|

İslam sanatının en zengin şubesi hat sanatıdır

Hattat ve musikişinas Kemal Batanay’dan hat icazetini alan Muhittin Serin, hat sanatı alanında yaptığı akademik çalışmalarla adından söz ettiriyor. Serin, “Hat sanatı, İslam sanatının en zengin şubesidir” diyor.

Ayşe Olgun
04:00 - 30/04/2023 Pazar
Güncelleme: 21:45 - 29/04/2023 Cumartesi
Yeni Şafak
İslam sanatı alanında çalışmalarını sürdüren Muhittin Serin bu sahada eserlerini neşretmeye devam ediyor.
İslam sanatı alanında çalışmalarını sürdüren Muhittin Serin bu sahada eserlerini neşretmeye devam ediyor.

İslam hat sanatına ömrünü vakfetmiş olan Prof.Dr. Muhittin Serin 29 Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Sanatları Bölüm Başkanı. Hat sanatı üzerine akademik olarak çalışmalar yapan Serin, aynı zamanda bir hattat. 1967 yılında Hattat ve musiki hocası Kemal Batanay’dan Talik ve Celi Talik alanında meşk etmiş ve 1976 yılında ise hocasından icazet almış.Arapçaya tercüme edilen Hat Sanatı ve Tarihi, Ekoller ve Takipçileri adlı eseri geçtiğimiz günlerde Katar 8. Şeyh Hamad Tercüme ve Uluslararası Anlayış Ödülleri’nde birincilik aldı. Türkçesi Kubbealtı Yayınları arasında çıkan eser Dr. Salih Sadavi tarafından Arapça’ya çevrilmiş, IRCICA tarafından da üç cilt olarak basılmıştı. Bu kitap Türkiye, İngiltere, İrlanda, Amerika , Kahire ve pek çok Avrupa ülkesindeki müze ve kütüphanelerdeki yapılan araştırma ve incelemeler sonucunda hazırlanmış bir çalışma. Ömrünü hat sanatına veren Serin ile hat sanatı yolculuğunu, bulunduğu kültür sanat çevrelerini konuştuk. Bu röportaj son bir yıl içinde iki ayrı uzun görüşmeden damıtılarak hazırlandı. Ayrıca hocamızın kendi el yazısıyla tuttuğu notları da röportafımıza dahil ettik. Oldukça uzun olan bu röportajımıza hocamızın “beni değil hat sanatını öne çıkarın” ricasından dolayı kendi hikayesini anlattığı kısımları kısalttık. “Hac yolunda bir karınca” gibi İslam sanatı alanında çalışan hocamızın işte hikayesi. Rabbim hepimizi kıymet bilenlerden eylesin.

Muhittin Serin, Ayşe Olgun.
* Hocam hat sanatına ilginiz nasıl başladı?

İnsan güzeli görebilecek bir gönül gözüyle yaratılmıştır. Yetiştiğim aile muhitim başta iyi bir medrese tahsili görmüş olan merhum babam Mehmet Efendi merhum Şile Müftüsü Rahmi Serin ve eğitim gördüğüm imam hatip okulundan aldığım terbiye bendeki bu ilahi ruhu harekete geçirdi. Yüksek eğitimimi İstanbul’da yapmak istiyordum. Çünkü İstanbul dini ilimlerin ve İslam sanatlarının merkezi olma özelliğini hala taşıyordu. Bu belde-i tayyibenin müze, kütüphane ve özel koleksiyonlarında 1500 yıllık Osmanlı medeniyetinin bakiyeleri bulunuyordu. Az da olsa Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyetine köprü vazifesi gören İslam sanatlarını temsil eden büyük üstatlar vardı. O yıllarda Hz. Mevlana, Muhyiddin Arabi gibi edebi tasavvufu metinleri derin bir şevkle okuyor ve çok etkileniyordum. Yine o yıllarda Semiha Ayverdi’nin Yolcu Nereye Gidiyorsun adlı eseri beni çok etkilemiş kendisine bir mektup yazmıştım. Bu eserlerden okuyup not aldığım ve kendime mal ettiğim satırlar bendeki sanat aşkını daha da coşkulu bir hale ulaştırdı. Zapt edilemez bu heyecanlarımı teskin etmek, disiplinli bir mecraya sevk etmek için manevi terbiye ve sanat eğitimi almam gerekiyordu. Bir münasebetle yüksek mimar, mühendis ve ilim adamı Ekrem Hakkı Ayverdi Beyefendiyi tanıdım. Bir fırsatını bulup kendisine hat ve musiki öğrenmek istediğimi söyledim. Çok memnun oldu, heyecanlandı ve beni Prof.Dr. Süheyl Ünver’le görüşmek, fikrini almak maksadıyla ona gönderdi.

