İstanbul eylülün ilk haftası itibariyle sanatla hareketleniyor. Yeni müzeler, galeriler ve sergilerin açılış tarihleri belli oldu. İstanbul Bienali, Contemporary İstanbul gibi özel etkinlikler de sezona hızlı bir başlangıç yapacak. Sanat eleştirmeni Samed Karagöz’le yeni sezonun sergilerini, nelere dikkat kesileceğimizi konuştuk.
Edirne’nin ötesinden baktığımız zaman çağdaş sanat dünyasında Türkiye’nin, Türk sanatının belirgin bir pozisyonu yok maalesef. Çevremize baktığımızda özellikle Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesinde büyük bir hareketlilik var. Bu bölgeden çıkan sanatçıların özellikle Batı sanat çevrelerinde yakından takip edildiğini görüyorum. Türk sanatçılar söz konusu olduğunda tabi ki bazı sanatçılarımızın yurtdışında bilinirliği var. Örneğin son olarak Halil Altındere’nin Neverland isimli projesiyle Venedik Bienali’nde yer alması son derece önemliydi.
Bu sene eylül ayındaki etkinliklere, sergi açılışlarına nasıl yetişeceğimi tam olarak bilemiyorum. Uzun zamandır beklediğim Dolapdere’de açılacak olan ARTER son derece önemli bir eksikliği giderecek. Bu müze çağdaş sanat alanında oyunun kurallarını değiştireceğini düşünüyorum. Zaten müze daha açılmadan galerilerin yeni yerlerini müzenin yakınlarında açmalarından bunun etkisini şimdiden anlamak mümkün. Eskişehir Odunpazarı’ndan açılacak olan OMM (Odunpazarı Modern Müze) da beni heyecanlandırıyor. Sanatın özellikle çağdaş sanatın İstanbul dışında diğer şehirlerde de yaygınlaşması ve bilinirliği için önemli olacaktır. Bu edisyonunda çevre kirliliği temasıyla sanat severlerle buluşacak olan 16. İstanbul Bienali’ni mutlaka ziyaret edeceğim. Sanatın ticari boyutu da son derece önemli. Contemporary Istanbul (CI) bu alanda Türkiye’deki en ciddi ve önemli fuar diyebilirim. Fotogerçeklik alanında Türkiye’nin öncü isimlerimden Nur Koçak’ın şimdiye kadarki en kapsamlı sergisi Salt Beyoğlu ve Salt Galata’da açılacak, bu sergiyi de mutlaka göreceğim. Ayrıca Pilevneli Galeri’nin Mecidiyeköy ve Dolapdere sergileri de önemli.
BİENAL VE CONTEMPORARY INSTAGRAMLANACAK
Sanatın pek gündemde olmadığı bir ülkede yaşıyoruz. O yüzden sanat konuşulsun da nasıl konuşulursa konuşulsun noktasındayım. Bazı sergilerin daha çok konuşulacağını düşünüyorum mesela Ekim ayında Sakıp Sabancı Müzesi’nde açılacak olan Avni Lifij sergisi ve İstanbul Modern’de açılacak Canan Tolon sergisi ve Salt’ta açılacak Nur Koçak sergisi bolca konuşulacaktır. En çok instagramalacak olan ise Contemporary Istanbul ve İstanbul Bienali olabilir.
Çok fazla var. Tek bir mekan, galeri ve/veya sanatçıyı takip etmek asla yeterli olmaz. Bu sinemayla ilgilenip sadece tek bir yönetmenin filmlerini takip etmek gibidir. Ama kısa bir liste verecek olursam şunları sayabilirim. İstanbul Modern, Pera Müzesi, Sakıp Sabancı Müzesi, Salt, Pilevneli, Galeri Nev İstanbul, The Pill, Mixer, Anna Laudel, Galerist, Zilberman Gallery, Akbank Sanat.
