|

İbni Sina dünyada tıbbın kralıdır

İslam tarihinin en önemli tıp alimi olan İbn Sina’nın bilimsel görüşleri yerli ve yabancı 15 bilim adamı tarafından yeniden yorumlanarak kitaplaştırıldı. Kitabın editörü Prof. Dr. Kadircan Keskinbora, “İbni Sina dünyada tıp biliminin kralı kabul edilir” diyor.

Latife Beyza Turgut
00:00 - 28/11/2021 Pazar
Güncelleme: 21:43 - 26/11/2021 Cuma
Yeni Şafak
İbn Sina’yı resmeden bir İtalyan ressam vardır. Resim, 1593’te Roma’da basılmış olan Latince El Kanun Fı’t Tıp kitabının ilk sayfasına basılmıştır. 
​
İbn Sina’yı resmeden bir İtalyan ressam vardır. Resim, 1593’te Roma’da basılmış olan Latince El Kanun Fı’t Tıp kitabının ilk sayfasına basılmıştır. ​

İslam tarihinin en önemli alimlerinden biri olan ve günümüzde Avrupa başta olmak üzere pek çok ülkede eğitim müfredatına girerek birçok bilim insanını etkileyen İbn Sina’nın bilimsel görüşleri “Revisiting Ibn Sina’s (Avicenna) Heritage” kitabıyla yeniden yorumlandı. Prof. Dr. Kadircan Keskinbora editörlüğünde hazırlanan kitapta dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşayan 15 farklı akademisyen, İbn Sina’nın yüzyıllar önce kaleme aldığı tıp, astronomi, felsefe ve anatomi gibi alanlardaki bilimsel görüşlerine ışık tutuluyor. Prof. Keskinbora, üç bölümünü hazırladığı ve editörlüğünü üstlendiği çalışma ile ilgili, “Bir akademisyen olarak üzerime düşen bu görevi yerine getirmekten mutluyum” diyor.


- Bir tıp doktoru olarak hem göz hastalıklarında hem de tıp tarihi ve etiği alanında uzmanlığınız var. Tıp tarihi nereden çıktı?

Tıp tarihine olan ilgim her zaman vardı. O zamanlar İstanbul Tıp Fakültesi’nin hocası olan Aslan Terzioğlu’nun da teşviki ve ilgilenmesiyle beraber 2002 yılında başladığım “Tıp Tarihi ve Tıp Etiği” doktorasını da 2006 yılında tamamladım. 2006 yılından sonra iki doktoralı olarak mesleğimi sürdürmeye devam ettim.

YOLLARIMIZ HEP KESİŞTİ

- Tıp tarihi ve etiği alanındaki çalışmalarınızda İbn Sina ile yolunuz hep kesişmiş. Sizin için ne ifade ediyor?

İbn Sina’ya olan ilgim henüz tıp fakültesinde okurken başlamıştı. Hacettepe’den 1982 yılında mezun oldum, o sırada yazdığım bir makaleyi TUBİTAK Bilim ve Teknik dergisine vermiştim. Makale, fitoterapi ile ilgiliydi. Tıbbi bitkilerin bizim asıl, doğal eczanemiz olduğunu ifade eden ve içerisinde İbn Sina’dan alıntılar olan bir çalışmaydı. Yani resmi bir dergide ilk çıkan makalem de İbn Sina ile ilgiliydi. Dolayısıyla 1980’li yıllardan beridir İbn Sina ile olan ilişkimiz devam ediyor. Tüm dünya, çeşitli yerlerde ve çeşitli sebeplerde düzenlenen İbn Sina toplantılarına katılıyorum. İbn Sina’yı emin olun Avrupalılar bizden daha iyi tanıyor, biliyorlar. İbn Sina dendiğinde düğmelerimizi ilikliyoruz ama gerisi gelmiyor.


- İbn Sina’nın eserlerini tercüme etme fikri nasıl oluştu?

Bahçeşehir Üniversitesi’ne geçtiğim zaman bölümün kurucusu dekan hocamız Türker Kılıç’tı. 2013 yılında İbn Sina’nın meşhur “El Kanun Fi’t Tıp” kitabını 1000. yılı sebebiyle Almanya ile ortak olarak iki günlük bir sempozyum düzenledik. Bu sempozyum için Türker Hoca şunu önerdi: El Kanun Fi’t Tıp ile ilgili olduğu için beş ciltten birini Türkçeye tercüme etmeyi. Tabi ki bu çok ağır bir iş olacağını söyledim, onun yerine El Kanun Fi’t Tıp’ın küçük modeli olan “Kanun el-Sağir”i önerdim. Baktığınızda bu küçük modelde de 5 cildi görebiliyorsunuz. Konular ve anlatım sıralaması El Kanun Fi’t Tıp ile tıpatıp aynı. Süleymaniye kütüphanesinde el yazısı olarak daha iyi durumda olan nüshayı tercüme ettik ve sempozyuma katılanlara hediye ettik. Kitap, İbn Sina’ya yakışır biçimde 3 farklı dil beraber basıldı.


