|

İsmet Özel’le vapur yolculuğu ders olurdu

İyi Şanslar ve Kendi Gök Kubbemiz ile tiyatro severlerin karşısına çıkan Okday Korunan, Çocuk adlı dizide de rol alıyor. İsmet Özel’in vapur sohbetlerinde yer alan, Müşfik Kenter, Cihan Ünal, Afşar Timuçin’in öğrencisi olan Korunan, “Nasıl ki tıp bitirdiğinizde doktor, hukuk fakültesini bitirdiğinizde avukat olmuyorsanız, oyunculuk bitirdiğinizde de oyuncu olmuyorsunuz. Ben hayatın öğrencisi kalmaya çalıştım. Böyle olduğunda öğrenmeye, bir yol çizmeye başlıyorsunuz” diyor.

İlker Nuri Öztürk
04:00 - 10/11/2019 Pazar
Güncelleme: 04:18 - 10/11/2019 Pazar
Yeni Şafak
Okday Korunan
Okday Korunan

Sanatçı Okday Korunan’ın yazıp yönettiği Devlet Tiyatroları oyunu “İyi Şanslar” Torunlar Center’daki Mecidiyeköy Stüdyo Sahne’de sahnelenmeye devam ediyor. Kendi Gök Kubbemiz’le tiyatroda, Çocuk adlı diziyle televizyonda izlediğimiz Korunan ile kendi hayatı üzerinden tiyatroyu, İsmet Özel’i ve İstanbul’u konuştuk.

KOMEDİ İÇİN FIRSAT OLDU

İyi Şanslar’ın yazılış ve sahnelenme hikayesini anlatır mısınız?

Oyun 1999’da kaleme alındı. Mitos Boyut tarafından da kitap olarak yayınlandı. Bir yazarın Devlet Tiyatrosu gibi yetkin bir sahnede kendi oyununu sahnelemesi kıymettir.

Değişiklik yaptınız mı metinde?

Metni 20 yıl sonra elden geçirip sahneye taşırken reji noktasında yeniden yorumlama fırsatı buldum. Bir anlamda yeniden yazdım diyebilirim. Oyunu kaleme alırken içimde hep komedi yazdığım duygusu vardı. Fakat metni okuyan herkeste bu duygu net olarak şekillenmedi. Ben de sahneleme fırsatıyla birlikte gülmece unsurlarını öne çıkartmaya çalıştım. Anton Çehov hep komedi yazdığını söylemiştir ama bunu bir türlü anlatamamıştır. Vanya Dayı, Martı hep içinde komik unsurlar taşıdığını söyler anılarında. İyi Şanslar, komedi unsurlarını öne çıkartmak için yaşarken bana bir fırsat oldu.

BÜYÜKLERE BİR MASAL YAZDIM

Kara komedi diyebilir miyiz o zaman?

Elbette. İnsanlar sanat noktasında hayatın gerçekleriyle bağdaşacak bir takım vurguları, sanatın estetize edilmiş perdesinin arkasından söylerler. Sanat, biraz suyu uzaktan taşımaktır bu anlamda. O taşıdığınız su kimseyi incitmemeli, kırmamalı. Hatta yol gösterici, kendince çözüm sunan bir noktada olmalı. Sanat ufuk açıcıdır. Hocam Afşar Timuçin’in bir sözüyle özetlersek sanat aslında felsefenin estetize edilmiş halidir de diyebiliriz.

Kara komedinin risklerini düşündünüz mü?

Biz bir masal anlatıcısıyız. Ben de büyüklere bir masal yazdım. Afişi gören herkes gülümsüyor ve çocuk oyunumu diye soruyor. Bu benim hoşuma gidiyor. Sanat aslında insan için yapılır. Çocuk veya erişkin ayrımı yanıltıcı. Çocuklar, geleceği kuracak olanlar, bizim kadar tecrübeli değiller ama bizim kadar kirlenmemiş ve berraklar. Sanatın kendisi çocuksu, naif bir inceliği de içerir. Ama çocuklaşmadan, şımarmadan. Picasso da öyle demiyor muydu: Hepimiz sanatçı doğarız, sonra büyürüz.

Oyuna belirsizlik hakim. Karakterlerin ismi, geçmişleri... Kimlikten kaçma isteğini mi anlamalıyız?

Daha doğrusu bir kimliksizleşme. Absürt ve boş alanda bir kurguyu anımsatıyor bize. Boş bir kağıda benzeyen yaşam gibi, nasıl doldurursak o derece anlam kazanıyor. Onu iyi yazabilmenin yolu, perde-i sühan yani oyun alanı veya yaşamın kendisi diyelim. O alanda birikim ve değerlerimizle varız. İnsanın en büyük eseri kendisidir. Kendisini var etmek için eser üretir, ürettikleriyle kendini var eder. İnsanlığa yol ve yön çizici olur.

