|

Fıtratınızın ayarlarıyla oynamayınız

İbn Manzur, Lisânû'l Arab'da; fıtratın, “yaratılış, yapı, karakter, tabiat, Peygamberlerin sünneti, kâlb-i selim, hilkat, tabiî eğilim” manâlarına geldiğini yazıyor. Klasik devirlerin bu tarifine karşılık, modern zamanlarda olup biten ise çoklukla fıtrat karşıtı. Türkiye'de de, “paradigmaya isyan” kıvamında hanidir pek çok vaka var ne yazık ki. Keyifsizce derledik...

Taceddin Ural
00:00 - 24/05/2009 Pazar
Güncelleme: 21:47 - 23/05/2009 Cumartesi
Yeni Şafak
Fıtratınızın ayarlarıyla oynamayınız
Fıtratınızın ayarlarıyla oynamayınız

Eğer, Çankaya Köşkü'nün önünde soyunursanız, şüphesiz ki “ilgi çekersiniz”. Bundan 11 yıl önce, mağduriyet eksenli hikâyesini dillendiren bir kadın bunu denemiş ve tabiî ki ilgi çekmişti. Psikolojide, bazı insanların kendine ve çevresine zarar verme pahasına ilgi çekme patolojisinin olduğunu dillendiriyor uzmanlar. Bir başka deyişle, “feraseti kötü yola düşmüş”ler çıkıyor zaman zaman ortaya ve “Fıtrat”a, “Adetullah”a, “dünyanın genel geçer makûl ve mantıklı kaideleri”ne aykırı işler yapabiliyor.

Son aykırılık, hep iyi hatırladığımız büyük oyuncu Münir Özkul'un, muhtemelen hep malum çıkıntılığıyla hatırlayacağımız kızı Güner Özkul'a ait. Bir “sperm bankası”nda hesap açan Özkul, “nesebi gayri sahih” bir çocuğa hamile kaldı. Dediğine göre, çocuğunun “baba” hanesinde “Münir Özkul” yazacakmış. Travmaya bakar mısınız? “Baban kim?” “Dedem!” En azından kâğıt üstünde böyle. Ya, Münir Özkul'un hali? Sağlık sorunları nedeniyle olup bitenin farkında değil ama Münir Baba, “torununun babası olacak” carî hukuk karşısında. Bu vadide Güner Özkul yalnız da değil. İki kumpanyacı mukallit kadından Leyla Bilginel bu işi yaptı, Almula Merter ise sperm bankası mudîsi olacağını ilan etti.


SÜLEYMANİYE COLLEGE DE FRANCE OLSUN

Soy sop işleri üzerinden devam edelim “fıtratın ayalarıyla oynayanlar”a… Abdullah Cevdet. Meczubane fikri, “Bizim ırkımız bozuk, bu yüzden Macaristan'dan damızlık erkek getirelim” idi, malûm. Fakat, onun daha pekçok önerisi vardı. Dergisi İçtihad'da, 1912 yılında yayınladığı “Pek uyanık bir uyku” başlıklı yazıda bakın neler hayal etmişti: “Süleymaniye Medresesi yerine College de France, Fatih Medresesi yerine Ecole Politechnique açılacaktır. Mezheplerin söz sahipleri bir araya gelerek yeni bir mezheb kabul edilecektir. Kadınlar erkekten kaçmayacaklar, diledikleri gibi giyineceklerdir. Elifba-yi Osmanî atılarak yerine Lâtin harfleri kabul edilecektir. Avrupa kanun-u medenisi kabul edilecektir.” Taleplerinden bazılarının Devrim Kanunları ile örtüşmesine ise isteyen istediği yorumu getirebilir elbette.


DİYANET'TEN SORUMLU!!!

