|

İyiler Ölmez: Merhametin sesi

Emektar kalem Mustafa Kutlu yeni hikaye kitabı “İyiler Ölmez”de yoksulluk, taşra hayatı, dayanışma gibi çeşitli konulara iyimser gözlerle bakmaya devam ediyor. Kutlu, hikayelerini sade ve yalın bir dille anlatırken söyleşi tekniğini kullanarak kolay bir okuma sağlıyor.

Yeni Şafak ve
04:00 - 12/11/2016 Cumartesi
Güncelleme: 18:55 - 11/11/2016 Cuma
Yeni Şafak
NECİP TOSUN


Her yıl bir öykü kitabı yayımlanan Mustafa Kutlu'nun yeni kitabı İyiler Ölmez, Kutlu'nun genel öykü çizgisindeki tüm özellikleri yansıtan bir yapı içerir. Kutlu'nun 27. öykü kitabı olan İyiler Ölmez yine yoksulluk, iyilikler, merhamet kavramı etrafında oluşur. Kutlu öykülerde, insanın içindeki iyilik arzusunun bir şekilde herhangi bir olayda ortaya çıktığını ve bunun da insanlar tarafından unutulmadığını örnekler. İyi insanlar toplumda gösterişsiz bir şekilde, perde arkasında yer alır, devletin yapmadığını yapmak üzere harekete geçerler. Biçimsel anlamda ise İyiler Ölmez, sadelik, yalınlıkla oluşturulur. Kutlu son kitaplarında olduğu gibi bu kitapta da daha çok anlatılan konu üzerinde yoğunlaşıp meselesini hikâye eder.



YEŞİLÇAM DUYARLIĞI



Harcanmış yetenek üzerine ilerleyen kitabın ilk öyküsü “Sıtkı”da, resim yeteneği olan Sıtkı'nın bir türlü bu yeteneğini ortaya çıkaracak ortamı bulamaması, harcanmış hayatı anlatılır. Öyküde yine, öykünün yazılma serüveni tartışılırken, pek çok Kutlu öyküsünün evrildiği “Yeşilçam duyarlığı” gündeme gelir. Anlatıcı bunun dışına çıkmanın zor olduğunu çünkü hayatın gerçeği olduğunu vurgular: “Kapıcının oğlu. Oh tam Yeşilçam. Olamaz, kapıcının oğlu olamazsın. Neden? Çok klişe oluyor. Ne yapayım yani, yalan mı söyleyeyim.” (“Sıtkı”, Nur)



“Civan” başlıklı öyküde ise yine yoksulların dünyasına bakılır. Annesiz, babasız bir başkasının yanında büyüyen Civan, pek çok ara işlerde çalıştıktan sonra nihayet bir iş sahibi olur. Hacı Kadir'in araya girmesiyle belediyeden bir iş de alır. Civan'a yoksul diye kız da vermezler ama sonunda Civan ayakları üstünde durmayı başarır. Öyküde, yoksulların dayanışması, yaşayabilmek için bir yol, yöntem arayışları gündeme gelir. Merhamet öykülerin merkezindedir. İnsanların karşılıksız iyilik yapmalarının perde arkası aralanmaya çalışılır.



“Doktor” ve “Dörtler Makamı”nda ise İstanbul'daki düzenden, insan ilişkilerinden, iki yüzlülükten bıkıp taşraya gelen doktor Atalay'ın burada iyilikler yapması anlatılır. Cuma günü muayene parası almayan doktor bir de hastane bahçesine ağaçlar dikince çevrenin gözdesi olur. Ancak bir kazada yanındakilerle birlikte ölür. Bunun üzerine mezarları yapılır ve burası türbe olur. Ve öykünün finali ortaya çıkar: “Böyledir. Bizde iyiler ölmez. Evliya olup aramızda yaşarlar.”



SANAT EĞLENCEDEN İBARETTİR



“Fotoğrafçı Sarhoş Mustafa” öyküsünde, yine babasız büyüyen bir yoksulun varolma mücadelesi anlatılır. Öyküde Mustafa Kutlu bir anlamda yeni öykü anlayışını da tartışır.



