|

Kediler kültürümüzün parçası

Kedi Edebiyatı: Türk Edebiyatının Kedileri ve Kedicileri isimli kitabı hazırlayan Şerife Çağın, sanatçı kedi ilişkisi, kadın kedi ilişkisi gibi pek çok açıdan kedileri kitaba dahil ediyor. Yazar Çağın kültürümüzde, edebiyatımızda kedinin zengin bir yaşama alanı, anlam dünyası olduğunu belirtiyor.

Merve Akbaş
04:00 - 15/02/2020 Cumartesi
Güncelleme: 23:56 - 14/02/2020 Cuma
Yeni Şafak
Şerife Çağın
Şerife Çağın

Kedilerin edebiyat üzerinde bir etkisi olduğunu inkar etmek mümkün değil. Yazarların masalarına kıvrılıp uyuyan çok sayıda kedi de vardı. Evliya Çelebi’den Samipaşazade Sezai’ye, Hüseyin Rahmi Gürpınar’dan Bilge Karasu’ya küçük dostlarımız izlerini farklı isimlerin eserlerine bırakmayı başarmış görünüyor. Geçtiğimiz günlerde Şerife Çağın tarafından hazırlanan Kedi Edebiyatı Türk Edebiyatının Kedileri ve Kedicileri isimli çalışma Dergâh Yayınları etiketiyle okuruyla buluştu. Çağın’la hem kitabı hem de kedi ve edebiyat ilişkisini konuştuk.

Yirmi üç yazarlı Kedi Edebiyatı Türk Edebiyatının Kedileri ve Kedicileri başlıklı kitabınız Osmanlı hayatından, Türk efsanelerinden günümüz yazarlarına kadar kedinin yerini ele alan zengin bir içeriğe, aynı zamanda zengin bir literatüre sahip. Bu çalışmanın oluşum sürecini biraz anlatır mısınız?

Bu çalışmanın benim için ilginç bir deneyim olduğunu söyleyebilirim. Belki çoğu kişi Kedi Edebiyatı kitabı üzerine benim, kedilerle içli dışlı olduğumu, muhakkak bir kedim olduğunu düşünecekler. Böyle olsaydı bu da hoş olurdu, ama maalesef öyle değil. Bazen hayattan sanata gideriz, bazen de bunun tersi, sanattan hayata gitmek mümkün. Bizimkisi ikinci gruba giriyor. Sanat çoğu zaman hayatı daha anlamlı kılabiliyor, fark etmemizi sağlıyor. Mesela her gün yolumuzun üzerinde dikkatimizi çekmeyen bir ağaç, şairin mısralarıyla veya ressamın tablosuyla anlam kazanıveriyor. Yani sanat tılsımlı bir güce sahip.

O zaman sanat eserleri hayata bakışımızda belirleyici olabiliyor.

Bir bakıma öyle. Kediye merakım biraz da olumsuz tarafından oldu. Yıllar önce akademik hayatımın başlarında Yakup Kadri’nin eserleri üzerine bir çalışma yaparken özellikle kadınlar için kullanılan imajlar dikkatimi çekmişti. Bunlardan biri de kediydi. Kadınlar; gözüne kestirdiği erkeği avlamak, tuzağa düşürmek için tırnaklarını bileyen, pusuya yatan vahşi kedilere benzetilir. O gün bu gündür ne zaman bir kedi görsem, Yakup Kadri’nin zihnimin derinliklerinde yer etmiş olan kedi benzetmeleri aklıma gelir. Yalnız haksızlık etmeyelim, bu kitabın yazarları arasında önemli kedi severler, evini kedilerle paylaşanlar var. Beşir Ayvazoğlu kedilerle paylaşımlarını keyifle anlatmış. Fazıl Gökçek hocamız, fakültede ne zaman odasını açsa Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü kendine mesken edinmiş olan siyah bir kedi fırlayarak gelip makam koltuğuna kuruluyor. Bölümümüzün araştırma görevlilerinden Güllü Araç ise tam bir kedi aktivisti. Fatih Alper ve Esra Taşbaş çiftinin evlerinde, ilk gördüğümde garibime giden, Nohut isimli sağır, cins bir kedileri var. Kedileriyle çok mutlu olduklarını biliyorum. Önsözde bahsettiğim gibi kitabın çıkış macerası biraz da Nohut’la başladı.

BATILI SEYYAHLARIN DİKKATİNİ ÇEKMİŞ

Modern dönemden geriye doğru gittiğimizde Osmanlının sosyal hayatında da kedilerin önemli bir yeri olduğunu görüyoruz.

