|

Enkazdan geriye şehrengiz kaldı

Kamil Uğurlu ve Hilal Uğurlu Hatay Şehrengizi kitabını kaleme aldı. Kitap okurla buluştuktan birkaç hafta sonra ise şehir yerle bir oldu. Kamil Uğurlu, “Şehirde bize mihmandarlık yapan 11 canımız enkaz altında kaldı. Uzun Çarşı’nın artık olmadığını bilmek psikolojimizi bozdu. O güzel şehirden geriye bu kitap kaldı” diyor.

Ayşe Olgun
04:00 - 5/03/2023 Pazar
Güncelleme: 01:11 - 5/03/2023 Pazar
Yeni Şafak
Kamil Uğurlu ve Hilal Uğurlu.
Kamil Uğurlu ve Hilal Uğurlu.

Kamil Uğurlu, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Akademisi Mimarlık Bölümü’nden mezun. Uzun yıllar yurt içi ve yurt dışında mimarlık yapmış. Türk İslam eserleri üzerine doktorasını tamamlamış. Aynı zamanda Karaman Belediye Başkanlığı ve TOKİ Başkanlığı görevlerinde bulunmuş. Eşi Hilal Uğurlu ile şehirleri geziyor. Etkilendikleri şehirlere yollarını yeniden düşüren ve bu şehirlerin güzelliklerini kayıt altına alan Kamil Uğurlu, Karaman, Konya, Sakarya, Oş (Kırgızistan), Kahramanmaraş, Eskişehir’den sonra geçtiğimiz haftalarda da eşi Hilal Uğurlu ile birlikte kaleme aldıkları Hatay Şehrengizi kitabıyla okurlarının karşısına çıktı. Hatay Vakfı Kültür Yayınları arasında çıkan Hatay Şehrengizi aynı zamanda depremde yok olan bir şehrin güzel günlerine dair önemli bir belge niteliğinde. Hilal Uğurlu “Daha iki ay önce oradaydık” derken eşi Kamil Uğurlu, “Kitabı yazarken çok güzel insanlarla tanıştık. Depremde bu güzel insanlardan çok kayıp verdik” sözleriyle üzüntüsünü dile getiriyor. Uğurlu’nun yazdığı iki şehirden Kahramanmaraş ve Hatay bu depremde yerle bir oldu. Bu iki şehirle ilgili kaleme alınan kitaplar bu yüzden ayrıca kıymetli. Sakarya’yı ise Uğurlu çifti depremden sonra gidip gezip kaleme alma fırsatı bulmuş. “Kısa sürede kendini toparladı Sakarya, inşallah Kahramanmaraş ve Hatay da kısa sürede ayağa kalkar” diyor Hilal Uğurlu.

ŞEHİRLER KENDİLERİNİ YAZDIRDI

Divan edebiyatında özellikle 16. yüzyılda şehirlerin güzelliklerini öne çıkararak yazılan şehrengizleri günümüz okurları için yeniden kaleme alan Kamil Uğurlu yedi şehrin de kendisini yazdırdığını dile getiriyor. Kitapları hazırlarken en büyük destekçisi eşi olmuş. “52 yıldır evliyiz ve biz her yere birlikte gideriz. Suudi Arabistan’da 8 yıl görev yaptığım yıllar hariç 52 yıldır hiç ayrılmadık” diyen Kamil Uğurlu gezilerde de kitapların hazırlanma aşamasında da eşinin büyük desteğini gördüğünü söylüyor.

İstanbul, Mersin Anamur ve Konya arasında bir hayat süren çiftin şehirleri yazma serüvenleri Karaman ile başlamış. İlk önce bir kültür dergisi için yazılar kaleme alan Kamil Uğurlu daha sonra Karaman’a gidip gelmeye, yazdıkça daha fazla araştırmaya başlamış. “Çocukluk ve ilk gençliğim Karaman’da geçmişti. Bu yüzden vefa olarak ilk önce burayı yazmak istedim. Yazılar ilgi görünce de kitaplaştırdım” diyen Uğurlu’nun şehirle kurduğu duygusal bağ o kadar güçlü olmuş ki yazılardan sonra Karaman’a belediye başkanı olarak gidip bir süre de hizmet verdiğini anlatıyor. Karaman’ın ardından da Konya kitabı çıkmış. Her iki kitap da kısa sürede büyük ilgi görmüş. “Bizim de şehrimizi yazın” teklifleri almaya başlamış.

