|

Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu: İstanbul depremi için ulusal seferberlik şart

Binlerce kişinin hayatını kaybettiği ve binlercesinin de evinden yurdundan olduğu o kara gün... 17 Ağustos 1999... Marmara Depreminin üzerinden tam 20 yıl geçti. Peki, acısını hala ilk günkü gibi hissettiğimiz o felaket sonrası olması beklenen büyük İstanbul depremine hazır mıyız? İstanbul’a 20 kilometre uzaklıkta bulunan 174 kilometre boyundaki fayın 7,4 büyüklüğünde bir deprem üretme ihtimalinin yüzde 70 olduğunu söyleyen İTÜ Meteoroloji Mühendisliği Bölümü'nden Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, "Bundan daha büyük bir güvenlik ve beka problemi olabilir mi? Ulusal bir seferberlikle hazırlık şart. Hem de hemen!” diyerek ekledi: "İstanbul depremi ile Türkiye’nin Gayri Safi Milli Hasıla'sının üçte biri yok olma tehlikesi altında."

Fatma Çelik
09:57 - 17/08/2019 samedi
Güncelleme: 10:49 - 17/08/2019 samedi
Yeni Şafak
Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu
Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu
17 Ağustos 1999...
Büyük felaketin üzerinden tam 20 yıl geçti. Marmara Bölgesi’nde unutulmaz izler bırakan o saniyeler, bizzat şahit olanların hafızasında hala canlı. Sadece 45 saniye süren bu felakete habersiz yakalanmıştık.
Peki, 1999 beri uzmanlar tarafından söylenen ‘büyük İstanbul depremi'ne hazır mıyız?
Bugün olası bir depremde afet yönetimini nasıl idare edeceğiz? Nerelerde toplanacağız? Yeteri kadar arama kurtarma ekibimiz var mı? En önemlisi de vatandaş ilk yardım konusuna hakim mi? İşte tüm bu soruları Afet Yönetimi Profesörü Mikdat Kadıoğlu’na yönelttik.
En kötü senaryo ile 7,4 büyüklüğünde olması beklenen bu depreminin sadece günü ve saatini bilmediklerini söyleyen
İTÜ Meteoroloji Mühendisliği Bölümü'nden Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu
, depremsiz geçen her günün bizler için bir fırsat olduğunun altını çizdi. Geçen koca 20 yıllık fırsatı ise doğru bir şekilde değerlendiremediğimizi vurgulayan Kadıoğlu, “İstanbul’a 20 kilometre uzaklıkta bulunan 174 kilometre boyundaki fayın 7,4 büyüklüğünde bir deprem üretme ihtimalinin yüzde 70.
Bundan daha büyük bir güvenlik ve beka problemi olabilir mi? Ulusal bir seferberlikle hazırlık şart.
Hem de hemen!” dedi.

Türkiye’nin Gayri Milli Hasıla'sının üçte biri yok olacak

Yaşanacak olan büyük İstanbul depremi ile Türkiye’nin Gayri Safi Milli Hasıla'sının üçte birinin yok olma tehlikesi altında olduğunu ifade eden Kadıoğlu, ülke olarak nasıl zor bir sürecin bizi beklediğini şu şekilde anlattı: “Bizim ekonomimizin, sanayimizin kalbi Marmara Bölgesi civarında. Bir kere ekonomik olarak büyük bir yıkım yaşayacağız. Depremin beraberinde getirdiği bir kaos ortamı oluşacak. Bu kaos ortamında uluslararası kurumlar kuruluşlar, birçok ülke kendi vatandaşını korumak için olaya müdahil olmak isteyecek.

Kimine göre 30 bin kimine göre 300 bin ölü olacak

Arama kurtarma yapıyorum diye ortalıkta dolaşanlar olacak. Çok büyük bir kent ve her sokağa, mahalleye, binaya müdahale etmek çok uzun zaman alacak.

Yani biz
kalkınmamıza refahımıza harcayacağımız bu parayı uzun yıllar tekrar alt yapıyı inşa etmeye harcayacağız
. Bu bizim için büyük bir kalkınma problemi aslında. Afet ve depremler büyük bir kalkınma problemi.”

Hasarlı binaları deprem yıkmadan biz yıkalım

Deprem yıkmadan hasarlı binaları bizim yıkmamız gerektiğine inanan Kadıoğlu, “İstanbul, Marmara bölgesinde bulunan ve kırılmasını beklediğimiz bir fayın tehlikesi altında. Bu tehlikede öyle az buz bir tehlike değil. Sosyo-ekonomik ve güvenlik bakımından çok büyük riskler oluşturuyor. Bunun üstesinden ancak seferberlikle gelebiliriz. Günübirlik çalışmalar ya da politikalar ile yapılacak bir şey değil. Şu an satılmayı bekleyen ve hasarlı olduğunu bildiğimiz evler. İlk adım olarak bence bu iki yapıları takas etmeliyiz. Böylece İstanbul’da seyrekleşme artacak ve yeşil alan artacaktır.” ifadelerini kullandı.