İnsandan insanı kamile geçiş yolculuğunda hepimizin zorlu görevleri var. Her birimizin o zorlu yolculukta bir takım görevleri var. Bu, idrak ve şuurla kıymet kazanacak. Okumak, bilgilenmek, yazarak düşünmek, yaşayarak kavramak ve bu yolculukta bunları maharetle buluşturup eserlere taşımak çok kıymetli. Çünkü insanı keşfetmenin yolu ve yolculuğu sanıyorum bu dizgenin içinde saklı.

Dünyada bir umut kesme, mutluluğu başka yerde arama görüyoruz. Karamsarlık biraz derin gibi, ne dersiniz?

İnsan cenneti ve cehennemi kendi dünyasında var eder. İnsanı merkeze koyduğunuzda, insanın sınırlı aklının kavrayamayacağı sınırsız bir kainat noktasında insanın düşünce yolculuğu başlıyor. O yolculukta tanıyacağı tek şey kendisidir. İnsanların güzelliklerin yaratılmasında bir misyon yükler. Sanat bize bu yolculukta yol ve yöntem sunuyor. Bir araç bir aracı olarak. Burada cehaletle beslenen inanç gibi kıymetli bir kavramın, kullanılmaya başlandığından itibaren birilerinin elinde oyuncak olup gerçeğinin altını çizmek istedim. Burada yalanlarla süslü dünya içinde, insanın düştüğü o rögar, insanlığın mevcut sistem içindeki çaresizliği, çıkış yolu için de uzaylılara bağlanmış umut bize cehaletin gösterdiği adresler. Asıl mesele, Oscar Wilde’ın dediği gibi rögarın içinden bakıp yıldızları görebilecek kabiliyete erişebilmekte.

Yaşamdaki abartı sahneyi zorluyor

Edebiyatçılar niçin tiyatro yazmıyor artık?

Türkiye’de bir telif sorunu var. Gecelerinizi verdiğiniz, düşüncenizi damıttığınız oyunların ekonomik karşılığı olmalı. Türk tiyatrosunun gelişimi için Türk yazarının gelişimini sağlamalıyız. Söyleyecek sözü olanın, bunların dışında bir mücadeleye girişmesi lazım.

Bugüne baktığınızda neler değişti?

Edebiyata olan aşk çözüldü. Şiir hayatımızdan çıktı. Sokakta konuşulan dil, olayların örgüsü farklılaştı. Yaşamdaki abartı, sahnede kuracağımız yapıda zorlamaya başladı. Tiyatro sanatı yara aldı. Müzelik gibi görünen bir noktaya geldi. Düşünceye davet eden değil stadyumlarda onları deşarj edecek aksiyonlar arıyorlar. Televizyonlar da ninni haline gelen sunumlar yapıyorlar. Tiyatroyu geliştirmek için yazarı teşvik etmeliyiz. Edebiyat sevgisiyle yazılmış metinlerin hayata geçirilmesi için çaba sarfetmeliyiz. Bunları da sistemli bir politika haline getirmeliyiz.


