|

İstanbul hayatımın sembolü

Batı ve doğuda birçok ülke gezen fotoğrafçı Marian Brehmer, ‘Kutsalı Karşılamak’ isimli sergisinde yeni bakış açıları sunuyor. Brehmer, “Hayatım Doğu ile Batı arasında geçti. İstanbul hayatımın sembolü gibi” diyor.

İlker Nuri Öztürk
04:00 - 17/11/2019 Pazar
Güncelleme: 22:35 - 16/11/2019 Cumartesi
Yeni Şafak
Marian Brehmer'ın arşivi
Marian Brehmer'ın arşivi

Küçük yaştan itibaren ailesiyle birlikte seyahatlere çıkan Alman Marian Brehmer, Türkiye’den Pakistan’a, Hindistan’dan İran’a birçok ülkede çektiği fotoğrafları “Kutsalı Karşılamak” adlı sergide bir araya getirdi. Türk ve İran kültürü üzerine araştırmalarda bulunan Brehmer, 2015’ten beri İstanbul’da yaşıyor. Alman gezginin ilk sergisi, Üsküdar’daki Abbara Kahve’de 1 Aralık tarihine kadar görülebilir. Türkçe röportaj verecek kadar dilimizi öğrenen Marian Brehmer ile seyahatlerini ve Doğu Batı gözlemlerini konuştuk.

Sergide gördüğümüz gibi birçok ülke gezdiniz. Seyahat merakınızın kaynağı nedir?

Çok seyahat seven bir ailede büyüdüm. Annem ve babam genelde Hindistan’a giderdi. Hindistan maneviyatıyla ilgililer, babam yoga öğretmeni. Hindistan’a çocukluğumdan beri gittiğim için Doğu’ya alışıktım. Burada farklı kültürlerin birlikte yaşıyor olmasından çok etkilendim. Farklı kültürler ve dinleri öğrenmeye açıktım. Böylece seyahatler için önüm açılmış oldu.


İSTANBUL HAYATIMIN SEMBOLÜ

İstanbul’a yolunuz nasıl düştü?

18 yaşımdayen Almanya’dan Hindistan’a kara yoluyla gittim. Doğu Avrupa üzerinden Türkiye, İran, Pakistan ve Hindistan... Bu yolculuk esnasında İran’dan çok etkilendim. Almanya’ya dönünce Fars Dili ve Edebiyatı ile birlikte Türkçe okumaya karar verdim. Türkçe’yi öğrenince İstanbul’a geldim ve eşimle tanıştım. 2015’ten beri İstanbul’dayım.

İstanbul’un önemi nedir sizin için?

Hayatım Doğu ile Batı arasında geçti. İstanbul hayatımın sembolü gibi. İstanbul Doğu’yla Batı arasında ve projelerim için çok uygun bir yer. Buradaki çeşitlilik, semtler, hem Asya hem Avrupa oluşu çok hoşuma gidiyor.

Fotoğraf çekmeye nasıl başladınız?

Hindistan seyahatlerimin ilk zamanlarında bir sürü fotoğraf çekiyordum. Özellikle cami, türbe, ziyaret mekanları, tapınak gibi kutsal mekanları çekiyordum. Serginin fotoğrafları da bu dönemden itibaren plansız şekilde birikmeye başladı.


POZİTİF HİKAYELERE İHTİYACIMIZ VAR

Fotoğraf çekmek sizin için ne ifade ediyor?

Özellikle son on yılda odaklandığım yer, İslâmi dünyaydı. Afganistan, Pakistan, Irak, Suriye, Hindistan’ın Müslüman bölgesi, Fas’a gittim. Batı’da, Avrupa’da İslâm’a karşı bir önyargı var. Medyada hep negatif şeyler var. Bense bunların tam tersine Müslüman ülkelerde müthiş bir misafirperverlik ve insanlık gördüm. En fakir görünen yerlerde bile çok iyi karşılandım. Fotoğraflarımla tecrübelerimi ifade etmek istedim. Negatif algıyı, önyargıları kendi hikayelerim ve fotoğraflarımla değiştirmek istedim. Dünyanın pozitif hikayelere çok ihtiyacı var. Hep negatif şeylere odaklanıyoruz. Birilerinin poztif şeyleri göstermesi gerekiyor.

