dokümantasyondan veya tanıtım faaliyetlerinden daha fazlası olduğunu düşünüyorum. Doğuştan dijital sanatın sergilenmesinin, galeri sergisiyle bağlantısı olsa da daha farklı bir niteliğe sahip olduğunu anlamalıyız.

MALZEME DEĞİL ESERİN KİMLİĞİ SÖZ KONUSU
Dijital sanat kapsamındaki eserlerin korunması ile geleneksel eserlerin korunması arasında nasıl farklar var?

Selçuk Artut: Dijital sanat eserleri geleneksel sanat eserlerinin reprodüksiyon ile çoğaltılma yöntemlerinden farklı olarak teknolojik yöntemlerle birebir kopyalarının üretilebilmesi problemi ile karşı karşıya bulunuyor. Ancak bu problem eserin korunması açısından bir avantaj olarak da görülebilir. Bu sayede eserlerin çok uzun süre saklanabilmeleri mümkün gözüküyor. Fakat asıl mesele bu tür verilerin fiziksel biçime dönüşmesi ile başlıyor.

Osman Serhat Karaman: Dijital koruma, geleneksel konservasyonda olduğu gibi odağına malzemeyi değil sanat eserinin kimliğini alır. Bu sanat eserinin ne olduğunun öğrenilmesi demektir. Eser nedir? Yazılım tabanlı mı yoksa web tabanlı mı? Sanatçı eserinin üretiminde hangi araçları kullandı? Sergi konseptine göre eserin form değişikliği söz konusuysa veya sergileme için yeniden yaratılması gerekiyorsa hangi araçlar kullanılabilir? Bu araçların kullanımındaki kriterler nelerdir? Sorular çoğaltılabilir ve bu soruların cevaplarının öğrenilmesi dijital koruma açısından kritik önem taşır. Bir başka konu ise, eserin orijinali ve sergi kopyası arasındaki ayrımların netleştirilmesidir. Her eserin orijinalliğini gösteren sertifikanın olması ve o eserin yıllar sonra da orijinal olarak korunduğunu gösterecek parmak izinin alınması da geleneksel eserlerin korunmasından çok farklı çalışmalardır.


MÜZELER LABORATUVAR OLABİLİR
Teknolojik eserlerin korunmasında müzeler dışında sanatçıya, küratöre, koleksiyon yöneticisine nasıl sorumluluklar yükleniyor? “Dijital miras” olarak nitelenen bu eserlerin geleceğe aktarılmasında müzelere ne gibi görevler düşüyor?

Osman Serhat Karaman: Teknolojik Sanat Eserlerinin gelecekte sergilenebilir/erişilebilir olmasında, ki korumadan anlamamız gereken tam olarak budur, sorumluluğu olan müzeler var olan yapılarıyla bunu başarabilirler mi? Benim yanıtım hayır olacak. Peter Weibel’in, yeni müze manifestosunda ifade ettiği gibi bunu ancak bilimle işbirliği geliştirebilirlerse, sanata dayalı araştırmaları destekleyebilirlerse yapabilmeleri mümkün olacak. Weibel, bu işbirliğinin en iyi örneğinin teknolojik sanat eserlerinin artışıyla ortaya çıkacağını öne sürüyor. Çünkü, bilgisayar bilimciler, fizikçiler medya sanatçılarıyla benzer teknolojik araçları kullanıyorlar. Bu , benim de açıkça savunduğum bir görüş. Müzeler, eğlence merkezlerinden daha çok araştırma laboratuvarlarına benzemeliler.


Akıllı telefonlar estetik zevki değiştirdi
İzleyicinin dijital sanat eserleriyle iletişimi ve ilişkisini nasıl görüyorsunuz?

Selçuk Artut: İzleyiciler bu tür sanat eserlerine ilgi ile bakıyorlar. Akıllı cihazların yaygınlaşması ve sosyal medya ortamlarının geniş kitlelerce kabul görmesinin neticesinde bireylerin estetik zevklerinin de bir evrime uğradığını düşünüyorum. Örneğin artık kaliteli fotoğraf üretmek zorunlu bir ihtiyaca dönüşmeye başladı. Bu yüzden herkesin ister istemez sürekli bir üretim faaliyetiyle meşgul olduğunu söylemek mümkün. Bu açıdan bakıldığında izleyiciler bu tür eserlerin bir parçası olmayı, o eserlerle etkileşim sağlamayı doğal bir süreç olarak görüyorlar.

Günümüzde müzeler, teknolojik sanat eserlerini koleksiyonlarına nasıl dahil edip koruyorlar?

Osman Serhat Karaman: Müzeler için koruma, eserlerin müze koleksiyonlarına girmesiyle başlayan bir süreçti. Teknolojik sanat eserlerinin müze koleksiyonlarına girmesiyle birlikte, bu anlayış radikal bir değişikliğe uğradı. Bu tür sanat eserlerinin koruma süreci, eser koleksiyona dahil edilmeden önce başlamaktadır. Sanatçı da bu koruma çalışmalarına dahil edilmektedir. İki kategoride koleksiyona girecek eserle ilgili bilgiler elde edilir: Medya (orijinal kopya ve sergi kopyası) bilgileri ve yerleştirme/sergileme yönergeleri. Bu aşamayı “eserin öğrenilmesi” olarak adlandırabilirim. Ek olarak, eserin risk analizi yapılmakta ve gelecekte olası sergileme zorlukları ortaya çıkarılmaktadır. Koruma stratejileri ve yöntemleri de bu çalışmalar sonrasında belirlenmektedir.

#Dijital
#Müze
#Pandemi
3 yıl önce