Avusturya’da yaşayan “Ve: Blues” kitabının yazarı Ercüment Aytaç, “Dunya Brennt” ismiyle Almanca yayınlanan romanını şimdi “Dünya Yanıyor” ismiyle Türkçeye kazandırıyor. Kitapta Avusturya’da annesini arayan 12 yaşındaki Suriyeli Jamila ile ona yardım eden Avusturyalı Lisa ve Türk kızı Feride’nin gizemli hikâyesi var. Bunun sadece bir çeviri olmadığını vurgulayan yazar, Türkçe haliyle kitabın epeyce değişikliğe uğrayıp genişlediğini söylüyor. Ülkemizi ziyarete gelen Aytaç’la yeni kitabı ve Türkiye ile Avusturya arasındaki yayıncılığı konuştuk. Sanal dünyada yaşayan insanların artık roman gibi uzun metinleri okumadığını söyleyen Aytaç, Türkiye’nin çok daha renkli bir edebiyat dünyası olduğunu belirtti.
Avusturya’da da Suriyeliler var, evet. Birkaç göçmen kampında bulunduğum için onlarla hâlâ arkadaşlığımız devam ediyor. Suriye’den göç edenlerin hikâyelerini, trajedilerini çok yakından görme ve öğrenme şansına sahip oldum. Bütün bu deneyimler romana yansıdı.
Roman kafamda canlandığında ana dilleri Almanca karakterler vardı. Dolayısıyla olaylar Almanca gelişti. Birileri Türkçeye çevirip bana gönderdiğinde, hiç hoşuma gitmedi. Hatta romanı anlamadıklarını düşündüm. Kendim çevirmeye başladığımda romandaki karakterler değişti ve onları tutamayacağımı anladım. O yüzden romanı baştan inşa ediyorum. Konusu değişmiyor elbette ama bazı tiplemeler, bazı insanlık halleri daha derinlikli hale geliyor. Bir romanı başka bir dile çevirirken genişlemesi edebiyat dünyasında pek görülen bir şey değil. Belki ilk olacak ama bunu denemek istiyorum.
İLK OKUYANLARDAN BİRİ ORHAN PAMUK
İlk romanım olduğu için hayatımda çok önemli bir yere sahip. Ve: Blues, Almanya’ya giden genç bir adam ve Amerikalı siyahi bir trompetçinin hayatından kesitler kapsıyor. Bu romanı basılmadan önce ilk okuyanlardan biri Orhan Pamuk’tu. Ertesi sabah erkenden beni arayıp, “Bütün gece romanınızı okudum, kıkır kıkır güldüm” demişti. Romanın insanları güldürme özelliği var, ama bence hüzünlü bir metin.
AVRUPA’DA YAYIN PİYASASI DURGUN
Avusturya çok küçük bir ülke ve yayın piyasasında tamamen yerleşmiş isimler var. Büyük yayınevlerinde o isimleri geçip ön plana çıkmak çok zor. Daha küçük yayınevleri de devletin desteğiyle ayakta kalabiliyor. Böyle bakılacak olursa Türkiye’nin çok renkli bir edebiyat dünyası var. İnsanların kitaba ilgisi de çok yüksek. Avusturya’da çok fazla kitap okunduğunu düşünmüyorum. Bilhassa sosyal medya döneminde insanlar artık kısa yazılar okuyor veya hiç okumuyor. Kitabevleri birer birer kapanıyor. Dolayısıyla Avrupa’da yayın piyasası oldukça durgun, ama Türkiye’de çok canlı.
Çift kutuplu köşe yazısı
İlk romanım çıktığında Cumhuriyet gazetesinin kitap ekinde röportajım yayınlanmıştı. Beni oradan tanıdılar ve düzenli olarak kültür yazısı yazmamı istediler. Bu arada Yeni Şafak camiası da romanı okumuş, onlar da benden yazı istedi. 1996-97 yılları arasında her iki gazeteye de yazı gönderiyordum. Bu aslında kutuplaşmadan da üretebilmenin mümkün olduğunu işaret eden bir dönem benim için. Fakat Cumhuriyet gazetesi Yeni Şafak’ta yazdığımı öğrenince, yazılarımı artık yayınlamaz oldu. Dolayısıyla bu çift kutuplu köşe yazısı serüvenim de bu şekilde bitmiş oldu.