|

İyi ki varsın Eren bu senin hikayen

Trabzon Maçka’da, 2017 yılında, Jandarma ve terör örgütü PKK’nın girdiği çatışmada şehit olan Eren Bülbül ve Jandarma Astsubay Kıdemli Başçavuş Ferhat Gedik’in hayatı beyaz perdeye aktarılıyor. Eren’i canlandıran Rahman Beşel, “ Aynı yörenin çocukları olduğumuz için rolümde zorlanmadım” diyor.

Halime Kirazlı
00:00 - 15/08/2021 Pazar
Güncelleme: 06:01 - 14/08/2021 Cumartesi
Yeni Şafak
Maçka’da filmin ikinci fragman gösterimi de gerçekleşti.
Maçka’da filmin ikinci fragman gösterimi de gerçekleşti.

Şehit Eren Bülbül ve Ferhat Gedik’in yaşamını konu alan 5 Mayıs’ta çekimlerine başlanan “Kesişme: İyi Ki Varsın Eren” filminde sona yaklaşıldı. Yönetmenliğini Özer Feyzioğlu’nun yaptığı, başrollerini İsmail Hacıoğlu ve Rahman Beşel’in paylaştığı filmin 29 Ekim’de gösterime girmesi planlanıyor. Maçka’da düzenlenen anma töreninin ardından yapılan basın toplantısında konuşan TRT Genel Müdürü Mehmet Zahid Sobacı, “Şehitlerimiz Eren Bülbül ve Şehit Jandarma Astsubay Kıdemli Başçavuş Ferhat Gedik’i dünyanın kalp hafızasına mühürlemek için yola çıktık” dedi.

Yaklaşık bir yıllık bir emeğin ürünü olan “Kesişme; İyi Ki Varsın Eren”in çekimleri 6 farklı ilde gerçekleşti. Geniş bir ekiple titiz bir çalışmanın yürütüldüğü projede, hüzün, gurur, mutluluk aynı anda yaşanıyor. Maçka’da ziyaret ettiğimiz oyuncu ve set ekibinin duygu ve görüşleri, filme dair ipuçlarını şimdiden bizlere veriyor.

YAVRUM BANA ZORLUKLARINI VE ACISINI BIRAKTI

Şehit Eren Bülbül’ün annesi Ayşe Bülbül’ün acısı ise hala ilk günkü kadar taze. Konuşmakta, kelimeleri seçmekte öyle zorlanıyor ki bazen sorular uzun boşluklarla cevaplanıyor. Yine de Eren’i anlatabilmek için şu cümleleri kuruyor; “Bugün hüzünlüyüm. Yavrumun bugün yıldönümü. Hem sevinçli hem hüzünlüyüm. Konuşmaya, hala gücüm takatim yok. Neler hissettiğimi de anlatmam oldukça zorluyor beni. Rahman’ın aynı yavruma benzemesi beni duygulandırıyor. Aynı Eren’ime benziyor. Bilmesem mezarda yavrum yaşıyor diyeceğim. Eren erkek çocuklarımın küçüğüydü. O yaşa kadar yaşadığı çile, yokluk, cefa hep o fotoğraflarında nasıl da belli. Ben bu kuzuma nasıl üzülmeyim nasıl ağlamayım. Benim yavrumdan sonraki sürecim çok zor. Hayatım çok zor. 4 yıl oldu ama bende değişen hiçbir şey yok. Acım aynı, hislerim aynı. Benim yavrum 15 yaşında bir çocuktu. Hayatı zaten zor geçiyordu. Yavrum, hayatında geçen zor günleri bana bıraktı, hem de acıyla...”


GAYEMİZ MÜCADELEYE KATKI SUNMAK

Eren’in vefat yıldönümünde mezarı başında düzenlenen törene katılan TRT Genel Müdürü Mehmet Zahid Sobacı, filmin ikinci fragmanını basın mensuplarıyla izledi. Sobacı, Türkiye’nin yükselen profiline uygun yayıncılığının bir eseri olan film projelerinin önemini şöyle aktardı, “Daha önceki projelerimiz, şimdi de Kesişme, Türkiye’nin yükselen güç profiline uygun yayıncılık anlayışını yaşama geçirmeye çalışan bir TRT’yi ifade ediyor. Türkiye’nin haktan yana mücadelesindeki, tezlerini, iddialarını dile getiren daha birçok projeye ihtiyaç var. Türkiye’nin bu mücadelesini anlatabilmek için soft enstrümanlar olan film ve dizilerimizi bir yol olarak görüyoruz. TRT olarak inşallah uzun soluklu bir perspektifle Türkiye’nin mücadelesine katkı sunmaya gayret edeceğiz.”


