|

Her Ramazan başka güzel

04:00 - 15/04/2023 Cumartesi
Güncelleme: 04:56 - 15/04/2023 Cumartesi
Yeni Şafak
Arşiv.
Arşiv.
Gülçin Durman

Besmeleyle çıktım yola

Selam verdim sağa sola

Benim mürüvvetli efendim!

Devletiniz daim ola

Çocukluğumun ramazanları, uzun yaz günlerine tesadüf etti. Sabahtan Kur’an kursunda olurduk. Güzelim Beylerbeyi Hamid-i Evvel Camii denizin kenarında olduğu için dalgaların şıpırtıları arasında ezberlerimizi yapardık. Hocalara görünmeden serin şadırvanla iskele arasında koşturup durur; eğlenmek için en küçük fırsatı bile kaçırmazdık. Kur’an kursumuz öğle ezanından sonra biter biz de evlere dağılırdık. Mevsim yaz, günün de en sıcak anları. Büyükler ne kadar yapmayın etmeyin deseler de, üstümüzü başımızı çıkarıp yeniden sokağa atardık kendimizi. Sıcakmış, oruçmuşuz hiçbir şey umrumuzda olmazdı.

Boş arsalarda, bahçelerde türlü türlü oyunlar kurar, yorgunluk nedir bilmezdik. Biz Çamlıca Caddesi cocukları için ramazan gününün en önemli olayı, ezan okunmasından önceki o eşsiz bir iki dakikalık zaman dilimiydi. Yani minarelerde kandillerin yandığı vakit. Caddenin Hamid-i Evvel Camisinin minarelerini gören köşesinde sanki birazdan yarışacak koşucular gibi sıralanır ve minareleri gözlemeye başlardık. Hepimizin arzusu kandili gören ilk kişi olmak sonra da “Yandı! Yandı!” diye bağıra çağıra evlerimize doğru koşabilmekti. Tabii bütün çocukları arkamızda bırakarak. Bir nevi şampiyonluk olarak gördüğümüz bu işi, her akşam tekrar ederdik. İçimizde bu işin uzmanı Bıdık’tı. Sıtmagörmemiş sesiyle Bıdık, bütün caddeye iftar vaktine girdiğimizi ilan ederdi. O ilk “Yandı!” çığlığından sonra bütün cadde çocuk sesleri ve bağrışlarıyla dolardı. Çocukluğumun ramazanları işti böyle minik, eğlenceli hatıralarla dolu.

ESKİ İSTANBUL’DA RAMAZAN BAŞKA GÜZEL

Ancak itiraf etmeliyim ki Balıkhane Nazırı Ali Rıza Bey’in , “İstanbul’da Ramazan Mevsimi” kitabında anlattığı ramazan günleri yanında benimkiler o kadar sıradan ve o kadar basit ki…

Mütareke dönemi ve Cumhuriyetin ilk yıllarında çeşitli gazete ve mecmualarda eski İstanbul hakkında yazılar yazan Ali Rıza Bey uzun yıllar Balıkhane’de görev yaptığı için Balıkhane Nazırı olarak tanınmış. Bilindiği üzere Balıkhane, Osmanlı Devleti’nde saraya balık temin etmek amacıyla Bostancı Ocağı’na bağlı olarak kurulmuş. Balıkhane Ocağı, Topkapı Sarayı’nın Marmara’ya bakan kesiminde, Otluk Kapısı ile Ahırkapı arasındaki Balıkhane Kapısı yakınında bulunuyordu. Balıkhane 1910’lu yıllarda bugünkü Ticaret Üniversitesi ile Unkapanı Köprüsü arasına taşınmış ve Dersaadet Balıkhanesi ismini almış. Bugünkü anlamda balıkhane ise 1920’li yıllarda düzenlenmiş. Balıkhane Nazırı Ali Rıza Bey’in (1842-1928) babası debbağ esnafından Mehmet Ağa annesi ise Sultan II.Mahmud’un kızları Atiye ile Hatice Sultanların başkalfası imiş.

Ali Rıza Bey yazı hayatında önceleri Tarih Encümeni azalarından Mehmet Galip bey ile birlikte yer almış. 1919’dan 1921’e kadar süren bu dönemin ardından tek başına yazılar yayınlamış. Bu makaleler, İstanbul’un tarihini, kültürünü araştıranlar için zengin bir kaynaktır.

Son dönem makalelerini ise 1 Kasım 1923 tarihinden itibaren “ On üçüncü Asr-ı Hicri’de İstanbul Hayatı” başlığı altında Milli Mecmua’da yazmaya başlamış. Bu yazı dizisine başlarken kendisini de şöyle tarif etmiş:

“ Hayatının son demlerine yaklaşmış olan ihtiyarlardan olduğum ve geçirdiğim zamanlara ait Âdât ve ananât-ı milliyemizi ahlafa nakil ve hikaye etmekte bir zevk-i manevi duyduğum cihetle “On üçüncü Asr-ı Hicri’de İstanbul Hayatı” namı ile şimdiye değin kısım kısım, birtakım şeyler yazmıştım. Bu kere de memleketimizin hayat-ı içtimayisine taalluku itibariyle İstanbul’da…” diyerek yeni yazı macerasına girişini anlatmış.

