Bu sorunun cevabı sözünüzün başındaki cümlede kendini gösteriyor. “Dini görünümlü cemaat”ten söze ettiniz. Yani dini yönelişleri merkeze alan bir yaklaşım söz konusu. İnsan hayatındaki en yaygın ve etkili yönlendiricilerden biri elbette dindir. Bu yönlendirmede asli hedef olarak ölüm ötesi hayatta mutlu kılma söylemidir. “Dindar insan” olursanız, iyi bir Müslüman olursanız ebedi hayatınızda mutlu olacaksınızdır. Bu yaklaşım birer mümin olarak hepimizin benimseyip gereğinin yapılması gerektiğine inandığımız bir gerçekliktir. Ancak inanmak temelli bir kurum olan dinin bireylere ya da kitlelere ulaşması noktasında yaşanan kırılmalar asıl hedeften uzaklaşılmasına, çıkmaz yollara girilmesine sebep olur. İşte bu kırılma gerçekleştiği yerde birilerinin arka planda hesabı varsa ve plan hedef kitle üzerinde ustaca ve ısrarla uygulanmışsa plan sahiplerinin hedefleri, bireyin nihai hedefi olan Allah rızasının yerini alır. Hareketin lideri yahut liderleri aynı kisve içinde aklın almadığı birer despotluk timsalidirler. Bunların söz, fiil ve işaretlerine itaat dindarlığın temel göstergesidir. İş bu noktaya vardıktan sonra muhataplar artık oluşan suni bir “tayf”ın cazibe alanında edilgen hale gelmişlerdir. İradeleri ellerinden alınmış canlı birer robot olmuşlardır. Etkisi altında yetiştikleri telkinin gücü sebebi ile sabit fikir ve başkalarını dışlama ağırlıklı özellik olarak belirir. Bir noktadan sonra içe kapalı ve cemiyet içinde tecrit edilmiş bir hayat devreye girer.
DİNİN İÇİ BOŞLATILMAK İSTENDİ
- Emperyalizm artık askeri işgaller üzerinden yürümüyor. Askeri yöntem hem pahalı hem de işin çirkin yüzünü doğrudan doğruya dünyanın gözü önüne seriyor. Modern çağlarda bu iş daha uzun vadeli ama daha etkili ve “zararsız” yöntemlerle yapılıyor. Bu noktada başvurulan temel silahlar ekonomi, siyaset, kültür kırıcılığı ve kedine benzetme gibi biraz uzun vadeli ama iyi sonuç alıcı yöntemlerdir. Bütün koflaştırıcı faaliyetlerin en etkili ve en tehlikeli olanı din üzerinden yürütülmekte olanıdır. Tarih boyunca olduğu gibi küreselleşmenin -ağırlıklı bir niteleme ile- böylesine yıkıcı olduğu bir süreçte bile din olgusu/İslam müslümanların “kendi olarak kalma” mücadelesinde en büyük enerji kaynağıdır. Bu özellik İslam’ın iman ve amel yahut madde-mana bütünlüğü ilkesi uyarınca gündelik hayatı düzenliyor olmasından kaynaklanmaktadır. Temel değerlerimizin her şeye rağmen hala toplum üzerinde etkin olmalarının sırı buradadır. İşte dinler arası diyalog ve ılımlı islam projeleri İslam’ın bu hayata müdahil olma özelliğini yok ederek mensuplarını kendi içlerine kapanık, edilgen bireyler haline getirme çabalarının ürünleridir. İşte FETÖ bu projeleri ülkemizde uygulamaya koymak üzere inşa edilmiştir. Bu oluşum liderinin yıllar boyunca yaptığı konuşma ve telkin faallerinin tahlili bir değerlendirmeye tabi tutulması, dinin içinin nasıl boşlatılmak istediğinin ortaya koyacaktır.
Aynı toprakları vatan, aynı inanç sistemini din olarak benimseyen insanların bir kısmının bir kısmına karşı giriştiği sınır tanımaz tecavüzkârlığı ilk anda idrak etmek, nelerin olup bittiğini anlamak oldu. Ancak bir süre sonra işin mahiyeti anlaşıldı ve herkes tarafını belirledi. Her şeyi ile bu topraklara bağlı ve buradan başka gidecek yeri olmayanlar, her yaştan vatandaş üzerine düşeni yapmak üzere bu ihanet şebekesine fiilen karşı koymak üzere meydana atıldı. Kendini tankın önüne atan kadın, erkek, genç, yaşlı insanların o andaki duygu dünyasını kendilerinin de tasvirde zorlandığını söyleyebilirim.
Toprak parçası nasıl vatan olur?
- Müslüman ölüm ötesi hayata Kur’an’ın gösterdiği çerçevede inanır. Bu dünya onun için geçici bir yurttur. Allah’ın gösterdiği şekilde bir hayat inşa edebilmek için her şeyden önce üzerinde hayat süreceği, teşkilatlanıp inancını, değerlerini yaşayıp yaşatacağı bir coğrafya parçasına muhtaçtır. İşte vatan Müslüman için böyle bir yerdir. Müslümanın millet bilinci ise onun din algısı ile şekillenip beslenir. Millet kelimesinin temelde “din” anlamını ifade ettiğini dikkatten kaçırmamak gerekiyor. Buna göre Müslüman bireyin algısında millet ortak inanç, beşeri ve tarihi ortak değerler etrafında yekvücut olmuş, ortak ideallere sahip insanlar topluluğudur. Böyle bir beşeri topluluğun millet olma özelliğini sürdürebilmesinin en önemli gereklerinden biri vatan olgusudur. Vatan, Müslümanın üzerinde dinini, tarihi ve kültürel değerlerini yaşayıp belirlediği hedeflere doğru yol alacağı coğrafyadır. Coğrafyayı vatan yapan da bu özelliklerdir. Vatanı candan aziz bilişimizin arkasında bu gerçek vardır. Müslüman bir coğrafyayı, sırf maddi ve dünyevi oluşu ile değil, bu değerlere mekân olması sebebi ile yurt edinir. Aksi takdirde ortada vatan değil, ebedi kalınacağı zannı ile hiç ölmeyecekmiş gibi tutunulan bir toprak parçası kalır ortada. “Allah dünyada vatansız, ahirette imansın bırakmasın” şeklindeki hikmet dolu sözümüz dini değerler ile vatan arasındaki ayrılmaz ilişkiyi ne güzel ifade eder.