YENİLİKTEN ÇEKİNMEMEK GEREKİYOR
İnternetin ilk yaygınlaştığı dönemleri hatırlarsak daha çok konuştuğumuz konu şuydu: Baskı bitecek. Artık metinleri online veya bir ekrandan okuyacağız. Bu konuda benim yaklaşımım net. Her ne kadar bir nesne olarak kitabı çok sevsem de e-kitaba karşı değilim. Hepimizi akıllı telefonlar kullanıyoruz. Elimizdeki küçükcük ekrandan bir şey okuyoruz. Bu röportajı da daha çok insan online olarak okuyacak matbu değil. Ama internetin ilk çıkışıyla birlikte yaşanan tartışmalarda bir hususu atlamışız, atlanmış. Bugünün kültürüne baktığımızda eskiye nazaran iki husus dikkatimi çıkıyor. Bu erişim kolaylığı okuma ve yazmayı ciddi bir şekilde yaygınlaştırdı. Dedeler, ananaeler, babaanneler Facebook’ta, instagramda yorumlar yapıp, torunlarının paylaştığı haberleri okuyorlar. İkinci huşu ise korkulduğu gibi matbu eser bitmedi, azalmadı. Ama metin temelli olarak ilerleyen bilgi akışı artık video temelli bir hal aldı. Bugün dünyadaki internet kullanımının %15’ini Youtube, %14’ünü Netlix kullanıyor. Artık daha fazla izliyoruz. Esas üzerinde durulması gereken hususun bu olduğunu düşünüyorum. Tam da burada Kanadalı medya teorisyeni Marshall McLuhan’ın Gütenberg Galaksisi kitabına tekrar başvurmakta fayda var. Ayrıca bu yazarın eserlerinin çok az kısmının Türkçede olduğunu önemli bazı eserlerinin hâlâ çevirilmeyi beklediğini de hatırlatmakta fayda var.
“Modern hayat şartları ruh dünyamızı yok etmeye ve zihnimizi meşgul etmeye gayret eder. İletişimin kolaylaşması, seyahat sıklığı, gezme alışkanlığı düşüncelerimizi dağıtmaya sebep olur. Okumaya zaman bile bulamayız. Coşkulu ama bir o kadar da boş bir hayat yaşıyoruz.” Bu sözler Jules Payot’nun İrade Terbiyesi isimli kitabından. Kitabın yayımlanma tarihi 1895. Bugün konuştuklarımıza benzer şeyler o tarihte de konuşuluyormuş, yazılıyormuş. İnsanoğlu tekamül üzre olduğu için sürekli gelişiyor, geliştiriyor. Sadece bizde değil bütün dünyada sosyal medyanın bu kadar yaygınlaşmasıyla birlikte yeni bir dil oluştu. Emojiler, meme’ler bunun bir parçası. Bu gidişata müdahale etmek gereksiz. Dil böyle bir şeydir. Yaşar, gelişir. Gretchen McCulloch’un Because Internet (Çünkü İnternet) isimli kitabını burada anabiliriz yeni oluşan dille alakalı olarak. Teknolojini gelişmesi hafıza kültürüne yardımcı oluyor. Günümüzde yaşanan bazı olayları internet sayesinde, bu yeni gelişen teknolojiler sayesinde biliyoruz, haberdar oluyoruz. Aynı şekilde özellikle 20. yüzyıl için birçok kaynağı, belgeyi bu yeni teknolojiler erişilir kılıyor.
Yenilikten çekinmemek gerekiyor ama bu eskiye, dil ve hafızaya, sırtımızı çevirmemiz gerektiği manası çıkmasın. İkisini birleştirerek yola devam etmek gerekiyor.
DOĞUYU BATI ÜZERİNDEN TANIYORUZ
Washington DC’de yer alan Middle East Institute’ün sanat galerisi Eylül ayında açılacak. Buradaki ilk sergiye eşlik eden bir de kitap yayımlandı. Arabcicity başlığını taşıyan kitap çağdaş Arap sanatına girişe yardımcı olabilecek önemli bir eser. Rose Issa ve Juliet Cestar editörlüğündeki bu kitap Türkçe’ye çevrilse iyi olur. Ayrıca sanatçı biyografileri ve incelemeleri konusunda Türkçe’de ciddi eksiklik var. Özellikle bizim için önemli olan bölgelerden sanatçıları maalesef ancak Batı üzerinden tanıyabiliyoruz. Birincil kaynaklara eğilmekte fayda var. Ayrıca geçtiğimiz günlerde vefat eden Kamal Boullata’nın Filistin sanatını ele alan kitabı da mutlaka Türkçe’de olmalı.