AKADEMİSYEN OLARAK ÜZERİME DÜŞENİ YAPTIM

- Türkçe kaynak olarak değil mi?

Evet, orjinal Arapça metni arkaya koyduk önde de tercümesi yer aldı. Bu kitabı basıp misafirlere verdikten sonra aslında büyük ama eksik bir iş yaptığımızı fark ettim ben. Nasıl eksik bir iş? İngiliz bir bilim adamına Türkçe kitap veriyoruz. Türkçe ve Arapça bilmiyorsa bu yalnızca kütüphane süsleyen bir kitap olarak kalıyor. O zaman bu eseri çağın bilim dilinde tercüme etmemiz gerekiyor. O zaman vaktimiz kısıtlı olduğu için detaylandıramadım ama ben o zaman yavaş yavaş İngilizceye tercüme edilmesiyle ilgili çalışmalara başladım. Böylece 2015 yılında 3 dil birlikte basıldı. Ardından Bahçeşehir Üniversitesi, İsviçre merkezli Peter Lang Yayınevi ile sözleşme imzalamıştı. Yayınevine hazırladığımız kitabı önerdim. Eser incelendi ve İngilizce-Arapça olarak basılmasına karar verildi.


- Avrupa’daki üniversitelerin çoğunda İbn Sina “Avicenna” olarak biliniyor ve okutuluyordu. Peki Kanun el-Sağir’in çevirisi yapılmamış mıydı?

Latinceye çevirisi çok yapıldı. 13. asırda defalarca hem El Kanun Fı’t Tıp hem de Eş-Şifâ kiabı da diğer risaleleri de Latinceye çevirildi. Günümüz İngilizcesine de çevirilenleri var ama tamamı değil. Ancak bölüm bölüm risale olarak çevirilen ve incelenen kısımları var.

Eş-Şifâ ve El Kanun Fı’t Tıp oldukça önemsenen iki büyük eseri. Bunlar dışında da çok eseri var. Sayısı 200’ü geçen, 230 ile 270 arasında çeşitli rakamlar var. Rakamın büyümesinin sebebi, risaleleri yani yazdığı küçük kitapçıkları da eser olarak sayılması. Örneğin, kmi araştırmacılar Eş-Şifâ’nın 32, kimisi 20 kitaptan oluştuğunu öne sürüyor. Şu ana kadar 157 tane eserin bilindiğini, listelendiğini biliyoruz. Biz de 158. eseri tercüme ederek, bu eserin hem Türkçe tercümeyle Türkiye’de hem de İngilizce tercüme ile tüm dünyada İbn Sina’nın bilinen bir eseri olarak paylaştık. Ben de üzerine düşen bir görevi yerine getirmiş bir akademisyen olarak mutluyum.

- Siz de kitapta 3 farklı bölümü kaleme aldınız. Bölümlerin konuları nedir?

Benim yazdığım üç bölüm de tıp ile ilgili. Birinci bölümde, “Avrupa’nın ve dünyanın öğretmeni” olarak İbn Sina’nın gerek felsefede gerek tıpta onun ne kadar etkin bir öğretmen olduğunu ortaya koydum. İkinci bölümde ise “Ortaçağ döneminde Avrupa tıp fakültelerinin müfredatında İbn Sina”yı anlattım. Son bölüm ise göz hastalıkları ile ilgili yani benim diğer branşım. Göz hastalıklarında İbn Sina’nın çok büyük bir hizmeti var, sahiden çok büyük bir “kehhal”. Retinanın bir ağ olduğunun farkında ve tıp literatürüne “tabakatül şebekiyye” kelimesini kazandıran da odur.


RÖNESANSIN VESİLESİ İSLAM ALİMLERİDİR

- İbn Sina’nı her alanda görüşlerine kıymet verilmiş öyleyse...