Hangi makinayı kullanıyorsunuz?

Sony A7R2 kullanıyorum. Aynasız, seyahat için uygun, hafif bir makine.

Hangi ülkelerde fotoğraflar çektiniz?

Türkiye ile Hindistan arasında diyebilirim. Bu iki ülkenin yanı sıra Irak, Afganistan, Suriye, İran, Pakistan’da fotoğraflar çektim.

Gideceğiniz yerleri nasıl belirliyorsunuz?

Gideceğim yerlerde normalde arkadaşlarım var. Onlar davet ediyor. Bir yeri merak edip araştırmaya başladığımda da sezgilerimi dinliyorum. Planlı şekilde gitmiyorum, kalbim nereye çekerse oraya gidiyorum.

Gittiğiniz ülkelerde nasıl karşılanıyorsunuz?

Seyahatlerimde neredeyse hiç kötü tecrübem olmadı. Her yerde iyi ve kötü insanlar var ama ben hep iyilik gördüm. İyi bir niyetle seyahat ediyorum. Ben hep gerçek merak, gerçek açıklık ve gerçek iyilikle iletişim sağladım. Böyle olunca aldığım karşılık da iyi oluyor. İran’dayken evine misafir edenler oldu. Hatta uzun bir tren yolculuğu sonrası garda, bir adam bana yorgun görünüyorsun diyip evine davet etti. Evde yemek yedirdiler, hiç beklemediğim şekilde davrandılar. Böyle şeyleri zaten planlayamazsınız, tecelli eder.

Bir Batılı olarak korkuyla, önyargıyla bahsedilen yerlere gittiniz. Doğu’daki gözlemlerinizi anlatır mısınız?

Önyargılara karşı hikayeler yazmak istiyorum. Doğu benim için çok ilham verici bir yer. Doğu’da akışta olma hâli var. Batı daha planlı ve disiplinli. İkisi de değerli ama Batı, Doğu’dan çok şey öğrenebilir. Batı’da kaybettiklerimizi Doğu’da gördüm. Doğu ve Batı’nın en iyi tarafları İstanbul’da birleşmiş.

Biz Batı’da büyürken hep sorumluluk almayı öğreniyoruz. Genç yaşta kendi hayatından sorumlu oluyorsun. Ana baba müdahalesi olmadan yavaş yavaş hayatını kendin kuruyorsun. Bu sayede kendini geliştirme fırsatın oluyor. Doğu’da ise insanların çoğu, şartlardan şikayet edip birilerini suçluyorlar ama kendileri hayatın gelişmesine sebep olmuyorlar, sorumluluk almıyorlar. Bir de İran’la Türkiye komşu olmasına rağmen birbirlerini tanımıyorlar. Bu iyi bir durum değil.

En zor şartta çektiğiniz fotoğraf hangisiydi?

İran ve Irak sınırındaki Kürtler, Zerdüşt zamanından gelen gelenekleri yaşatıyorlar. O bölgede her yıl Pir Şaliyar Düğünü yapılıyor. Kurban kesiliyor, zikir çekiliyor, ilginç gelenekler var. Eksi beş dereceyi bulan soğukluk vardı, kar çok yüksekti. Parmaklarımı hissetmiyordum, fotoğraf çekerken çok zorlandım.

Çözüm yavaşlamakta

  • Dünyanın çeşitli yerleri gördünüz. İnsanların ortak problemi nedir acaba?
    İnsanlar neden mutlu oluyorlar?
  • Gittiğim ülkelerde gördüğüm kadarıyla ekonomik nedenler büyük problem yaratıyor. İnsanların kendi içinden gelen mutsuzlukları var. Huzursuzluk, stres, hızlı iş hayatı, kendi köklerimizden uzak olmamız, komşularla ve ailemizle iyi iletişimde olmamak, hem kendimizden hem diğer insanlardan hem de doğadan bir kopukluk hâli var. Bu bence her yerdeki problem. Çözüm ise biraz yavaşlamakta. İlk defa öğreniyor gibi merak etmek, hayata yeniden başlamak, seyahate çıkmak hepimize iyi gelecektir.
#Almanya
#Marian Brehmer
#İstanbul
#Fotoğraf
4 yıl önce