Farkındalık eğitimini beceri eğitimine dönüştürmeliyiz

Depreme hemen yarın olacakmış gibi hazırlanmamız gerektiğini söyleyen Kadıoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Farkındalık eğitimlerini beceri eğitimlerine dönüştürmemiz gerekiyor. İstanbul’da herkes depremi, fay hattını biliyor.
Millet deprem uzmanı oldu ama davranış değişikliği oluşturamıyoruz.
İnsanlar ne yazık ki bir yangın söndürme beceresine sahip olamadı henüz. Küçük bir kanamayı durduracak ilk yardım bilgisi yok. Çoğu insan ev alırken fayansına, seramiğine bakıyor. Güvenli olup olmadığını gidip bir inşaat mühendisine sormuyor.

Devlet baba mantığı depremde öldürür

İstanbul’un problemlerini İstanbul ile çözmek de çok zor. Çünkü bu sadece İstanbul’un problemi değil. Türkiye’nin problemi. İlk saatlerde herkese yetişilmesi mümkün değil. Devlet baba mantığı depremde öldürür. Herkesi kurtaracak olan şey kendi bilgisi ve hazırlığı. Yapılan hazırlıklar hep kurumsal düzeyde.
Arama kurtarma ekiplerine yatırımlar yapıldı ama depremin ilk 72 saatinde halk kendi başına kalacak ve bu saatler en çok ölümün gerçekleştiği saatler.
İstanbul’da bizi kurtarmasını beklediğimiz arama kurtarma ekibi, tedavi edecek olan doktorlar da depremzede olacak. Bunların yakınları da afetzede olacak. Halk kendi başına kalacak. Ne yazık ki toplumda şu an böyle bir hazırlık yok. Şu anki afet kanunlarında vatandaş yer almıyor. Afet planlarında vatandaş sadece afetzede olarak yer alıyor. Aslında halk büyük bir paydaş olması lazım afet planlarında.
  • Bir tatbikat başarılı olmuş ise o boşuna yapılmış demektir
  • 1 Ekim’de mesela Japonya’da imparatordan ana okul öğrencisine kadar herkes gün boyu tatbikat yapar. Bizde böyle bir gün olmadığı gibi tatbikatların çoğu da göstermelik. Hepsi kontrol altında başarılı oluyor. Dünya literatürüne baktığınızda bir tatbikat başarılı olmuş ise o boşuna yapılmış demektir. Bu kavramların içini doldurmamız gerekiyor.
    Türkiye’nin afet kültürünü yeniden yazmamız gerekiyor. Hep beraber büyük bir seferberlikle hareket etmemiz lazım.
    Profesörler, din adamları artık kimin toplumda sözü geçiyorsa bu konuya eğilmeli. Gerçekten büyük bir tehlike ile karşı karşıyayız.

Toplanma yeri kamu binaları olmalı

Bizdeki afet bilgileri hep ezberlenilmiş yanlış bilgiler. Mesela İstanbul’un yarısı afet toplanma yeri olsa bizim afet problemimiz çözülmüş mü olacak? Türkiye’de bazı afetlerde çözüm kolay. Yangınlar için helikopter olmalı diyorlar. Tamam helikopter oldu yangın olmayacak mı? Sellerde dere ıslahı olunca sel olmayacak mı?. Depremde de bol toplanma alanı olunca hazır mı olacağız? Deprem kışın da olabilir. İnsanlar açık alanda ya da çadırda uzun süre kışın duramaz. Böyle bir anlayış dünyada yok. Japonya’da birinci toplanma alanları kamu binalarıdır. Çünkü kamu binaları diğer binalara göre saha sağlam inşa edilir.
Okullar, hastaneler, camiler, spor salonlarıdır esas toplanma alanları.
Hadi deprem oldu parklara gittik afet toplanma yeri olarak. Ne kadar durabiliriz orada? Su yok, tuvalet yok, kapalı alan yok.

Binanın altından insan kurtarmak marifet değil


Afet yönetiminde en kötü senaryoya göre hareket etmemiz gerekiyor. 2009 yılında İBB’nn yapmış olduğu bir senaryo var. Bu en kötü olarak bir fayın boydan boya kırılmasına göre. 34 bin ağır hasarlı bina öngörülmüş orada. Bu senaryoya göre 34 bin tane 20 kişilik arama kurtarma ekibine ihtiyacımız var. Afeti böyle önümüze koyduğumuzda yönetilemez olduğunu görüyoruz. 34 bin tane 20 kişilik arama kurtarma ekibi dünyada yok. Bu ekibi bulsanız bile ölenleri geri getiremezsiniz. Yani bizim 34 bin binayı 34 binaya indirmemiz lazım.

Kriz yönetimi mantığından risk yönetimine geçmemiz gerekiyor

Afet yönetme çadır kurma, yemek dağıtma değil. Afet yönetiminin esas kalbi afetten önce riski azaltmaktır. Kriz yönetimi mantığından risk yönetimine geçmemiz gerekiyor. Türkiye’de afet yönetimi yanlış anlaşılıyor. İnsanlar arama kurtarma ekibi sanıyor afet yönetimini. Aslında afet yönetiminde arama kurtarma ekibine ihtiyaç kalmaması gerekiyor. Önemli olan binanın yıkılmaması. Binanın altından insan kurtarmak marifet değil. Marifet binaların enkaz altında kalmamasını sağlamak.”


#17 Ağustos 1999
#45 saniye
#Gölcük depremi
#Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu
#Büyük İstanbul depremi
il y a 5 ans