|

Endişelerimizin vadesi uzatıldı

Sema Karabıyık, yeni romanı Geleceğimi Kaybettim Hükümsüzdür ile hayatı elinden alınan bir genç kızın hikayesini anlatıyor. Karabıyık, gelecek endişesinin her çağda olduğunu ancak günümüzde uzun vadeli endişeler taşıdığımızı söylüyor.

Yeni Şafak ve
04:00 - 8/06/2016 Çarşamba
Güncelleme: 21:54 - 7/06/2016 Salı
Yeni Şafak
BEYZA KARAKAYA


İçimizde büyük, kocaman bir uçurum bırakan şu sözlerin yankısını takip ederek, gerçekliği ve geleceği anlamlandırmaya çabalıyoruz: “Uçurumlar kişiye özeldir. Her insan uçurumunun nerede başladığını, nerede bittiğini bilir. Her insan uçuruma giden yolculuğun ne zaman başladığını bilir. İnsan uçurumun kenarına geldiğini içindeki uçurumun derinliğine bakarak anlayabilir.” Bu anlamlandırma çabamızı yazarın mihmandarlığında tamamlamak, gerçek hikâye ile yaşanamayan hikâyeyi yazarın kelimeleriyle doldurmak için, “Muamma”, “Üstü Kalsın İhanetimin” ve “Kayıp Umutlar Merkezi”nin yazarı Sema Karabıyık ile bir nefeste biten ama üstümüzde depremleri, artçıları geçmeyen yeni romanı Geleceğimi Kaybettim Hükümsüzdür üzerine söyleştik.



Geleceğimi Kaybettim Hükümsüzdür bir nefeste okunan, kendini okutan bir roman. Finale doğru yaşananlar ve açığa çıkan gerçeklerle de etkisi uzun sürüyor. İsmi oldukça ilginç, nereden geliyor?

Hayatı, geleceği elinden alınan, hem de en yakınları tarafından elinden alınan kahramanımız Feride'nin hislerine tercüman olan bir ifade 'Geleceğimi Kaybettim Hükümsüzdür.' Hayatı, işi, sevdiği kişi elinden alınıyor, tamamen iyi niyetlerle kaderine müdahale ediliyor. Feride ise karşılarına geçip hesap sormak, neden demek yerine arkasında bir iz bile bırakmadan kimsenin müdahil olamayacağı kaderine yol alıyor. Kader kişiye hastır, dolayısıyla gelecek de. Birisinin işini elinden alırsınız, sevdiğini türlü entrikalarla elinden alırsınız ya da aldığınızı zannedersiniz ama ne elde ettiğiniz mevki, makam, iş peşinde olduğunuz iştir, ne de elde ettiğinizi sandığınız kişi peşinde olduğunuz kişidir. Kader manasına kullandığım 'gelecek' kişiye hastır, kişiye özeldir. Kimsenin kaderi kimseye yar olmaz. Yeter ki insan nerede duracağını, nelerden vazgeçeceğini bilebilsin.



Günümüzde özellikle gençlerin yaşadığı gelecek endişesinden yola çıkarak mı yazdınız romanı?

Gelecek endişesi sadece günümüze ait bir olgu değil. Her dönemde yaşanan ve hissedilen bir durum. Sadece vadeler değişti. Günümüzde gençler vade uyumsuzluğu ve karmaşası yaşıyor. Hayata uzun vadenin egemen olduğu dönemlerde, evliliklerin ömürlük yaşandığı, bir işe girip emekli olarak ayrılmanın mümkün olduğu zamanlarda da gelecek endişesi vardı ama kısa vadeye endeksliydi. Bugünü de yaşadık çok şükür, yarın yiyecek ekmeğimiz var çok şükür, sağlığımız yerinde, sevdiklerimiz yanımızda yakınımızda cümleleriyle ifade edilirdi. Ekonomide kısa vadenin etken olmasıyla birlikte hayatımız da derinden etkilendi. Evliliklerin ömrü kısaldı, uzun vadede aynı iş yerinde çalışmanın garantisi yok, hem yaşanan ekonomik krizler hem de yenilenen teknoloji sebebiyle. Kısa vadenin egemenliğini ilan etmesinden sonra, gelecek endişesi uzun vadeye taşındı. Bugünü yaşıyor olmak, yarından emin olmak yetmiyor artık, yarınından yarınlarından emin olmak istiyor insan. Bu da ta işin en başından etkiliyor gençlerin düşünce şekillerini, hayata bakışlarını. Yeni mezun bir genç yüksek statülü, yüksek maaşlı, mümkünse şöhretli bir iş peşinde koşmaya başlıyor.



DİKİZLEME ÇAĞI


İyi niyetlerle kaderine müdahil ediliyor dediniz Feride için. Biraz açmanızı rica etsem.