YENİ TEKLİFLER ALDIK

Tam o yıllarda da oğulları üniversiteyi okumak için Eskişehir’e gitmiş. Böylece yeni istikametleri bu defa Eskişehir olmuş. Oğullarının öğrencilik yıllarında Eskişehir’de keşif gezilerine başlamışlar. Bu süreçte şehrin kültürel ve tarihi kimliğiyle daha yakından bağ kurmuşlar. “Her gittiğimiz şehirde mutlaka bir mihmandarımız da olur” diyen Kamil Uğurlu bir şehri yazmadan önce şehirle ilgili çıkan bütün kitapları ve yazıları dikkatlice okuduklarını dile getiriyor. “Yazılacak şehirle ilgili bir yıl boyu kaynak taraması yapıyoruz. O şehirle ilgili çıkmış tüm yazıları okur ve notlarımızı alırız. Ardından da notlarımızı eşimle bir araya getiririz. Sonra bu bilgiler ışığında şehri keşfe çıkarız. Görüşmeler, ziyaretler sırasında da yeni bilgilere ulaşırız” diye şehrengiz kitaplarının yazılış aşaması hakkında bilgi veriyor Uğurlu. “Bir şehri yazmak için en az altı ay gider gelir o şehrin ruhuyla ünsiyet kurarız” diyen Uğurlu çifti yöresel yemekleri tadarak, yaşayan gelenekleri tespit ederek, evlere misafir giderek, sohbet halkalarına katılarak o şehrin ruhuna nüfuz etmeye çalışıyorlar. Kamil Uğurlu özellikle aile ortamlarına dahil olma konusunda eşinin büyük desteğini gördüğünü sözlerine ekliyor. Hilal hanım da iyi bir gözlemci. “Fotoğraf çekmek, turistik bir ziyaret yapar gibi o şehri gezmeyiz. O şehirle münasebet kurmak önceliğimiz. Defalarca gidip geliriz. Her gittiğimizde birkaç hafta kalır, yeni dostluklar kurarız. Sohbetler bu samimiyet ve güven üzerinden ilerler” diyerek yazdıkları her şehirde unutulmaz dostlukların da oluştuğunun altını çiziyorlar. Özellikle yörenin ileri gelenlerinden büyük destek gördüklerini de sözlerine ekliyorlar. Kamil Uğurlu örnek olarak Kahramanmaraş’ı yazarken depremde kaybettiğimiz Yaşar Alparslan’ı veriyor. Araştırmacı yazar Yaşar Alpaslan’ın bölge hakkındaki engin bilgisinden ve kütüphanesinden faydalandığını ve pek çok kaynağa ulaşmada büyük desteğini gördüğünü söylüyor hüzünle. “Depremde pek çok dostumuzu kaybettik maalesef” diyor Hilal

hanım da.

ÖNCE O ŞEHİRDE KAYBOLMAK GEREKİYOR

Uğurlu çiftine göre bir şehri yazmak için öncelikle o şehrin sokaklarında kaybolmak gerekiyor. Şehrin insanıyla, kültürüyle kendine teslim olana kapılarını açtığına defalarca şahit olmuş Uğurlu çifti. Yazılan, anlatılan her bilginin, her hikayenin arkasında yeni bir bilgiye ulaşmak için onlar da büyük çaba harcamışlar. “Mesela Hatay’a gittiğimizde Habibi Neccar Camii’sinden herkes bahsediyordu. Bu caminin avlusundaki güneş saatinin çok yakın bir zamana kadar kullanıldığını öğrendik. “ diyor Kamil Uğurlu. Eşi Hilal Uğurlu ise geyiklerin sütünden elde ettiği bir şifa taşıyla gelen hastaları tedavi eden Senem Nineyi unutamamış. Hatay yöresindeki 100 yaşına merdiven dayamış Senem Nineyi, Hilal Uğurlu şöyle anlatıyor hikayesini: “Yörede pek çok sohbette Senem Nine’nin hikayesini dinledik. Biz de merak edip yaşadığı yere gittik. Senem Ninenin elinde bir kalıp sabun büyüklüğünde taş gibi sert bir şey vardı. Bu taşı gelen hastaların ağrıyan yerlerine dua okuyup, sürüyor ve hastalar iyileştiğini söylüyordu. Elindeki şeyin ne olduğunu sordum. Yıllar önce bölgeye gelen ceylanlardan birinin sütünü sağmış ve bu süt kapta yıllarca bir köşede bekleyince taşlaşmış. Bu taşlaşmış sütü daha sonra şifa için kullanmaya başlamış. O yörede ceylanlar ise hala biliniyordu hatta bir iş adamı ceylan çiftliği kurmuştu. Bizi bu çiftliğe davet ettiler. Ceylan eti ikram ettiler.Hiç unutamadığım bir gündü.”

Hatay’da ipekböcekçiliğin de Bursa’dan farklı yapıldığını araştırma sırasında keşfetmişler. “İpek elde edilirken kozalar kaynar suya atılır. Hatay yöresinde ise kozaların içinde tırtılların çıkması için bir delik açılır. Tırtıllar suya atılmaz” diye anlatıyor farkı Kamil Uğurlu.

