|

Huzur tarihi mekâna yakışır

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ölümsüz eseri “Huzur”u yeniden sahneye koyan yönetmen Nurullah Tuncer, Huzur’un İstanbul’un oyunu olduğunu ve ülkemizdeki tarihî mekânlarda oynanması gerektiğini belirtiyor. Tiyatronun kırmızı halılarla koltuklardan ibaret olmadığını ifade eden Tuncer, eski bir medrese avlusunda da bu oyunun sahnelenebileceğini, o çıplaklığın içinde Tanpınar’ın asıl sıcaklığı hissedeceğimizi söylüyor.

Yeni Şafak ve
04:00 - 16/10/2016 Pazar
Güncelleme: 19:15 - 15/10/2016 Cumartesi
Yeni Şafak

Ahmet Hamdi Tanpınar'ın “Huzur” romanı, 1998'de Kenan Işık tarafından tiyatroya uyarlanıp İstanbul Şehir Tiyatroları'nda sahnelenmişti. Aradan geçen uzun zamandan sonra İstanbul Devlet Tiyatroları'nda Nurullah Tuncer'in yeniden sahneye koyduğu “Huzur” Üsküdar Tekel Sahnesi'nde seyirciyle buluştu. Biz de Tuncer ile Tanpınar'ı, ölümsüz eseri Huzur'u ve yeni oyununu konuştuk.



Neredeyse 20 yıl sonra “Huzur” tekrar sahneye koymak nereden aklınıza geldi?


1997'de Kenan Işık Şehir Tiyatrolarında genel sanat yönetmeniyken ben de onun yardımcısıydım. 8 yıl birlikte çalıştık. O zaman Işık'ın yazıp yönettiği “Huzur” ve “Aşk Hastası” oyunlarının tasarımını ben yaptım. Daha sonraki yıllarda Kenan Ağabeyin geçirdiği malum kaza ve sonrasındaki gelişmeler hepimizi derinden üzdü. Çünkü onun hem Şehir hem Devlet tiyatrolarına büyük emeği geçmiştir. Bu emeklerini yad etmek, onu hatırlamak, yeniden ona olan sevgimizi göstermek için bu projeye başladık.



Bir romanı sahneye koymak zor olsa gerek?


Ben daha önce de ünlü Boşnak yazar Meşa Selimoviç'in “Derviş ve Ölüm” romanını sahneye koydum. O yüzden bu konuda tecrübeli sayılırım.



HUZUR YAPI TAŞIMIZ


Huzur'un sizin dünyanızdaki yeri desem?


Öncelikle şunu söyleyeyim: “Huzur”, Türk edebiyatının yapıtaşlarından biri. Bir dönemi ve bir ekolü simgelediği için de çok önemli. Tanpınar, sembolizmin en önemli temsilcilerinden biri. Aynı zamanda Güzel Sanatlar Akademisi'nde de bir dönem hocalık yaptığı için de gerek resimle gerekse estetikle çok yakından ilgili.



Sizin rejinizin ilk Huzur'dan farkı ne?


Kenan Ağabeyin yaptığı reji daha çok hikâye üzerinden kurulu. Daha ziyade romanın özüne dair bir kurgu.



Klasik bir sahneleme biçimi yani…


Evet. Benim yaptığım ise tam tersi. Daha çok estetik üzerinden bir kurgu yaptım ve bunu Tanpınar estetiği ile yeniden yorumladım. “Huzur”, bir günü anlatıyor. Sonra bir yıl geriye dönüyor. İç içe geçen sahneler var.



Çok katmanlı bir yapı.


Evet. Bunu en pratik biçimde nasıl anlatabilirim dedim ve resim geleneğinden geldiğim için sembolizm üzerinden bu oyunu aktarmayı düşündüm. Bunun en doğru yol olduğuna inandım ve romandaki bütün sembolleri seyirciyle paylaşmaya karar verdim. Bana kalırsa “Huzur”daki felsefi yapı ve katmanların görsel sanatlardaki dili resim.



Oyunun başında bu mesajı veriyorsunuz seyirciye…


Evet. Ekranda görülen resim, sembolizmin en önemli temsilcilerinden Arnold Böcklin'in “Ölüler Adası” resmi bir öteki dünya tasviri. Böcklin, 1901'de ölüyor, Tanpınar ise 1901'de doğuyor. Bu resimden çok etkilendiğini düşünüyorum.Çünkü ada fikri “Huzur”un temel motiflerinden biri. Bu anahtarın “Huzur”u çözmek için çok yerinde bir argüman olduğunu düşündüm. Romanda kayıp motifi de önemli. Bir ada ve kayıp motifiyle “Ölüler Adası” karşımıza çıkıyor.





RESİM VE MÜZİK ÇOK ÖNEMLİ


Müzik de çok önemli bir yerde romanda…


Benim yaptığım rejide drama dışında resim ve müzik en önemli ayak zaten. Hem klasik Türk müziği, hem Batı müziği. Romanda sıkça tekrarlanan “mahur beste” motifi var mesela. Diğer yandan Beethoven'ın 7. Senfoni'sine benzetilir romanın yapısı. Oyunda da bir ses korosu var, müzik toplayan bir dilenci var. Yine usta bir tanburî oyunda icra ediyor değerli eserlerimizi.