“-Sayın Kutlu bu macera kelimesi kelimesine 'Uzun Hikâye' adlı kitabınızda yer alıyor. Ancak oradaki fotoğrafçının adı Selâmi. Böyle bir tekrara düşerek yazdığınız metni bozduğunuzu düşünüyor musunuz?



-Yoo! Olur böyle şeyler.



-Nasıl olur?



-Benim kahramanlar laf dinlemiyor. Bazen böyle kılık değiştirip yazdığım kitaba sızıyorlar.



-Bu izah yeterli değil. Hikâyeyi zedeliyor.



-Elbette. Ama siz şu sanat denilen şeyi fazla ciddiye alıyorsunuz.



-Almayalım mı?



-Alın ama ölçüyü kaçırmayın.



-Nasıl yani?



-Sanat da tıpkı şu yalan dünya gibi bir oyun eğlenceden ibarettir. Uydurma bir şey. Kendinizi fazla kaptırmayın.



-Olmadı Sayın Kutlu. Sanatı bu kadar küçümsemeyin.



-Küçümsemiyorum. Eğer inanıyorsak sanat hakikate giden yolda bize yardımcı olur. Kalbimizi açar, bizi merhamet ve şefkat sahibi kılar. Kâinatın kitabını, yani temaşayı öğretir. Güzelliğin farkına varırız.”



BİR DERVİŞ HİKÂYECİ



Kutlu'nun zihni ve dikkati “yazmaktan” çok, “anlatmaya” ayarlıdır. Öyküyü yazarak “aktarıyor” değil de, karşısındakine muhabbet içinde “anlatıyor” gibi davrandığını metinlerinde rahatlıkla görmek mümkündür. Bu anlamda onu, yazı masasının başına oturup öykü yazan bir resimde değil de, bir kahvede, sigara dumanları arasında yanındakine öyküler anlatan bir resimde düşünmek daha doğru olur. Muhabbet eder gibi yazan, konuşmaktan çok konuşturmayı seven ve söz tasarrufundan yana olan bir öykücü için söyleşi tekniği önemli bir imkândır.



Kitapta, modern öykünün gerektirdiği ritim, sıkı örgü, kurgusal yaklaşımlar gözetilmez. Yazar gerçeğin, bizzat çıplak gerçeğin peşine düşer. Anlatımını iyiden iyiye sadeleştirir. Öykünün “nasıl” anlatıldığından çok “ne” anlattığında odaklaşır. Bunun için de tümüyle olayın kendisine eğilir. Buna ister kestirmeden gidiyor, ister ilk hâliyle ilgileniyor diyelim sonuçta yazar bir aktarmacı konumuna bürünür. Hatta tümüyle aradan çekilir ve anlatıcıyla okuru başbaşa bırakır. Ne süsleme, ne soyutlama, ne de biçimsel müdahaleler. Sıradan, düz bir biçim tercihiyle (hatta biçimsizlikle) derdini anlatır.



O yaşanan toplumsal, bireysel çarpıklıklardan iyimser gözlerle hikmetler devşirip kalplere ulaşmayı deneyen bir derviş hikâyeci gibidir. Olaylara, insanlara tevekküle yaslı muzip bir tebessümle bakan Kutlu, insan ruhunun/psikolojisinin gizlerine eğilir. Öykülerinde incitici insani hâllerin ucuz tüketimini/kullanımını yapmadan, bütün bunları içselleştirip kalıcı, sarsıcı sonuçlara ulaşmayı dener. Abartılardan, yapmacık artistliklerden kaçınarak, hep peşinde olduğu “hikmet ve ahenk” çizgisinde geleneğin modern dilini konuşmaya çalışır. Hasbî, kalbî ve sahih olanı metne aktarırken, gelir geçer dönemsel modalara uzak durur.





• • •


İyiler Ölmez


Mustafa Kutlu


Dergâh Yayınları


Ekim 2016


152 sayfa



#Mustafa Kutlu
#İyiler Ölmez
#Merhametin sesi
7 yıl önce