|

İslam dünyası ilme yatırım yapmıyor

İslam ilmi ve bilim tarihi alanında yaptığı çalışmalarla tanınan Prof. Dr. Ahmed Djebbar, Arap ve İslam toplumunun ilmi çalışmalar konusunda çok kötü durumda olduğunu belirterek "Avrupa ve Amerika'daki birçok üniversitede İslam mirasını incelemek için büyük bütçeli enstitüler kuruluyor. Fakat İslam dünyasındaki bilginler ve siyasetçiler elde ettikleri geliri bu türden araştırmalara yatırmıyor. Biz de İslam bilimini Avrupa'daki enstitülerden öğrenmek zorunda kalıyoruz" diyor.

Yeni Şafak ve
04:00 - 27/11/2016 Pazar
Güncelleme: 20:16 - 26/11/2016 Cumartesi
Yeni Şafak

Aslen Cezayirli olan Prof.Dr. Ahmed Djebbar, uzun bir süredir yaşamını Fransa'da sürdürüyor. Arap dilinin yaygınlaşması ve bu dilin Cezayir topraklarında etkin kılınması için yıllarca çalışmalar yürüten Djebbar, bu uğurda siyasi hareketlerde de yer almış. Cezayir'i Fransız sömürgesinden korumak için babası tarafından Arap dilini tüm derinlikleriyle inceleyen bir okula yazdırılan Djebbar, burada hem Arapça hem de Fransızca öğrenmiş. Bu okulun kendisine çok şey kattığını belirten Djebbar, bu okul sayesinde Fransızca üzerinden Batı kültürünü, Arapça üzerinden de Arap diline ve fıkhına dair önemli bilgiler elde etmiş. Fransa'da Lille Bilim ve Teknoloji Üniversitesi'nde öğretim görevliliği yapan Djebbar, doktora eğitimini Arap ve İslam dünyasındaki matematik ilmi üzerine yapmış. Günümüz Arap ve İslam toplumunda ilmin gelişme gösteremediğini, el yazması eserlere sahip çıkılmadığını ve kaynakların muhafazası noktasında ciddi sıkıntıların yaşandığını belirten Djebbar, "Avrupa ve Amerika'da hemen hemen neredeyse birçok üniversitede İslam mirasını incelemek için çok büyük bütçeli enstitüler kuruluyor ve projeler yapılıyor. Fakat İslam dünyasındaki bilginler ve siyasetçiler elde ettikleri geliri bu türden araştırmalara yatırmıyor. Biz de İslam bilimini Avrupa'daki enstitülerle ilişkilendirerek değerlendirmek durumunda kalıyoruz. Sadece Batılı üniversiteleri taklit etmekle yetindik" diyen Djebbar sorularımızı yanıtladı.



Fransa'da Lille Üniversitesi'nde akademik çalışamalar yürütüyorsunuz. Cezayir'le olan bağlarınız koptu mu?


Hayır, Fransa'da yaşıyorum ama Cezayir'de arkadaşlarım var. Her ay en az 2-3 kez Cezayir'e gidiyorum. Cezayir ile bağlarımı hiç koparmadım. Benim aslında ikinci bir hayatım daha var. Üniversite öğrenciliğim esnasında ve doktora yaptığım dönemde Cezayir'in siyasi politik durumunu geliştirmek amacıyla oluşturulmuş politik organizasyona da dahil olmuştum. Cezayir devriminin reisi olan cumhurbaşkanı Mohamed Boudiaf bana 3 ayrı bakanlık görevi vermişti. Eğitim, yüksek öğrenim ve ilmi araştırmalar bakanlığı görevlerini iki hükümet boyunca yürüttüm.



TÜRKİYE UMUT VERİYOR


Bir dönem Osmanlı himayesinde bulunan Cezayir, günümüzde Osmanlı kültürünün izleri taşıyor. Cezayir'de İslam ilimleri ve tarihi açısından ne tür çalışmalar yapılıyor?


İlk önce Osmanlı'nın hakimiyet alanlarıyla ilgili bir ayrıma gitmemiz lazım. Osmanlı'nın hakimiyet sağladığı merkezi bölgeler Anadolu, Hicaz ve Mezopotamya bölgesiydi. Bununla birlikte Tunus ve Cezayir gibi Mağrip bölgeler Osmanlı'nın kendi haline bıraktığı bölgelerdi. Dolayısıyla bu bölgelerdeki ilmi çalışmalar Osmanlı ilim kültür dünyasının bir parçası olmakla birlikte nispeten kendine özgü gelişmiş. Bu özgün yönlerinden dolayı farklı dinamitler gelişmiş bu bölgelerde. 18.yüzyıldan sonra Batı dünyasında meydana gelen teknolojik ve bilimsel ilerlemeler önce İstanbul'a sonra dolaylı olarak Mısır'a oradan da Cezayir ve Tunus'a doğru ilerledi. Şu an Cezayir'de küçük bir merkezde İslam ilmi çalışmaları yapılıyor. Örneğin, Cezayir'de şu an bir öğrenci matematik tarihi bölümünde İslam bilim tarihi hususunda doktora eğitimi yapmak istese bunu yapamaz. Çünkü bu alanda öğrenci kabul edecek bölümümüz yok. Siyasilerin bu bölümleri engellemek yerine yapmaları gereken şey, buraları açmaktır.