BİR BEYEFENDİYDİ

* Süheyl Ünver’le ilk tanışmanız nasıl oldu? Neler hatırlıyorsunuz bu tanışmadan?

Önce telefonla randevu aldım. 1976 yılının Mart ayıydı. İstanbul Üniversitesi merkez binasında Tıp Tarihi Kürsüsü’nde bulunuyordu. İlmi kabiliyetlerinin yanında meraklı gençlere tezhip dersleri veriyordu. Bir İstanbul beyfendisi idi. Arifane hikmetli sözlerle gönülleri aydınlatır, şevk verirdi. Kararlaştırdığımız yer ve saatte odasına girip kendimi tanıttım. İlahiyat fakültesi birinci sınıf öğrencisi olduğumu, Ekrem Hakkı Ayverdi beyefendinin gönderdiğini, meşk etmek istediğimi söyledim. Beni memnuniyetle karşıladı ve Kemal Batanay hocaya yönlendirdi kendisi de hocayı arayıp telefonda beni taktim etti.

* Hat sanatı gönül dünyanıza nasıl kapı açtı?

Şeyh Hamdullah’a hat sanatında bu seviyeye nasıl ulaştığını sormuşlar o da “Gözlerimi hocanın eline ve kalemine, kulağımı diline, gönlümü yazıya verdim. Bir harf nasıl yazmak icap ediyorsa öyle yazıncaya kadar usanmadım” demiş. Hattat olmak çileli ve zorlu bir yol. Sonunda ilahi himmete ulaşır. Hoca feyizli, hünerli ve aşklı. Talebe ise samimi, gayretli ve kabiliyetli olmalıdır. Bu sözlerin sıcaklığı hala içimi sarıyor. Ne zaman yazı yazmak için kalemi elime alsam bu yolda kendimi hatta yeni başlayan mübtedi bir talebe gibi hissederim. Bu yolda altmış yılı aştım. Hayretim ve aczim gün be gün arttı.

HATTI DİZDE YAZARDI

Kemal Batanay hoca üzerine bir kitap da yazdınız. Ders almaya hocanın evine mi gidiyordunuz?

Hocam Kemal Batanay Kadıköy Nüzhet Efendi Sokak 72 numaralı tek katlı arkası geniş bahçeli bir evde otururdu. Bu ev eşi Belediye Konservatuarı Türk musikisi İcra Heyeti sanatkarı Tanburi Naime hanımefendinin (ö.2000) eviydi ve meşkini bu evde verirdi. Salonun pencere kenarında bir koltuğu vardı. Meşk vereceği zaman koltuğu iyice yerleşir sol ayağını altına alır, sağ ayağını dikerek gir-i meşkini alır dizi üzerinde yazardı. Usul ve kurallarına uygun Talik ve Rika meşklerimi tamamladıktan 1976 yılında icazetimi aldım. 1981 yılında hocamın vefatına kadar da alakamı kesmeden Celi Talik hattı müzakerelerine devam ettim. Bir hattatın yetişmesi için bu merhalelerden geçmesi lazım yoksa meşk kalemiyle bir hattı iyice talim etmeden Celi terkiplere geçmek doğru bir yol değildir. Hocayla meşkimin ikinci senesi idi yine Süheyl Ünver Beyefendi ile bir hatıramı bu meselelerle ilgilenenlere ders olacağını düşünerek nakletmek isterim.

Tabii buyurun..