İbn Sina ölümünden sonra da kitaplarıyla ve fikirleriyle yaşamış ve taraftar bulmuştur. Hatta Avrupa’da “Avicennism” adıyla bir akım ortaya çıkıyor. “İbn Sina’nın dediğine göre”, şeklinde bir öncü girişleri var. Felsefede de bir ekol. Varoluş felsefesinin kurucularından birisidir. İbn Sina için Aristo’nun felsefesini savundu demek hakikaten çok büyük haksızlık olur. Aristo’dan ziyade Platon’un görüşleri ile Plotinos’un görüşlerini İslamize ederek ve İslam dünyasının da görüşlerini katarak çok daha evrensel, çok daha kabul görecek, Allah’ın var olduğunu ve var olması gerektiğini, Allah’ın zorunlu varlık olduğunu o kadar güzel anlatmış ki. Hristiyan dünyasının teologları bile kendi sistemlerini bu etkiden alıp, daha sonra “Bunun kökeninde Aristo vardı, Platon vardı” ile Aristo ve Platon’u İbn Sina’nın eserleri sayesinde uyanarak fark ediyorlar. “Rönesan” yeniden doğuş demek, dolayısıyla onların bu yeniden doğuşlarının vesilesi İbn Sina, Farabi, El-Kindî gibi büyük İslam alimleridir. Ama en fazla İbn Sina… Çünkü eserlerinin çokluğu, okunabilirliği ve anlaşılabilirliğinin yüksekliği ve bu eserlerin çok beğenildiği için hemen Latinceye çevrilmesi nedeniyledir. Matbaanın keşfinden hemen sonra Avrupa’da en çok basılan kitabı tahmin edebilirsiniz: İncil. İncil’den sonra en fazla basılan eser de El Kanun Fı’t Tıp’tır. Bu bilgiyi pek çok yabancı kaynakta görebilirsiniz.

TIBBIN KRALI İBN SİNA

  • “İbn Sina’yı resmeden bir İtalyan ressam vardır. Resim, 1593’te Roma’da basılmış olan Latince El Kanun Fı’t Tıp kitabının ilk sayfasına basılmıştır. Bu resim, “İbn Sina kimdir?”in cevabıdır. Resimde İbn Sina ortada, sağında Hipokrat, solunda Galen bulunur. Ortada bir elinde asa bir elinde küre ve başında taç ile kral olan İbn Sina’dır. Asa, otoriteyi küre ise dünyayı temsil eder. Otorite ve dünya İbn Sina’nın elindedir ve onun tahtı diğerlerinden daha yüksektir. Her birinin kucağında kendi kitapları vardır. Hipokrat’ın elinde ise kitaptan ziyade bir tas vardır çünkü “Corpus Hippocraticum” aslında onun yazdığı bir kitap değil ama ona atfedilir. Dolayısıyla hepsi alim ama onların başında taç değil, kendi kepleri var. Ama İbn Sina’nın başında bir taç var. Hristiyan bir ressam tarafından bir İslam alimine bu denli önem verilmesi, değerli bulunması hakikaten kendisinin ne kadar kıymetli olduğunu ve kendi kıymetini nasıl ispatladığını gösteriyor. Üstelik bu ispat yaşarken değil o öldükten sonra oluyor. Bu durum İbn Sina’nın eserlerinin ve fikirlerinin ne kadar üstün ve kaliteli olduğunu bir de bunları ne denli iyi anlattığını gösteriyor.”


TIBBIN VE TARİHİN ELMASI

-
”İbn Sina’nın Mirasının İzinde”de ise İbn Sina’nın çalışmaları uzman akademisyenler tarafından yeniden değerlendiriliyor...

“Revisiting Ibn Sina’s Heritage”, benim editörlüğümde tamamen İngilizce hazırlanmış bir kitap. İslam felsefesi ve ilahiyat alanında Prof. Dr. Mehmet Bayrakdar, Doç. Dr. Engin Erdem ve Doç. Dr. Ömer Faruk Erdoğan; bilim tarihi ve felsefesi alanında Prof. Dr. Esin Kahya, Prof. Dr. Yavuz Unat; müzik alanında Doç. Dr. Ferdi Koç ve Prof. Dr. Hakkı Turabi yer alıyor. Aynı zamanda yurtdışından da bir çok akademisyen bizimle çalıştı. Ömer Faruk Edoğan’ı kendi yazılarından tanıyordum, “Gazali’nin İbn Sina’ya karşı yaptığı haksızlık” konulu bir çalışmasıyla yer aldı. Engin Erdem Deizm; Dr. Glen M. Cooper, iyileşme tıbbı; Yavuz Unat, astronomluğu ve Ahmet Hakkı Turabi müzik teorisyenliği üzerinde durdu. Azerbaycan’dan Prof. Dr. Roida Rzayeva Oktay felsefik önemini anlattı. Esin Kahya Hocamız Galen ve İbn Sina arasındaki benzerlikleri kaleme alan bir yazı hazırladı.

Ferdi Koç, Cevâmiu’ İlmi’l-Mûsikâ eserini açıkladı. Prof. Dr. Dana Baran Hanım, İbn Sina’yı çalışmaları sebebiyle “Tıbbın ve tarihin elması” olarak değerlendirdi.

#İbn Sina
#Avicenna
#Kadircan Keskinbora
#İstanbul Tıp Fakültesi
#TUBİTAK Bilim ve Teknik dergisi
#Bahçeşehir Üniversitesi
#El Kanun Fı’t Tıp
#İbni Sina
2 yıl önce