Her sınıfta bir tirad, bir nota, bir söz

  • Tiyatronun hayatınızda nasıl bir yeri vardı?
  • Sahne sanatlarına büyük bir sempatim vardı. Şehir Tiyatrosu’nun, Harbiye Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu’nun müdavimiydim. Devlet Tiyatroları’nın oyunlarını kaçırmamaya çalıştım. Daha ilkolkul yıllarımda müdürümüz, babama, bu çocuğu tiyatrocu yapın tavsiyesinde bulunmuştu. Lise yıllarımda ise amatör tiyatro günleriyle birlikte bir hevesten öteye taşındı.
  • Okul yıllarında neler yaşadınız?
  • Üniversite yıllarımda tanıştığım, birlikte tiyatro yaptığım pek çok arkadaşım oldu. Şehir Tiyatrolarında, Devlet Tiyatrolarında, akademide kıymetli işlere imza atıyorlar. Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuarı’yla tanıştım. Lisans ve yüksek lisansla birlikte yedi yıl öğrencisi olduğum Müşfik Kenter, Zeliha Berksoy, Haluk Kurtoğlu, Cihan Ünal, Selma Karlıbel, Raik Alnıaçık’ın hayatımda önemli yeri vardır. Unutamadığım iki hocam daha vardı. Biri felsefe dersleri aldığımız Afşar Timuçin. Diğer de Fransızca hocası olmasına rağmen öğrencisi olmadığım ancak Beylerbeyi’nden okula aynı vapurda gidip geldiğim, okulda sohbetlerimizi sürdürdüğümüz şair İsmet Özel. Şair kimliğiyle, felsefeci kimliğiyle üzerimizde derin etkiler yarattılar. Öyle bir okul ki, her sınıftan her kapıdan bir sanatçının yarına kalan tiradı, notası, sözü duyuluyor.
  • OKULDA HOCA SAHNEDE USTA
  • Sonrasında da devam etti sanırım bu ilişki?
  • Evet, bu sanat ortamında yetiştik. Devlet Tiyatrosu bize usta-çırak ilişkisi içinde bize okul oldu. Atatürk Kültür Merkezi’nin kültür alışverişi yaptığımız kantini, İstiklâl Caddesi birer okul oldu ve bugünlere geldik. Ustalar okulda hocamdı, sahnede oyuncu büyüğümdü. Tiyatronun adabını, kulisi, role nasıl yaklaşmamız gerektiğini, metni nasıl irdelememiz gerektiğini öğrettiler. Kenan Işık, Can Gürzap gibi isimlerin reji yardımcılığını yaptım. Onlar yolculuğumuzda bize kilometre taşı oldular. Hepsine emekleri için binlerce kez teşekkür ederim.
  • Okul sonrası nasıl bir dönem geçirdiniz?
  • Nasıl ki tıp bitirdiğinizde doktor, hukuk fakültesini bitirdiğinizde avukat olmuyorsanız, oyunculuk bitirdiğinizde de oyuncu olmuyorsunuz. Ben hayatın öğrencisi kalmaya çalıştım. Böyle olduğunda öğrenmeye, bir yol çizmeye başlıyorsunuz. Kendi kabımca İyi Şanslar’ı paylaşıyorum, umarım olmuştur, takdir seyircinin.

İstanbul bu köprülerle birlikte bitecek

  • İ
    smet Özel’li okul yıllarınız nasıl geçti?
  • İsmet Özel’le aynı sokakta oturuyorduk. Okula giderken vapura binmeden onu beklerdik. Şehir hatları vapurundaki yolculuklarımız sınıfa dönüşürdü. Oradaki sohbetler benim için çok kıymetliydi. Hayata dair konuşurduk. Şehiriçi hahatları vapurunun ne kadar kıymetli olduğunu kavratmıştı bana. İkinci köprü henüz yoktu ve şöyle derdi: İstanbul bu köprülerle birlikte bitecek.
  • Ne demek bu?
  • O zaman kavrayamazdım ama bugün ne demek istediğini çok iyi anlıyorum. Teknoloji, nüfus artışı ihtiyaçlarımızı karşıladığı noktada kıymet kazanıyor ama pek çok sosyolojik değerin de silinmesine neden oldu. İstanbul daha fazla göç aldı, İstanbul daha fazla kendi dokusunu kaybetti, kimliğinden uzaklaştı, kültür sanat şehri olmaktan uzaklaştı, herhangi bir yer olmaya başladı. İnşaat sektörünü hareketlendirmek, ekonomiye can vermek, işgücünü İstanbul’a taşımak anlamına da geliyordu. İşgücüyle beraber sorunlar arttı.
  • İyi Şanslar bugün suç coğrafyasının genişlediğinde insanlığın neleri kaybettiğini anlatan bir oyundur. Bu sohbetlerin onun altında derin bir izi var. Askerliğimi Gölcük’te yaptım ve SEKA kağıt fabrikasında her şeyin kağıda dönüştüğünü gördüm. İnsanlar umut peşinde kupon arıyorlardı. İnsanlar erotik dergiler, ölüm ilanları, pasaportlar arasında, kutsal kitap kuponu arıyorlardı. O kağıtların birlikte öğütüldüğünü gördüm ve vicdanları sarsacak bir noktaydı bu.
  • Sizin için İsmet Özel’in kıymeti nedir?
  • Fikir dünyamda kıymetli olduğunu ve zihin dünyamda kapılar araladığını söyleyebilirim. Afşar Timuçin, Nazım Hikmet, Necip Fazıl, Sezai Karakoç, Yahya Kemal gibi isimleri şablonlarla ayıracak biri olmadığımı yüksek sesle paylaşmak isterim.
  • İsmet beyin her dönemi kendi içinde bir kıymet arz ediyor. Ona sığlıkla, nominalizmle yaklaşırsak pek çok adlandırma ortaya çıkar ve bir yanılgıya düşmüş oluruz. Mehmet Akif, Nazım Hikmet gibi değerlerimiz bu coğrafyanın bir değeridir ve anlaşılmalıdır. Birilerinin şablonları ve konudan uzak ezberlerle hareket ettiğimiz sürece hiçbir zaman hakikatle yüzleşemeyeceğiz. Sanatçı düşünceleriyle medya üzerinden geleceğe ait bilgiler verir. Yazdığı eserler yaşıyorsa eğer, söyledikleri bugün kavradıklarımızın ötesinde, önünde olabilir. Onları belirli adlarla sınırlamak yerine, onları anlamak ve onlarla hemhal olacak yere kendimizi taşımamız lazım.
  • Bir hatıra rica etsek...
  • İsmet hocaya bir teklif götürmüştüm. Kadıköy’de bir kafede şiirlerini seslendirmek istediğimi söylemiştim. Haftanın belirli günlerinde o sahaf kafede şiirler okurduk, sohbet ederdik, atölyeler düzenlerdik arkadaşlarımla. Kendisini de davet ettim. İsmet bey önce biraz temkinli yaklaştı. Sonrasında peki dedi ve hatta ben şiirlerini okuduktan sonra dileyicilerle sohbet etti. İsmet bey zor beğenir, kendi şiirlerini kendi okumak ister. Ancak o tarihte büyük bir zarafetle güzel cümleler kurdu. Onun samimiyetine her zaman inandım. Oradakiler için çok hoş bir anı oldu. Hocam olarak ayrı, şair kimliğiyle ayrı, düşünce insanı olarak ayrı sevip kendisine kendimi hep öğrenci hissetmişimdir.