Bir salı günü hocayla yaptığımız meşk esnasında Süheyl Ünver’den bir telefon geldi. Galata Mevlevihanesiyle ilgili bir röportaj yapmak istediğini bildiriyordu. Batanay, “Oğlum sen de bu toplantıya katıl konuşmalardan istifade edersin bana yardım edersin” dedi. Ertesi hafta kararlaştırdığımız saatte Süheyl Bey geldi kendisini karşılayıp içeri aldım. Çok güzel koyu renk bir elbise giymiş hal ve davranışlarıyla cezbeden bir İstanbul beyefendisiydi alim ve arif bir şahsiyetti. Neden sonra Süheyl bey Kemal Batanay’ın Galata Mevlevihanesi’nde altı yıl cuma imamlığı, naathanlık ve ayinhanlık yaptığı yıllarda mevlidhanede yürütülen sanat faaliyetleri ile ilgili sorular sormaya başladı. Büyük bir hassasiyetle Osmanlı hat ve imlasıyla bilgileri kaydediyordu. Ben ise ellerim dizimde dinliyordum. Süheyl Bey bir an durdu bana yöneldi “Oğlum bak ben bu yaşımda hocanın bilgi ve tecrübelerini kaydetmek maksadıyla buraya geldim görüyorsun, durmadan yazıyorum. Kaynağından bilgiler alıyor onu gelecek nesillere aktaracağım. Sen ise bu duruşunu edep zannediyorsun elin kolun bağlı oturuyorsun. Bu halin edep değildir. Geçmişte sanat dünyamızda sayısız nice büyük üstatlar en parlak yıldızlar gibi doğmuş ne yazık ki talebeleri ders ve feyz aldıkları hocalarının hayatları, sanatları, üslup ve tavırları hakkında hiçbir bilgi nakletmemişlerdir. Böylece hocalarına ve medeniyetimize en büyük ihaneti öğrencileri yapmıştır. Görüyorum hocandan hat sanatını öğrenme gayreti içindesin meşklerini de beğendim. Dedem Şevki Efendi’den intikal eden malzemelerden örnekler var sana veririm. Halin bana ümit veriyor. Senden ricam geçmişte hocasına ihanet edenlerden olma. Hocanın öksürüğünü dahi yaz. Her halini davranışlarını üslubunu ahlakını öğütlerini sözlerini hayatını belgeleriyle kaydet” Diyerek hayatıma yön veren öğütlerde bulunmuştu. Süheyl hocanın bu ikazlarından sonra Batanay’ın vefatına kadar bilgi ve hatıralarını zaman içinde bilinmesi, belgelenmesi ve kaybolması endişesiyle tespit ettim. Sonra bilinen koleksiyonlardan hat eserlerinin sılaytlarını topladım. Türk Hat Üstatları 3 Bestekar Tanburi, Hattat Hafız ve Hafız Kemal Batanay adıyla Kubbealtı Akademisi Kültür ve Sanat Vakfı tarafından İstanbul Ticaret Odasının desteğiyle basıldı ve kısa sürede de mevcudu kalmadı.

Milliyetçiler Derneği’nde Mevlevi ayinine katıldım

*Kemal Batanay’ın musiki meşklerine katıldınız mı?

Batanay’ın Kubbealtı Musiki Enstitüsü’nde verdiği meşklere uzun süre katıldım. Neyzen olarak Nurettin Topçu’nun kurduğu Milliyetçiler Derneği’nde Mevlevi ayini çalışmalarına iştirak ettim. Ayrıca dini ve tekke musikisine meylim vardı. Zakirbaşı Şeyh Albay Selahaddin Gürer (Ö 1978) Efendi’den de özel olarak vefatına kadar şiğil, ilahi ve tevşih meşk ettim. Fakat hat sanatına ve ilm-i hatta çok emek verdim. Bütün zamanımı ve imkanlarımı hat sanatına verdim. Hattın her iki sahasında da kalıcı eserler ortaya koymaya gayret ettim.

Muhittin Serin hocasıyla birlikte meşk ediyor.

İslam sanatının en zengin şubesi hat sanatıdır

Hat sanatıyla ilgili çok önemli araştırma ve kitaplara imza attınız. Çalışmalarınızda nasıl bir yol izlediniz?

1976 senesinde ilk defa İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü’nde ders programına Hüsn-ü Hat dersi kondu. Enstitü Müdürlüğü bu dersin programını hazırlamak üzere beni görevlendirdi. Hüsn-ü Hat dersi öğretim programını hazırladım ve müdürlüğe takdim ettim. Bir zaman sonra resmen Hüsnü hat dersini ücretli hoca olarak vermem talep edildi. Bu teklifi kabul ettim ve İstanbul İmam Hatip Müdürlüğü’nün resmi olur yazızıyla derslere başladım. 9.10 1980 tarihli kararname ile Talim ve Terbiye’de hat icazetnamem ve hat çalışmalarım değerlendirilerek görevli bulunduğum İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü Hüsn-ü Hat Öğretim Üyeilği ve Müdür Yardımcılığı’na atandım ve akademik hayatım böyle başladı.

İslam sanatlarının en zengin şubesi hat sanatıdır hiç şüphesiz. Bütün işlerinde ince bir zevk ve anlayışına sahip olan Hz. Muhammed (sav) vahiy katibine ““Hokkaya lika koy, kalemi eğri kes, besmelenin bâ’sını dik yaz, sîn harfinin dişlerini, mîm’in gözünü açık, İsm-i Celâl’i güzel yazmaya gayret et” diyerek vahiy katibine verdiği öğütlerle yazının kıratlı, biçimli, Allah sözünü bütün sanat güçlerini kullanarak titizlikle İlahi bir aşkla yazılmasını istiyor. “Allah beni bir öğretmen olarak görevlendirmiştir” buyurarak Medine’de eğitim ve öğretimin resmi bir kurum haline gelmesi konusunda büyük gayret sarfediyordu.