Kaderine müdahil eden kişi babası. Kızına zarar vermek için yapmıyor, asla kötü niyetli değil. Kendi hayallerine hayat vermek, hayalindeki projeyi gerçekleştirmek için kızını bir nevi kobay olarak kullanıyor. Kusurlu ebeveyn tavrının en belirgin özelliğidir, yarım kalan hayallerini çocuğu üzerinde gerçekleştirmek, tamamen iyi niyetle. Zanneder ki ebeveyn, evladı da aynı hayalleri kurmaktadır ya da o hayal gerçeğe döndüğünde mutlu olacaktır. Gözden kaçırdığı şey aslında kendi hayalinin yarım kalmasının sebebi de kendi ebeveynidir. Kimse hayalini bir başkasının sırtına yüklemese, herkes kendi hayalinin peşinden gitse dikensiz gül bahçesine benzeyecek hayat ama...



Peki, Feride kobay olarak kullanıldığının farkında değil mi?

Değil. Aslında daha da önemli olan şu ki Feride'nin yerinde başka birisi olsa kobay olarak kullanılmaktan mutlu dahi olabilirdi. Kısa yoldan zengin, kısa sürede şöhret olmak için sıra bekleyenlerin tam da hayalini kurduğu bir şey aslında Feride'nin kobay olma durumu. Dikizleme çağında, “Realiti şov gençliğinin” peşinde koştuğu hayalin ete kemiğe bürünmüş hali. Hikâyedeki kızların yerini değiştirdiğimizde dahi gerçekleşir söylediğim durum. Simya, Feride'nin yaşadıklarını yaşamaktan mutlu olduğu gibi gönüllü dahi olurdu.



Hayalleri uğruna kızına zarar veren baba aslında farklı bir noktadan farklı bir gerekçeyle sizin tabirinizle tamamen iyi niyetle Simya'nın hayatına da müdahil oluyor ve ona da zarar veriyor.

Doğrudur; Feride'ye varlığıyla, Simya'ya yokluğuyla zarar veriyor. Neticede her ikisini de yalanlarla örülü bir hayata mahkûm ediyor.



ANNELİK BİR RUH HALİDİR


Baba bir tane ama iki tane anne karakteri var romanda. Simya'nın annesi daha anlaşılır daha ortalama bir anne ama Feride'ninki ilginç bir anne.

Doğurmakla anne olunmaz, annelik bir ruh halidir, bir his halidir önermesini destekleyen bir anne Feride'nin annesi. Başlangıçta kariyerini düşünerek doğurmak istemediği Feride'nin hayata gelmesine vesile olmuş ama annelik ruhunu giyinememiş bir kadın. Bağlanmamak için uzak duruyor kızından, hayatının merkezine koymak istemiyor. Bu egoistliğiyle hayatlarının tüm kontrolü kocasına geçiyor ve geri dönmek mümkün olmuyor. Hayatın merkezi olmadığında hayatın kendisi de yok oluyor.



Bir önceki romanınız Kayıp Umutlar Merkezi'nde de ciddi bir anne kız çatışması yaşanıyordu. Gerçi bu romanda çatışmadan çok bir uzaklıktan, soğukluktan bahsetmek daha doğru olur. Ki Feride bunu romanda 'ben babamın iletişim tarzını tercih ederim her şeye rağmen çünkü şiddet de bir iletişim biçimidir' diye ifade ediyor.

Simya ile annesi arasında yoksulluk çaresizlik ekseninde yaşanan bir anne kız çatışması mevcut. Feride ile annesi arasında ise yok saymaya, duyarsızlığa rehin verilmiş, sessizliğe mahkûm bir iletişim biçimi söz konusu. Kayıp Umutlar Merkezi'nde yakıcı ve yıkıcı bir çatışma vardı anne kız arasında. Aslında baktığımızda üç farklı anne, üç farklı genç kız karakteri var. Her birinin çatışması, iletişimi de nevi şahsına münhasır. Hep aynı şekilde tekrarlayan bir anne kız çatışması olsaydı acaba diye düşünürdüm.



Çok özel olmayacaksa annenizle çatışır mısınız ya da ergenlikte çatıştınız mı?

Ergenlikte çatışma yaşamadım annemle. Sanırım bu durum kırmızıçizgileri erken fark etmek ve ihlal etmemekle alakalı. Olumsuz cevap alacağım hiçbir talepte bulunmadım annemden. Tabii bunu anlamak sancılı bir deneyimdi ama belki benim şansım kısa sürede anlamamda gizli. Devir teslim töreni gibi aslında, ergenlik sonrası dönemde de annem kırmızı çizgilerime saygı gösterdi. Annem anne gibi annelerdendir, geleneksel bir anne. Bir bakışı yeterdi ama asla sert mizaçlı bir insan değildi. Otuzumdan sonra annemle dert ortağı olduk, birlikte iş yaparken özellikle çok eğleniyoruz. Annemin gücü yetse yirmi dört saat çalışacak bir kadın olduğu gerçeğinden hareketle, birlikte iş yaparken eğlenebilmek gerçekten çok değerli.







• • •


Geleceğimi Kaybettim Hükümsüzdür


Sema Karabıyık


Profil Kitap


Mayıs 2016


206 sayfa




#Sema Karabıyık
#Geleceğimi Kaybettim Hükümsüzdür
#Profil Kitap
8 yıl önce