Peki diğer İslam ülkelerini ilmi araştırmalar noktasında nasıl değerlendirirsiniz? İslam ilim ve bilim tarihi açısından günümüzde yapılan çalışmalar yeterli mi?


İslam dünyasında durum gerçekten çok kötü. Çünkü İslam dünyasındaki üniversiteler Batı dünyasındaki gelişmeler neticesinde oluşmuş. Pek çoğu Batı'yı taklit ederek kuruldu. Avrupa'daki üniversiteler, daha çok teknik yönde gelişime önem vermişler. Onlar kültürü neşretme yönünde ciddi bir çabaya sahip değiller. Bu kültürü de İslam ülkeleri neşretmeliydi. Türkiye'de düzenlenen sempozyum ve panellerle bilim adamlarının bu meseleleri tartışması ben de ciddi umutlar oluşturuyor ama bu yeterli değil. Avrupa, Rönesans döneminde İslam dünyasında ortaya çıkan ilmi birikime önem vererek birtakım gelişmeler sergilediler fakat biz modern dönemde kendi ilmi birikimimize yabancı kaldık.



SİYASİLER SORUMLULUK ÜSTLENMİYOR


İlmi birikimimize yabancı kalmamızda akademisyenlerin payı yüksek diyebiliriz o halde...


Evet... Bu zamana kadar üniversitelerde hep tüketici akademisyenler yetiştirdik. Bunun yerine araştırmacı ve üretici akademisyenleri yetiştirmeliyiz. Bu yüzden enstitüler kurup uzmanlık alanları oluşturmalıyız. İslam mirasını ciddi bir biçimde hem tetkik etmeli hem de yazma halinde bulunan eserleri neşrederek yaygınlaştırmalıyız. 22 Arap ülkesi içerisinde bu bahsettiğim türden ilmi araştırmaları yapan enstitü sayısı sadece iki tane. Bunlardan biri Halep'te diğeri de Cezayir'de. Örneğin, ilmi içerikli sempozyumlarda siyasileri aramızda görüyoruz. Açılış oturumlarına gelerek güzel işler yaptığımızı söyleyerek bizi alkışlayıp gidiyorlar. Fakat bu tür kararları hayata geçirerek icra edecek bir sorumluluk üstlenmiyorlar. Günümüzde Arap ve İslam dünyası için durum tam da böyle.



Avrupa ve Amerika bu tür çalışmalarda daha önde diyebilir miyiz?


Elbette. İşin üzücü yanı da bu. Avrupa ve Amerika'da hemen hemen birçok üniversitede İslam mirasını incelemek için çok büyük bütçeli enstitüler kuruluyor ve projeler yapılıyor. Fakat İslam dünyasındaki bilginler, siyasetçiler elde ettikleri geliri bu türden araştırmalara yatırmıyorlar. Değerlerini takdir edemiyorlar. Biz de İslam bilimini Avrupa'daki enstitülerle ilişkilendirerek tahsis etmek durumunda kalıyoruz.



Müslümanlar Fransa'da zor durumda


Uzun yıllar Fransa'da yaşıyorsunuz. Bir Müslüman olarak gündelik yaşantınızda ne tür sorunlarla karşılaşıyorsunuz? Fransa'daki Müslümanların temel sorunları neler diyebiliriz?


Ben Cezayir doğumluyum. Mütedeyyin bir aile içerisinde doğdum. Çünkü babam imam, dedem ise müftüydü. Fransa'ya geldiğimizde ise burada Müslümanların taşralarda büyük şehirden uzak bir biçimde kenara itildiğini gördük. Fransa'da Müslümanlar gerçekten zor durumda. Ben bir akademisyen olarak zamanımın çoğunu odamda geçiriyorum ama burada yaşayan 6 milyon Müslümanın en büyük problemi, Fransa'ya sosyal ve siyasal açıdan entegre olamamaları. Fransa'da farklı nesillerden Müslümanlar yaşıyor. İlk nesil fabrikalarda çalışan işçilerden oluşuyor. Bunlar sadece kendi geçimlerini elde etmek için uğraşıyorlar. Fransız toplumuyla fazla iç içe değiller. Bu kimselerin derin bir dindarlığa sahip olduklarını söylemek de zor. Dolayısıyla Fransa'daki Müslümanlar çeşitlilik gösteriyor. Fransa'da doğup büyüyenler ise teorik olarak Fransız vatandaşı olduğu için tüm haklara sahip oluyorlar. Ama bu Müslümanlar iktisadi, siyasi ve bazen de ırkçı ayrıcalıklara maruz kalarak kenara itiliyorlar.



Bu durumun önüne nasıl geçilebilir?


Müslümanların Fransız toplumuyla entegre olması gerekiyor. Bu sorun ancak bu şekilde çözülebilir. Bunlar Fransa'da yaşanan sorun. Bir de dışarıda yaşanan sorunlar var. Örneğin, Irak'ta, Libya'da, Tunus'ta, Irak'ta Müslüman olmayan harici güçlerin İslam dünyasına yaptığı saldırılar Fransa'daki Müslümanları Batı dünyasındaki ilişkileri noktasında tedirginliğe ve güvensizliğe itiyor. Doğal olarak bir grup Müslüman da entegresyon noktasında türlü tereddütler yaşıyor.


#Ahmed Djebbar
#İslam toplumu
#Fransız toplumu
7 yıl önce