|

İşgalin suç ortağı mimarlar

Adli mimarlığın kurucusu kabul edilen Eyal Weizman'ın kaleme aldığı 'Oyuk Topraklar', İsrailli bir mimarın kaleminden 50 yıldır işgal altında olan Filistin topraklarındaki değişimin otopsi raporunu gözler önüne seriyor.

Yeni Şafak ve
04:00 - 13/04/2016 Çarşamba
Güncelleme: 18:02 - 13/04/2016 Çarşamba
Yeni Şafak
NAZİFE ŞİŞMAN


Eyal Weizman'ı, “Duvardan Geçmek" (Walking Through Walls) makalesi ile tanıdım. Yıllar önce okuduğumda, mimarinin bir savaş stratejisi olarak kullanılabileceğine, mekânın şiddet üreten bir tarzda yorumlanıp inşa edilebileceğine dair yeni bir dosya açılmıştı zihnimde. İsrail ordusunun savaş stratejisini, mimarlık, kent tasarımı, mekânın yeniden yorumlanması gibi kavramlar üzerinden ele alan İsrailli mimar Eyal Weizman, forensik (adlî) mimarlığın da kurucusu. “Hallow Land" adlı kitabı, 'Oyuk Topraklar' adıyla Türkçe'de yayınlanınca, rüçhan hakkı olarak bir yazı yazmam farzı kifâye oldu.



Oyuk Topraklar, İşgal Edilmiş Filistin topraklarının 1967'den bu yana değişiminin bir incelemesi. Ama beklenilen tarzda bir işgal eleştirisi değil, çünkü askeri yöneticileri ve orduyu muhatap almıyor eleştirileri; mimarların ve kent planlamacılarının suç ortaklığını alıyor odağına.



TOPRAK VE HAVANIN SAHİBİ FARKLI


Nasıl bir suç ortaklığıdır bu? İşgal edilen ve hali hazırda ikiye bölünmüş olan Filistin topraklarını (Gazze ve Batı Şeria), 'ayırma duvarları', 'bariyerler', 'setler', 'barikatlar', 'kapatılmış yollar', 'kontrol noktaları', 'steril alanlar', 'özel güvenlik alanları', 'kapalı askeri alanlar' ve 'öldürme alanları' halinde parçalara ayırmaktır, mesela. Yahut bir Filistin kasabasının ortasındaki bir tepeye bir elektrik direği dikmek, onu korumak için bir aile, onlara eşlik etsin diye birkaç aile, onları korusun diye güvenlik güçleri... derken yeni bir yerleşim inşa etmek; İsraillilerin oraya güvenli ulaşımı için kasabanın tam ortasından etrafı yüksek duvarlarla çevrili bir otoban geçirerek fiilen Filistin topraklarını parçalamak...



Mesela “Filistin toprakları" derken, altı da üstü de Filistinlilere ait bir toprağın değil, sadece yüzeyi Filistinlilere ait olan toprağın kastedilmesi. Havayı, yer altını İsrail devletinin kontrol etmesi... O yüzden, diyor Weizman, İsrail-Filistin sorununu, iki boyutlu bir haritaya bakarak anlamak mümkün değildir; uzamsal boyutu da dikkate almak gerekir. Ve bunu “Dikeyliğin Politikası" olarak niteliyor. Bu ve benzeri uygulamalar, mimarinin ve kent planlamasının bir işgal aracı olarak nasıl kullanıldığına dair çarpıcı örnekler. Ama kitabın beni en çok etkileyen bölümlerinden biri, girişte de bahsettiğim “Duvardan Geçmek" makalesi.



DUVAR, İSRAİL İÇİN SAYDAM GİBİDİR


İsrail ordusu mensuplarının, çağdaş şehir ve mimari teorilerinin yanı sıra zaman ve mekâna dair postmodern teorileri de öğrendikleri bir eğitimden geçiyor oldukları bilgisi yeterince şaşırtıcı. Gilles Deleuze ve Felix Guattari gibi Fransız filozoflara ve mimari teoride situationist (durumcu) akıma atıflarda bulunacak kadar çağdaş akademik yaklaşımlardan haberdarmış bazı komutanlar. Peki, ne işe yarıyor bu akademik birikim? Mesela “Situationist ekolden nasıl istifade ediyorlar acaba?" sorusu geliyor insanın aklına. Bu teoriler ve akımlar kabaca özetlersek özel ile kamusal, iç ile dış, fayda ile işlev arasındaki farkı ortadan kaldırmayı hedefler.