Adı Osman Nuri Çerman'dı. Bir büyük cüret ve işgüzarlıkla “Dinde Reform” hazırlama işine soyunmuştu. Tek partili dönemde de, çok partili dönemde de; İslâm'ı, ibadeti, camiyi neredeyse tüm bağlamından kopartmayı öngören tuhaf teklifleri dillendiren Çerman, ta 1970'lere kadar her yeni hükümete bir dosya halinde bunları gönderirdi de. Ona göre camilerimiz muntazam değildi, bunun için sıralar konulması gerekiyordu. Sonra, temizliğine riayet edildikten sonra neden ayakkabılarla camilere girilmesindi ki? Estetik ve heyecan eksiği de vardı ibadetlerin. O halde şöyle münasibinden bir org konamaz mıydı mihrabın yanına? Asrî ilâhiler ile çağdaş enstrümantal parçalar bestelenebilirdi. Çerman'ın bir önerisi ise vaaz ve hutbeleri filozofların vermesiydi... Sosyalleşmede geri kaldığını düşündüğü camilerin Halkevleri tarafndan yönetilmesini isteyen O.N. ile aynı familyadan ressam Çallı İbrahim de, Sultanahmet'in resim galerisi yapılmasını istiyor, ancak ışık sorunu olduğu için kubbelerinin bir bölümünün yıkılması gerektiğini söylüyordu. Din gibi, ibadethane gibi “aşkın” konularda “ilginç” bir diğer tip ise Necla Çarpan olmuştu. O da, Atatürk'ün “öte taraftan” kendisine yeni bir Nutuk yazdırdığını, İslâm'da reformlar istediğini filan yazmıştı, “Öte Âlemden Atatürk Sesleniyor Bize” isimli kitabında. İlgi çekti mi? Mümkündür, zira dönemin Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'e kadar çıkabilmiş, onun desteğiyle deli saçması kitabından devlete binlerce nüsha satmıştı.


Aileleri nasıl uyarırsın!

Hâbil ve Kâbil'den bu yana cinayet, insanoğlunun bildiği bir şey. Her şeyde olduğu gibi bunun da çeşitleri var. “Babasına kızdım, çocuğunu ondan parçalayıp sobada yaktım”, “beni sevgilimle gördüğü için oğlumu kireç kuyusuna attım” gibileri galiz olanlardan. Elektrikli testere ne işe yarar? Ağaç, sunta, kontrplak kesmeye. Oysa Münevver Karabulut hikayesinde “sırf kafa kesmek için” satın alınmış bir elektrikli testereden bahsediliyor. “Dünyanın genel geçer makûl ve mantıklı kaideleri”ne aykırılıksa işte bu. Birinin yürürken ayağı tökezlese ve o esnada etrafta varsa bir normal insan, o kişiyi “Aman dikkâtli ol!” diye uyarır. Lâkin, başı kesilerek öldürülme gibi fevkaladenin fevkinde bir cinayete kurban giden Münevver'in ardından İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, “Aileler çocuklarını kontrol etsin, eve geliş gidiş saatlerine dikkât etsin” dediği için, başta “Çağdaş Yaşam Polisi” Ayşe Arman olmak üzere pek çok çevreden büyük tepki gördü. Nasıl, “normal”e ne kadar da aykırı değil mi?


Bursalı, Zeki Müren heykelini istememişti

Medya lincinden çekinmeyen kimi uzmanlar, “medya eşcinselliği özendiriyor” demede. Son günlerde Ertuğrul Günay, Zeki Müren, Bülent Ersoy, Ali Bulaç ve eşcinsel hakem sarmalında yaşananlar, bu tezin çok da haksız olmadığını düşündürüyor. Müren ve Ersoy fenomenlerine dair, halkın yüzde 99'unun paylaştığı kanaâti dillendirdi diye eski solcu olmasına bile bakmadan bir taarruz başlattı medyanın bir bölümü Günay'a. Bakanınkine benzer şeyleri söylediği için, daha önceleri sık sık “hoşgörülü” diye alkış tuttukları Ali Bulaç'ı da yerden yere vurdular. Sahne tam, “taşlar bağlı” kıvamındaydı. Dünyanın “normal”i malûm, iki farklı cins üzerine kurulu. Ama birileri “anomali”de ısrarcı. Üstelik bu ısrarda, şirret bir üslup kullanılıyor. Makûlü bu kadar zorlamak da neyin nesi? “Feminen erkek” garabetinin en kült ve kitch örneği olmuş Zeki Müren'i yıllarca “yılın erkek sanatçısı” seçmekten murad neydi acaba? (Meraklısına: Bir Bursa'lı olarak biliyorum ki, Zeki Müren'in heykelini dikmek isteyen bir metropol belediyesi Bursalıların tepkisi üzerine bundan geri adım atmıştı yıllar önce.) Tersinden, Bülent Ersoy'u “yılın kadın sanatçısı” seçmek? Keza, 72 milyonluk ülkenin en büyük gazetelerinde manşet ve manşet civarını bir kaç gün “eşcinsel hakem sorunu”na ayırmak da, hangi toplumsal talebe tekabül ediyor?



15 yıl önce