İnsanlara dokunduğumuzda kim olduğumuzu öğreneceğiz

Tiyatroların Anadolu turneleri meşhurdur. Sizin böyle bir hatıranız var mı?

Benim ilk görevim 1988 yılında, Diyarbakır Devlet Tiyatrosu’nun açılmasıyla başladı. Oradaki perde benim üzerime açılmıştı. Pek çok turneyle Güneydoğu’yu o yıllarda dolaşma fırsatım oldu. Hakkari’de tiyatroyla ilk defa buluşan bir kardeşimizin, iyi geldiniz abi demesi beni çok duygulandırmıştı. Bence her birimiz hayatın her alanında insanlara dokunduğumuz zaman Türkiye’nin kalbinin nasıl güçlü vurduğunu hissedeceğiz. Bu coğrafyanın nasıl bir ve bütün olduğunu hissedeceğiz. Bu şuurla da yola çıktığımızda maziyle âtîyi bağlayıp kim olduğumuzu bir kez daha öğreneceğiz.

Tiyatro alanındaki gelişmeler için ne söylenebilir?

Tiyatro seyircisi meşakkati sever. Her şeye rağmen evinden çıkıyor. Trafik problemini aşıyor. Tiyatroya gelip zaman ayırıyor ve ya alkışlıyor ya da somurtup oradan ayrılıyor. Seyirciyle buluşmanın kıymetini biz biliyoruz. Karşılıklı emeğin hakettiği şekilde değerlenmesi gerekiyor. Devlet Tiyatrosu Garibaldi ve Torunlar Küçük Sahne gibi yeni oyun alanları açıyor. Devlet Tiyatrosu’nun yeni sahnesi olan Torunlar Center’daki Mecidiyeköy Stüdyo Sahne’nin açılış oyunu İyi Şanslar. Bir anlamda tarih yazılıyor. Kendi tarihimde de buranın özel bir önemi vardır. Burası eski Ali Sami Yen Stadı’nın yeri. Buradaki Galatasaray maçlarında kolumda sepetle az gezmedim. Okul harçlığımı çıkardığım yerde bugün tiyatro yapıyorum.

Son dönemde kaldırılan oyunlar oldu. Nasıl bir değerlendirme yapmak istersiniz?

Sanatın kendisi bir politikadır ve siyaset üstüdür. Bilim ve sanat, iki kanatlı kuş birbirini desteklediğinde insanlık için bir umuttur. Burası bereketli hilal. Bu coğrafya uygarlığın temel taşı. Siyasetin elinde oyuncak olan sanat, asla insanın gelişimine hizmet etmez. Mali, idari ve sanatsal özerkliği sağlamadan, hür düşünceyi beslemeden, insanları bölüp kutuplaştırarak insanlığa ihanet edilmiş olur. Bizi bölen, ikilik çıkartan kesret dediğimiz her şey vahdetin karşısındadır. Vahdetin olmadığı yerde huzur olmaz.


#İsmet Özel
#Okday Korunan
#Çocuk
#İyi Şanslar
#Kendi Gök Kubbemiz
4 yıl önce