KESİŞEN HAYATLAR

Dijital Sanatlar Yapımevinin sahibi, filmin de yapımcısı olan Mustafa Uslu ise doğru bir iş yaptıkları için gururlu olduklarını dile getiriyor. Uslu, filme neden “Kesişme” ismini verdiklerini de şu sözlerle açıklıyor, “Kesişme dedik, çünkü filmde iki kahramanın hayatlarının birbirine paralel gitmesi söz konusu. Sonra Çin’de bir silah fabrikasını ve çocuk işçiler çalıştırılarak üretilen bir merminin yolculuğunu izliyoruz. O yolculuğun, 11 Ağustos 2017’de Maçka’da nasıl kesiştiğini görüyoruz. O yüzden böyle bir isim koyduk. Eren’imizi çocuğumuzu bağrımıza bastık ama Ferhat Astsubayı orada unuttuk. Onu da hatırlamak adına ‘Kesişme; İyi ki Varsın Eren’ dedik.”

Projeyi kafasında tasarladıktan sonra Ayşe Bülbül ile görüştüğünü söylüyor Uslu. “Geldim, sohbet ettik. Bunu beyaz perdeye aktarmalıyız dedik. Çalışmalara başladık, Cemile Hanım Eren’in kabrini ziyaret ediyordu. Ayşe anne yanına gitti, ona arkadan sarıldı. İnanılmaz bir görüntüydü. Beni çok etkiledi, dedim ki doğru bir iş yapıyoruz. Ayşe anne dedi ki ‘Sen evinin direğini kaybettin, ben de evladımı kaybettim.’ İki kadının, iki annenin acılarının kesiştiği bir andı. Tabi amacımız duygusal bir şey ortaya çıkarıp yürek dağlamak değil, bir daha böyle bir şeyin yaşanmaması.”

YAŞADIKLARIMIZ BU FİLM İÇİN DEĞER

Filmin yönetmeni ve senaryo ekibinde de yer alan Özer Feyzioğlu, filmde samimi ve doğal olmaya gayret ettiklerini aktarıyor. “Ereni toplamda 4 kişi canlandırdı. Film çekimi doğası gereği kolay olmayan bir şey. Kıymetli eserler birtakım acılar çekmeden çıkmıyor ortaya. Bizim bir amacımız ve o çerçevede çekmemiz gereken bir film var. Amacımız, sanatsal bir eser yaratmak. Bu eseri yaratmak için gereken şeyleri yapmak özellikle çocuklar tarafından her zaman kolay gerçekleştirilemiyor. Tabi ki kolay olmadı ama bu film için değer. Bu film samimi olmaya gayret eden bir film. İletişimini samimilik, açıklık ve doğallıktan almaya gayret eden bir film.”

Ürettiklerinin, gerçek hikâyenin yanı sıra bir sanat eseri olduğunu da sözlerine ekliyor Feyzioğlu. “Sanat eseri niteliğini oluşturan şey, konudan bağımsız bir durumdur. Herhangi bir konuda sanat eseri üretebilirsiniz. Bomboş bir konuda, muhteşem bir sinema eseri yaratabilirsiniz. Ya da tamamen güçlü, duygusal, felsefi bir içerikle berbat bir sinema filmi de yaratabilirsiniz. Bize düşen görev, önem verdiğimiz konularda iyi ve güçlü bir sanatçı olmayı başarıp, güçlü bir sanat eseri yaratabilmek.”