PEYGAMBERİMİZİN YAKTIĞI SANAT MEŞALESİ

Allah’ın ilk emirleri Resulü Ekrem’in (sav) bu ilahi aşkla yaptığı öğütler, okuduğu ayetler insanların ruhunda sanat duygularını kamçılıyor ve yönlendiriyordu. İşte Hz. Muhammed’in (sav) yaktığı bu sanat meşalesi katiplerin ilim ve sanat tercürebeleri nesillerden nesile yeni üsluplar, ekoller ve her biri farklı sahalarda kullanılan yazı nevileri zuhur etti. Nihayet yaklaşık 1400 yıllık bir islam medeniyetinden süzülerek Osmanlı’ya ulaşmış olan hat sanatı son tekamül merhalesini altın çağını Şeyh Hamdullah ekolüyle idrak etmiş ve günümüze kadar da hükmünü sürdürmüştür.

Son Osmanlı’dan başlayarak Cumhuriyet döneminde de devam eden medeniyet, kültür ve sanat alanlarında yaşanan buhranlardan hat sanatı da nasibini aldı. Eski parlak, revnaklı asırlar geride kaldı. Seksen ve doksanlı yıllardan sonra Geleneksel İslam Sanatlarında bir canlanma başladı. Sakin talebelerin ve hat meraklılarının genç nesillerin örnek alacağı büyük üstatların imzasını taşıyan hat numunelerinin bulunmayışı sebebiyle arzu edilen başarı elde edilemiyordu. Ekrem Hakkı Ayverdi (1902-1986) bu eksikilği dile getirerek kısa hat ilmi, tarihi ve ekol olmuş üstatların hat murakkalarını içine alan bir eserin acilen yazılması ve neşredilmesi lazım geldiğini ısrarla izah ediyordu. Böyle bir çalışmayı benim yapmamı istedi.

Kendisi zengin bir hat koleksiyonuna sahipti. Bana da her türlü desteği vereceğini koleksiyonunu ve arşivini istifademe açacağını, çalışmalarımı kendisinin gözden geçirip redakte edebileceğini söyleyerek bana şevk vererek gayrete gelmemi sağladı. Başta biraz çekingen davransam da “Korkma hata yapmadan iş yapabilmek istidasıyla kendini köreltme, kusursuz ne insan vardır ne de iş. Mesele esasın bozuk olmamasıdır” dedi.

Bunun üzerine araştırmalara 1980’de başladım. Bu çalışmam doktoramda da esas oldu. Hat tarihi Aklam-ı Sitte (Altı çeşit hat) ekol sahibi hattatlar ve meşkleri, Şevki Efendi, Sülüs, Nesih Meşk Murakkası (albüm) Hulusi Efendi, Talik Meşk albümü, İzzet Efendi Divani ve Rika Meşk Murakkası ihtiva eden iki yüz sayfalık Ekrem Beyin himmetiyle “Hat Sanatımız” adı altında Kubbealtı Akademizi Kültür ve Sanat Vakfı tarafından yayımlandı. Çok ilgi gördü, sevildi. İddiası yoktu ama uzun süre o yılların büyük ölçüde ihtiyacını karşıladı. Böylece akademik araştırmalara başladık. Suriye’de ise izinsiz olarak Arapçaya çevrildi ve basıldı. Günümüzde de basımına devam ediliyor. Hat sanatı sahasında araştırmalarımızın yolu Ekrem Hakkı Ayverdi ile İlhan Ayverdi ve Samiha Ayverdi Hanımefendi’nin destek, teşvik, himaye ve himmetiyle açıldı. Bu alanda bana gayret ve aşk verildi.

Bu neşriyattan sonra Kubbealtı Vakfı heyeti Türk hat ustatları serisi hazırlanıp neşredilmesine karar verdi. İlk olarak Melik I. Fuad adına Kur’an-ı Kerim yazmak üzere İstanbul’da bulunan hatatlar arasından seçilerek Kahire’ye resmi izinle davet edilen ve 15 yıl orada kalarak Melik I. Fuad için bir Kur’an-ı Kerim yazmış ayrıca Medresetü tahsîni’l-hutûti’l-melikiyye adıyla hat mektebi kurmuş ve hocalığını yapmış Osmanlı hat üslubunu Kahire’de neşretmiş olan meşhur hattatımız Hattat Aziz Efendi hakkında tarafımdan bir araştırma yapılması talep edildi. Yaklaşık beş yıl Ekrem Hakkı Ayverdi koleksiyonundan ve Türk İslam Eserleri Müzesi özel koleksiyonlarından faydalandım. Ayrıca dört ay da Kahire’de kalarak eserlerini araştırdım ve 1988’de eser neşredildi. Sayamayacağım daha başka eserler verdik. Hat sanatları sahasında aşk ve şevkle hizmet etmeye ve eser neşretmeye devam ediyoruz. Bu Allah’ın lütfu ve keremidir. Biz sadece vasıtayız. Elhamdüliller. Resulu Ekrem ve ehli beytine, ashabına selam olsun!


#Sanat
#Hat
#Musiki
#Muhittin Serin
#Sühehyl Ünver
#Ekrem Hakkı
1 yıl önce