Nablus kuşatması sırasında (Nisan 2002) kumandan olan Aviv Kokhavi'nin sözlerine bakılırsa bu teoriler, ordunun kent mimarisini esnek ve sınırsız bir yapı olarak tahayyül edebilmesini sağlıyor olsa gerek. “Sizin şu gördüğünüz oda sadece bir yorum. Ve yorumunuzun sınırlarını genişletmek elinizde" diyor Kokhavi, iç/dış ayrımını ortadan kaldırmayı hedefleyen teorilerle paralellik arz edecek şekilde. Karşıdakilerin mekânı geleneksel ve klasik bir tarzda tanımladığı bir ortamda, bu yorum sayesinde, “bir solucan gibi önündeki engeli yiyerek", duvarı delerek ya da tavanı patlatarak kendine yol açar, İsrail askerleri.



“Bu taktik sonucu Nablus'ta, Cenin'deki gibi bütün kent yapısının tahrip edilmesi söz konusu olmadı belki" diyor Weizman. “Ama bütün tahrip, evlerin içinde gerçekleşti. Savaş ve çatışmalar evlerin içinde vuku buldu." Bu, sivillerin savaşa muhatap olması açısından daha tahrip edici bir yöntem değil mi? Evlerin içinden geçmek, iç dış arasındaki ayrımı ortadan kaldırdığı gibi ev içi mekanları geçiş alanlarına dönüştürüyor. Çatışmalar, zaten kötü inşa edilmiş mülteci evlerinin hâlâ televizyonu açık olan oturma odalarında, yatak odalarında, ocağın üzerinde yemek pişmekte olan mutfaklarda ve koridorlarda vuku buluyor.



Strateji komutanlarından Shimon Naveh'in şu sözleri İsrail ordusu için sınırların hiçbir şey ifade etmediğini açıkça ortaya koyuyor: “Politikacılar hangi hat üzerinde anlaşırlarsa sınırı (Duvar) oraya koysunlar. Benim için sorun değil. Duvarın içinden geçebildiğim sürece..." Tabii ki duvar, yalnızca bir taraf için, yani İsrail için saydam gibidir ve geçişe açıktır. 'Sınır'ın yasal statüsünü geçersiz kılabilecek istisna, egemen/İsrail için geçerlidir. Weizman'a göre işin ironik tarafı şu: Post-kolonyal teori, kolonyal bir devlet tarafından hegemonik bir araç olarak kullanılıyor.



YORUM İNSANI ÖLDÜREBİLİR Mİ?


Kumandan Kokhavi, “mekân sadece bir yorumdur" diye iddia ederken ve inşa edilmiş yapıların arasından ve içinden geçmenin duvar, kapı ve pencere gibi mimari unsurları yeniden yorumladığını iddia ederken ne demiş oluyor? Ya da Stratejist Naveh, içinden geçip gidebildiği sürece her tür sınıra, şehrin ortasına çekilmiş duvarlara razı olduğunu söylerken ne demiş oluyor? Aslında savaşın, çatışmanın ve işgalin, mekânın yıkılması değil, yeniden organize edilmesi anlamına geldiğini vurgulayan çok kötü bir teorik yaklaşım kullanıyorlar, her iki İsrailli komutan da.



Filistin halkı üzerindeki bütün baskı ve zulümlerini 'önleyici saldırı' gibi kavramlarla yorumlayarak sunan İsrail, kuşattığı Filistin sokaklarında yaptıklarının sadece 'mekânın yeniden yorumlanması' olduğunu iddia edebiliyor. Eğer duvardan geçmek 'mekânın yeniden yorumlanması' ise ve eğer mekânın doğası bu yoruma göre 'izafi' bir özellik gösteriyorsa, bir 'yeniden yorum' öldürebilir mi? diye soruyor Weizman. Tabii ki ölüm de bir yorum olabilir bu bakış açısından. İsrail'in yaptığı öldürme değil, 'insansızlaştırma' olarak görülebilir. Zaten 'topraksız bir halk'ın 'halksız bir toprak'a yerleşmesi değil miydi İsrail'in kuruluşunu başlatan?





• • •


Oyuk Topraklar: İsrail'in İşgal Mimarisi


Eyal Weizman


Çev. Emre Can Ercan


Açılım Kitap


2016


392 sayfa




#Eyal Weizman
#Adli mimarlık
#İşgalin suç ortağı mimarlar
#Walking Through Walls
8 yıl önce