AYNI YÖRENİN AYNI ÇOCUKLARIYIZ

Sette en duygulu anlara sebep olan kişi ise Eren’i canlandıran, Eren’e Eren kadar benzeyen Rahman Beşel oldu... Rahman hiç oyunculuk tecrübesi olmayan Tonyalı bir genç. Hem basın karşısına ilk kez çıkması hem de bir şehidi canlandırmanın ağır sorumluluğu altında şunları söylüyor Rahman, “Teklif geldiğinde çok şaşırdım. Sonradan öğrendim ki ben olmasam sırada daha yaklaşık 400 kişi falan varmış. Onların arasından seçilmek beni daha fazla gururlandırdı. Bana eski ortaokul müdürümüz üzerinden ulaştılar. Bu yılın nisan ya da mayıs aylarındaydı. Oraya oyuncu aramak için gitmişler. Demişler ki ‘Eren’e benzeyen, sarışın renkli gözlü öğrencileriniz var mı?’ Hocamız da benim ismimi vermiş. Okula gittim, video çektik. Sonrasında İstanbul’a gidip orada bir ay oyunculuk eğitimi aldım. Sete alışmak için Antakya’ya gidip, çekimleri takip ettim.”

Eren’i anlamak için araştırma yaptığını ve onu, tanıyanlardan dinlediğini aktaran Beşel, aynı yöre insanı oldukları için zorlanmadığını da dile getiriyor. “Benzer yörede yaşayan insanların benzerliği de çok oluyor. O da ben de Trabzonluyum. Günlük yaptığımız şeyler benzer olunca çok zorlanmadım onu anlamak konusunda. Bu filmde gösterdiklerimiz yaşanan olaylar. Şehit bir kişiyi oynamak hem sevinç hem gurur hem de üzüntüyü bir arada yaşattı bana. Evinin yanındaki mezarının başındayız şu an, buradan her geçişimde öyle bir üzüntü duyuyorum ki tarifi imkânsız. Her oturduğum, kalktığım, yoldan geçtiğim an diyorum ki “iyi ki varsınız...”


HİKÂYENİN KAHRAMANLARI BİZ DEĞİLİZ

Şehit Jandarma Astsubay Kıdemli Başçavuş Ferhat Gedik’i canlandıran İsmail Hacıoğlu ise “bu hikâyenin kahramanı onlar” diyerek şu sözleri sarf ediyor, “Ben ilk defa bir filme, ‘keşke olmasaydı’ ‘keşke bu kalabalık burada olmasaydı, bu film çekilmeseydi’ diyorum. Bu olay yaşandı ve kahramanlar onlar. Konuşurken, kendimi gereksiz hissediyorum bu hikâyenin içinde. Biz, onları ölümsüzlüğe sadece bir adım daha yaklaştırırsak ne mutlu. Onlar ve niceleri her şeyi yapmış, söylemiş zaten. Babalarıyla birlikte bütün gülümsemelerini gömen çocuklar için biz buradayız.”

Cemile Gedik’i oynayan Alayça Öztürk, Cemile Hanım’ın Ferhat Gedik’e büyük bir aşkla bağlı olduğunu ifade ediyor. Hem senaryoyu okurken hem de Cemile hanımla vakit geçirirken zorlandığını söyleyen Öztürk, “Cemile ile tanışıp, Ferhat abiyi anlayınca bir kere daha paramparça oldum. Buna bir film gözüyle bakamıyorum ben. Bu benim bakış açımı çok değiştirdi. Benim için manevi anlamı çok büyük. Oyuncu olarak da kişisel olarak da canlandırmak çok ağır” diyor.


AĞITLARINI DİNLEMEK ÇOK ZORDU

Anne Ayşe Bülbül’ü canlandıran Mutlunur Lafçı’nın Kesişme ilk sinema filmi. Lafçı, gerçek ve acılı bir karakteri oynamanın ne denli zorlu olduğundan bahsederken bile oldukça zorlanıyor. “Rolü çıkarırken de gerçeklik üzerinden gittik. Beraber günler geçirdik evinde, o an Eren’e ağıtlarını duyarak vakit geçirdik ve bu çok çok zordu. Her gün mezarının önünden geçiyorsunuz. İçinizdeki o yas geçmiyor. Kendisi de anlatıyor, “bazen eski eve gidip ağlıyorum çocuklarım görmesin diye” diyor. Acısını gizlemek ya da çocuklarına bir şey hissettirmemeye çalışmak bir yandan da köy işleri... İnanılmaz da bir iş yükü var burada. O duruşuyla, bakışıyla güçlü kadını da vermeye gayret ettik.”



#Eren Bülbül
#Trabzon
#Maçka
#Mustafa Uslu
#Ayşe Bülbül
#Ferhat Gedik
3 yıl önce