KİMSEYE VERİLMİŞ SÖZÜMÜZ YOK

Kamil Uğurlu şehirlerle ilgili Kahramanmaraş’ı yazarken pek çok uyarı aldıklarını söylüyor. “Bu kadar çok şair ve yazarın yetiştiği bir şehri yazmaktan korkmuyor musunuz? Bu şehri yazan çok yazar var denildi bize ama alnımızın akıyla bu işin içinden de çıktık” diyerek anlatıyor o süreci Uğurlu. Çift, yörenin ileri gelenlerinden ise her zaman olumlu teşvikler almışlar. “Maraş’ta Mado’nun sahipleri, Sakarya’da Sasko ve Genel Müdürü İlyas Demirci ve yazar Fahri Tuna, Kırgızistan’da Kırgızistan devleti yetkilileri, Eskişehir’de Zakir Ençevik bize yol gösterdi. Hatay’da Gıda Mühendisi dostumuz Ünal Kahraman ve Hatay Vakfı yanımızda oldu, elimizden tuttular “ diyen Uğurlu, yine Hatay’da tanıştıkları Has Turizmin sahiplerinden de güzel dostluklar kurmuşlar. Has Turizm ülkemizden hacca karayoluyla yolcu taşıyan ilk firma. O otobüsler de dahil geçmiş dönemdeki otobüslerden Hatay’da Has Turizm bir müze kurmuş. “Bu müzeyi çok beğendik” diyen kamil Uğurlu, şehirlerin geçmişte olduğu gibi bugün de sahipleri olduğunun altını çiziyor ve ekliyor: “ O şehirlerin kültürlerini, kimliklerini öne çıkarmak için şehrin ileri gelenleri tüm güçleriyle çalışıyorlar.Kendi şehirlerine yatırım yapıyorlar. Bundan çok etkilendik.Bu şehirlerin depremden sonra ayağa kalkmasında da en çok onların çaba göstereceğine inanıyorum.”

Kitapları yazarken de genel bilgilerin dışında okuru o şehirle ilgili farklı bir yolculuğa çıkardıklarını dile getiren Kamil Uğurlu sözlerine şöyle devam ediyor: “Mesela Maraş’a giden Mado’da dondurma yer, Bakırcılar Çarşısı’na gider orada alışveriş yapar. Ama burada Yeşilgöz diye bir mesire yeri var, Kahramanmaraş’a gidenlerin mutlaka görmesi gerekir. Yine Hatay’ta pek çok görülmesi gereken yer var. Buraları anlatmaya çalıştık. Ama maalesef bu anlattıklarımızın çoğu depremden sonra sadece kitaplarda kaldı.Bu acıyı taa yüreğimizde hissettik.”

11 CANIMIZI KAYBETTİK

Hatay Şehrengizi kitabı çıktıktan birkaç hafta sonra deprem olması ise Uğurlu çiftini çok fazla etkilemiş. “Biz Hatay Şehrengizi hazırlamak için bu bölgede uzun süre çalıştık. Bundan iki ay önce yine Hatay’daydık. Şimdi ise televizyonda gördüğümüz o yıkıntılar içindeyiz adeta. Psikolojimizi bozdu. O ünlü Uzun Çarşı’nın artık yok olduğunu biz gönlümüze sığdıramadık, ikna olamadık” diyor Kamil Uğurlu. Şehirde mihmandarlık yapan 11 canın enkaz altında kaldığını dile getiriyor hüzünle.

TOKİ SAĞLAM ZEMİNLERE YAPILDI

Mimar Kamil Uğurlu şehirlerin kısa sürede ayağa kalkacağını ancak tekrar böyle bir felaketin yaşanmaması için de yeni yerleşim yerlerinin iyi seçilmesi gerektiğinin altını önemle çiziyor. Örnek olarak da Marmara depreminde yerle bir olan şehirler için TOKİ’nin şehrin dışında yaptığı yeni yerleşim alanlarını gösteriyor. “Bugün Sakarya’da tüm uyarılara rağmen eski alanlara yeni binaların yapıldığını görüyoruz. Olası bir depremde yine en büyük zararı onlar görecektir” diyen Uğurlu aynı hatanın deprem bölgesinde yaşanmaması gerektiğini söylüyor. Depremde 11 ilde de TOKİ evlerin zarar görmemesini ise Uğurlu, sıkı denetim sistemi ve seçilen zeminlerin sağlamlığıyla açıklıyor.

#Deprem
#Hatay
#Kahramanmaraş
#Şehrengiz
#Kamil Uğurlu
#Hilal Uğurlu
1 yıl önce