Oyundaki bu sembolizm herkes tarafından fark edilecek mi peki?


Çok sıradan izleyicileri bile içine alan, büyüleyici bir atmosferi olmakla birlikte üzerinden tartışılması gereken bir oyun olduğunu düşünüyorum. Bu iş, entelektüel boyutta da izlenmeli. Mesela 1935'li yıllarda dünya çok ilginç bir dönemden geçiyor. Bir aydınlanma, yeni bir insanın ne tip bir meziyetleri, davranış biçimleri olmasını gerektiğinin sorgulanmasının hareketlenmeleri var. İspanya'da, Almanya'da, İtalya'da savaşlar var bir yandan… Bizde de 1935 Muhsin Ertuğrul Hoca iki oyun sipariş ediyor: Necip Fazıl “Bir Adam Yaratmak”ı, Nazım Hikmet de “Kafatası”nı yazıyor. Bu iki oyunun teması aynı zamanda “Huzur”daki tema. Bu dönemdeki eserler, modernite ve emperyalizm karşısında nasıl durabileceğimize dair ilginç kapılar açıyor.



BAŞROLDE İSTANBUL VAR


İşin bir de Osmanlı tarafı var değil mi?


Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılmasıyla birlikte Türkiye Cumhuriyeti kuruluyor. Bunun getirdiği sancılarını “Huzur”da görebiliyoruz. Gelecek fikrinin nereden yeşereceği, geçmişten beslenmek, mazi ile olan bağlar vs… “Huzur”da olup bitenleri bugün de tartışıyoruz. Bugün de bizim meselelerimiz bunlar.



Ve romanın başrol oyuncularından biri İstanbul…


Evet. İstanbul Devlet Tiyatrosu, İstanbul'un tiyatrosu. Bu proje bir İstanbul projesi. Finalde Nuran, aynı zamanda oyunun mottosu olan şu sözleri söylüyor: “Biz birbirimizi mi, musikiyi mi yoksa İstanbul'u mu sevdik?” Bir İstanbul oyunu var mı? diye soranlara artık olumlu cevap verebiliriz. Evet, artık “Huzur” var. Bu oyun, ülkemizdeki tarihî mekânlarından oynanmalı. Mesela Sivas'ta bir medrese avlusunda, İstanbul'da bir sarayda, Mardin'de tarihî bir taş evin avlusunda… Bu bizi daha başka bir yere taşır. Tiyatro illaki kırmızı halıların koltukların olduğu bir yer değil… Tam tersine o çıplaklığın içinde Tanpınar'ın başka bir sıcaklığı var, bunu hissetmeliyiz. İşte o zaman bu işler, bu duvarları aşar.



Bundan sonraki projeleriniz arasında Tanpınar'a yer var mı?


Olmaz olur mu? Bundan sonra, Tanpınar'ın bir diğer romanı, “Mahur Beste”yi sahneye koymak istiyorum.



Oyun İstanbul'dan sonra nereleri gezecek?


Üsküp'e gideceğiz. Yahya Kemal'in memleketine… Tanpınar'ın hocası, üstadı Yahya Kemal. Bu yüzden bir anlamda ahde vefa için gidiyoruz Üsküp'e…



O gün çok mutlu oldum


Oyunun prömiyerine Kültür ve Turizm Bakanı Nabi Avcı teşrif etti. Ne hissettiniz?


O gün ben çok mutlu oldum: 32 yıldır tiyatrodayım. Zaman zaman devlet büyüklerinden tiyatroların sezon açılışına katılmaları bizi mutlu ediyor. Onlar gelmeyince kendimizi öksüz hissediyoruz. Sanat dünyası olarak biraz çocuk gibiyiz, biraz sevilmeye, biraz affedilmeye ihtiyacımız vardır.



Cevher çok, ama parlatmayı bilmiyoruz


“Huzur”, Türk tiyatrosunda bir modernleşmedir. Bu modernleşme fikrini milli kültürümüzden alacağız. Elimizde çok değerli eserler var Huzur gibi. Bunlar, modern Türk tiyatrosuyla buluşturulmalı. Bizde böyle cevherler çok. Ancak bunları parlatmayı bilmiyoruz galiba. Bir Shakespeare nasıl 600 yıldır bitmiyor, sürekli olarak oynanıyorsa, Tanpınar'ın Huzur'u da oynamalıdır. Kemal Tahir, Yaşar Kemal, Yunus Emre, Şeyh Galib, Köroğlu… bunların eserlerinin mutlaka tiyatromuzda modern yorumla ve en üst düzey estetikle ele alınıp sahneye aktarılmalıdır. Bizim milli kültür ve edebiyatımızın ürünlerinin en öncelikli yerde olması gerekiyor. Devlet tiyatroları bu sene Türk oyunlarıyla açacağız dediği zaman kıyametlerin kopmaması gerekiyor. Biz bundan gurur duymalıyız. Bu bir repertuvar tiyatrosudur, yerli oyunlarda vardır yabancı oyunlarda. Ben yerli oyunların ağırlıklı olması gerektiğine inanıyorum. Bütün dünya tiyatrolarında bu böyle zaten.



#Huzur
#Ahmet Hamdi Tanpınar
8 yıl önce