|

Evrensel bir göç hikâyesi

Çinli bir göçmen olan ABD’li yazar Lisa Ko’nun ödüllü ilk romanı Terk Edenler Türkçede...Bir anne-oğul hikayesin etrafında şekillenen roman mültecilik, aidiyet, köken gibi kavramlar üzerinden bir öykü sunuyor. Sorularımızı yanıtlayan Lisa Ko, “Hem anne hem oğul bir ev ve aidiyet duygusu arıyorlar. Bu roman evrensel bir göç hikayesi” diyor.

Seray Şahinler Demir
00:04 - 15/04/2019 Pazartesi
Güncelleme: 17:32 - 13/04/2019 Cumartesi
Yeni Şafak
Lisa Ko
Lisa Ko
“Geçmişi bu kadar yakından hissetmek hoşuma gitti; yeni bir tarih yazabilmek de mümkündü.”

Lisa Ko’nun PEN/Bellwther ödülünü kazanan, 2017 Amerikan Ulusal Kitap Ödülü finalisti ve PEN/Hemingway Ödülü finalisti olan romanı Terk Edenler Türkçede… Çinli göçmen Polly ve oğlu Deming’in öyküsü anlatan roman, mültecilik, aidiyet, gibi kavramları eksenine alarak bugüne dair bir okuma… Romanının konusuna gelirsek… Polly, bir güzellik salonunda çalışan Polly bir gün işine gider fakat bir daha evine dönmez. Aslında gitmeyi bir süredir aklında koymuştur fakat ardında hiçbir iz bırakmadan aniden ortadan kaybolmuştur. On bir yaşındaki oğlu Deming ise cevaplanamayan sorularıyla şaşkın ve yalnız kalır. Sonunda iyi niyetli bir profesör çift tarafından evlat edinilen Deming, Bronx’tan küçük bir kasabaya taşınır. O artık Daniel Wilkinson’dır. Bundan sonraki soru yeni kimliğiyle bambaşka bir kişi mi olacak yoksa geçmişinin izleriyle mi? Çinli bir göçmen ailenin çocuğu olan ve beş yaşındayken öykü yazmaya başlayan Lise Ko, ilk romanı Terk Edenler’de aile, mültecilik, göç, fiziksel ve psikolojik mültecilik konularını edebiyatın gücüyle yeniden sorgulamaya açıyor. Anne-oğulun romanın başındaki sıcak öyküsü giderek grileşiyor. Bununla birlikte karakterler öykünün günce meselelerle okunmasına yeni bir yol açıyor. Lisa Ko ile bir haber üzerine eğildiği ve görünenin ötesindeki parçalanmış, cesur, sıradışı ve sıradan hayatları gözler önüne serdiği romanını konuştuk…

GÖÇMEN KADINLARDAN İLHAM ALDI

Roman, kişisel bir hikâye fakat bugün dünyanın en büyük meselelerinden kökler, göçmenlik, ırkçılık gibi sorunlara karşı bir pencere açıyor. Terk Edenler kimin öyküsü sizce? Neyi temsil ediyor?

Terk Edenler, ilk olarak Amerika Birleşik Devletleri’nde doğan çocuklarıyla ayrılmak zorunda kalan veya sınır dışı edilen belgesiz göçmen kadınların gerçek hayat öykülerinden ilham almıştır. Bu çocukların çoğunun Amerikan aileleri tarafından evlat edinilmesi ve annelerinin yaşadığı acılar beni Amerika’daki asimilasyon olgusunu düşünmeye itti. Asimilasyon ile birlikte göçmen politikalarının Amerika’nın evlat edindirme sistemi ve hapishane sisteminin nasıl kesiştiğini fark ettim. Bütün bu olgular birbirine hizmet etmekte. İşte Polly’nin ve Deming’in hikayesi evrensel bir göç hikayesi.

Çin’den New York’a göç eden Polly’nin öyküsü ve oğlunun bambaşka bir serüvene sahip öyküsü. Sıcak ve okuru düşünmeye sevk eden bir roman Terk Edenler... Bu hikâyeden nasıl ilham aldınız?

Ben de bir göçmen ailenin kızı olarak kendi hayat yolculuğumdan ilham aldım, beslendim. Polly inatçı, cesur ve maceracı; kimseyi tanımadığınız başka bir ülkeye kendi başınıza taşınmak büyük cesaret gerektiriyor. Her zaman, bir kız çocuğu daha sonra ise genç bir kadın olarak insanların üzerine getirdiği beklentilere, ne yapması ve ne yapmaması gerektiğine karşı direnç ortaya koymakta. Benzer şekilde, Deming de kendi istediği yaşamanın bir yolunu bulmalı ve sadece Polly ve Wilkinsons’un ondan ne istediğini yapmamalı. Aslında hem Polly hem de Deming bir ev ve aidiyet duygusu arıyorlar.

KAYIP HİSSİ YAŞIYOR

Yeni hayatlar, değişen isimler, bunların hayatlara etkisi fakat köklerin hep yerinde oluşu. Siz de bir göçmensiniz, bu hikâyenin sizdeki yeri ve etkisi nasıl oldu?

Sanırım birçok göçmen, ülkesinden başka bir ülke için ayrıldığından sürekli bir kayıp hissi ile yaşıyor. Bu kayıp sadece bir ülke değil. Ülkeyle birlikte akrabalar, dil, kültür ve kimlik dahil her şey kaybediliyor, geride kalıyor. Ebeveynlerim bu kayıp duygusunu gelir gelmez hissederken ben ABD’de doğduğum yani doğrudan göçmen olmadığım için bunu hissetmedim. Ancak birçok göçmen çocuğunda ailelerine karşı daha fazla sorumluluk duygusu olabileceğini düşünüyorum. Yani göçmen çocukları şunları söyleyebilir: Biz ailelerimizden farklı olarak Amerika’da doğduğumuz ve büyüdüğümüz için ayrıcalıklara sahiptik bu yüzden ebeveynlerimizin hayallerini gerçekleştirme ve göçlerini “haklı çıkarma” yönünde bir baskı hissediyoruz.

Son olarak göç, kimlik kavramlarının sanattaki yansımaları çok fazla. Sanatçılar bu konuda bir sorumluluk hissediyor ve eserlerinde bu konulara sıkça yer veriyor. Sizin bu konudaki görüşlerinizi merak ediyorum…

Sanatçılar ki yazarlar da dahil genellikle çalışmaları boyunca sıklıkla ilgilerini çeken belirli soruları keşfetmeye yönlendirilir. Bu yüzden, ben de dahil olmak üzere birçok sanatçının sanatını göç, kimlik ve asimilasyon gibi sosyal ve politik temaları araştırmak için bir araç olarak kullanması bana mantıklı geliyor.


#Lisa Ko
#Terk Edenler
5 yıl önce