Bir eski zaman üstadı ve titiz bir tarihçi olan Balıkhane Nazırı Ali Rıza Bey, İstanbul konulu yazılarına Meşrutiyetin ilanından sonra , altmış yaşını geçmiş iken başlamış.

Taha Toros, Ali Rıza Bey’i içine dönük, kalabalık yerlere girmeyen, münzevi yaşayan bir emekli olarak tarif ediyor, kitabın girişindeki yazısında. İbnülemin Mahmut Kemal beyin konağındaki musiki, tarih ve edebiyat sohbetlerinde biraraya geldiklerini belirten Taha Toros, Balıkhane Nazırı Ali Rıza Bey’in ömrünün son yıllarını üzüntü içinde geçirdiğini söylüyor.Oğlu, kızı ve torununun arka arkaya gelen vefatlarının ardından o da fazla yaşamamış. Bazı kaynaklarda Eğrikapı karşısındaki Tokmaktepe Kabristanı’na defnedildiği yazılsa da, günümüzde kabrinin nerede olduğu bilinmiyor.

MERAKLISI İÇİN BİR NOT

Keşke birileri ön ayak olsa da kandil uçurtmaları yeniden hayatımıza girse…

ANLATIMLAR ÇOK CANLI

İstanbul’da Ramazan Mevsimi Balıkhane Nazırı Ali Rıza Bey Kitabevi Yayınları 1998 117 sayfa

Kitaba gelirsek…

Prof. Dr. Ali Şükrü Çoruk tarafından hazırlanan “İstanbul’da Ramazan Mevsimi”, 1998 yılında Kitabevi yayınevi tarafından basılmış. Balıkhane Nazırı Ali Rıza Bey’in “On üçüncü Asr-ı Hicri’de İstanbul Hayatı” başlıklı yazılarının “Ramazan Adetleri” kısmını içeren kitap 117 sayfa. Giriş kısmında, araştırmacı yazar Taha Toros ile kitabı hazırlayan Ali Şükrü Çoruk’un yazılarına yer verilmiş. “İstanbul Ramazan Mevsimi” kitabının ilk bölümünde asıl metin, ikinci bölümde ise metnin günümüz Türkçesiyle düzenlenmiş hali yer alıyor. Son sayfalarda bulunan albüm bölümünde ise yazarın fotoğrafıyla, ramazan kültürüne dair resim ve gravürler eklenmiş.

Hem eski tarihli bir metin olmasından, hem de yazarın uzun yıllar devlet hizmetinde bulunmasından dolayı, kitabın dilinin sıkıcı ve ağır olacağını düşünmüş ve okurken zorlanacağımı sanmıştım. Ancak hiç de öyle olmadı. Neredeyse bir solukta okudum bitirdim kitabı. Anlatımlar öylesine canlı, hikayeler öylesine ilginçti ki ; neredeyse anlatılan mekanların, sokakların içinde buluverdim kendimi.O zamanların seslerini, renklerini hatta kokularını bile hissettim, neredeyse. Ali Rıza Bey’in hikayelere yer vermiş olması kitabını daha okunur kılmış. Bu hikayeler arasında en çarpıcı bulduklarım: Şeyhülislamın kıskanç karısının intikamı ile saray imamı cennet filizi Abdülkerim Efendi ile sarayın müezzinbaşı İsmail Dede Efendi arasındaki soğukluk hikayeleri oldu. Ramazan günlerinde kapıları herkese açık olan paşaların dillere destan sofraları, İstanbul kadınlarının ramazan ziyaretleri ile devlet dairelerinin ramazan mesaileri yine merakla okuduğum bölümlerdi. Kitabın içinde keşke şimdi de olsaydı dediklerim de oldu. Mesela Beyazıt ve Fatih camilerinin avlularıyla Sultanahmet Meydanı’nda açılan sergilerle, gökyüzünde süzülen kandil uçurtmalarını seyretmeyi gerçekten isterdim.

Hasılı kelam, “İstanbul’da Ramazan Mevsimi” ramazan ayının İstanbul’un ruh iklimi ile gündelik hayatına ne gibi etkiler bıraktığını anlatan önemli bir eser. Üstelik İstanbul üzerine yazan, çizenler içinde bulunmaz bir kaynak.

#Ramazan
#Kitap
#Prof. Dr. Ali Şükrü Çoruk
#İstanbul’da Ramazan Mevsimi
1 yıl önce