Sosyolojik olarak kedilerin toplum hayatındaki yerini incelemedim, ancak bu konuda hazırladığımız kitaptan yola çıkarak bazı bilgiler verebilirim. Bu çalışmayı hazırlarken konuları önceden belirleyip yazı sipariş etmedik. Herkes konusunu kendi belirledi ve efsanelerden, seyahatnamelerden günümüz yazarlarına kadar geniş bir yelpaze ortaya çıktı. Muhakkak Türk kültürü ve edebiyatında kedi mevzuu, bu kadarla sınırlı değil. Fakat şunu gördük ki Türk kültüründe kedi; evin, ailenin, sokağın önemli bir parçası. Mesela sokak hayvanlarının yiyeceğiyle ilgilenen “mancacılık” adı altında bir meslek gurubunun varlığı dikkat çekici. Metin Menekşe’nin yazısında, Batılı bir seyyahın mancacılıktan ilgiyle bahsettiğini görürüz. Ölen bazı kişilerin, mallarını haftada birkaç defa köpek ve kedileri beslemek için bırakmalarından doğrusu çok etkilendim. Ahlâk sahibi fırıncı ve kasaplara vasiyetlerini yerine getirmek için paralarını bırakıyorlar. Her gün yanlarında et taşıyan insanlar köpek veya kedileri çağırarak onları besliyorlar. Bir kedi coğrafyasının varlığından bizi haberdar eden Evliya Çelebi’nin anlattıkları da çok keyifli. Nilgün Nurhan Kara’nın yazısından Evliya Çelebi’nin gezip gördüğü yerlerin kedilerine, kedi benzetmelerine, onlara verilen isimlere yer verdiğini öğreniriz. Yolculuğu sırasında “Hamdolsun ki bir kedi yükü kaldı” demesi, Erzurum’un soğuğunu bir kedi hikâyesiyle anlatması ne güzeldir. Damdan dama atlarken kedi boşlukta donar ve sekiz aydan sonra bahar gelince donu çözülerek “mırnav” deyip yere düşer. Artık burada önemli olan anlatılan hadisenin gerçek olup olmaması değildir. Anlatının kendisiyle büyüleniriz. XVIII. asır şair ve yazarlarından Ebubekir Kâni’nin “Eski Cariyeniz Pamuk Kızı Tekir” imzasıyla evden kaçan kedisi ağzından mizahî üslupla yazdığı mektup da ilginçtir.

Kediler edebiyatçıların yazı serüvenlerini nasıl etkiliyor? Sadece yazı masalarına kıvrılıp uyuyorlar mı? Yoksa başlı başına bir konu da olabiliyorlar mı?

Samipaşazade Sezai’nin bir şaheser olan “Kediler” hikâyesini bir tarafa koyarsak Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın kedi anlatılarından çok etkilendiğimi söyleyebilirim. Gürpınar’ın eserlerinde ve aynı zamanda hayatında kedinin bu denli yeri olduğunu bilmiyordum. Mizah kalemi çok kuvvetli olan yazarın kedilere olan dikkati, onları anlatırken kullandığı üslup özellikleri gerçekten dikkate değer. İster “aşüfte” ister “haydut” olsun Gürpınar’ın kedilerinin birer şahsiyeti, şahsiyetlerine uygun birer ismi var. Kebapçıların Kaplan’ı, Makbule Hanımın sincabi kedisi, imamın Kuyruksuz’u, muhasebecilerin Tekir’i, muhtarın dudağı yırık kuyruksuz kedisi Tosun, Sarman, Pamuk, Nazlı, Ebru… Duvardan duvara, ağaçtan ağaca, damdan dama atlayan bu kedilerin mahalle hayatı çok canlı anlatılır. Kedilerin dayak yemeleri, kırdıkları kiremitler, onlar yüzünden birbirine giren komşular, ev kıyafetiyle elinde uzun tavan süpürgesi komşunun haylaz kedisini kovalayan kadınlar mahalleye canlılık katar. Hem güldürür hem de ne canlı, ne gerçek bir hayat dedirtir bu hikâyeler.

Kedilerle olan ilişkisini hayatının merkezine oturtan Bilge Karasu’nun kendisini “kedi”, “kedi huylu” olarak tanımlaması; dille kedi arasında ilişki kurması, “insan/kedilere” duyduğu sevgi Kedi Edebiyatı’nda ayrıntılı olarak ele alındı.

Anlaşılan çalışma gerçek hayatta yazarların kedilerle olan ilişkisini konu ettiği gibi kurgusal eserlerde kedinin yerini de ele alıyor.

Aynı zamanda yer yer sosyal hayatımızda, kültürümüzde kedinin önemi üzerinde de duruluyor. Şimdi bana bu çalışmayı niye hazırladınız diye sorabilirsiniz.

Peki hocam, bu çalışmayı hazırlama amacınız neydi?

Çalışmanın başında kedilere dikkat çekeyim, topluma, hayvanlara bir faydası olsun gibi şeyler düşünmedim. Pek çok bilimsel çalışmada da bu kaygılarla hareket edildiğini düşünmüyorum doğrusu. Ama şu oluyor; merak ediyorsunuz, keyif alıyorsunuz, ortaya bir eser çıkıyor. Ortaya çıkan eser dikkatleri bazı noktalara çekebiliyor. Başta da söylediğim gibi daha önce fark etmediğiniz, önem vermediğiniz şeyler önemli hale gelebiliyor. Şunu söyleyebilirim: Sanırım kitabın yazarlarında da böyle bir algı değişikliği olmuştur. Kedi üzerine bu denli yazı okuduktan, kültürümüzde, edebiyatımızda kedinin zengin bir yaşama alanı, anlam dünyası olduğunu öğrendikten sonra kedi, daha önce olmadığı kadar hayatımızda değer kazandı.

OKURDA İLGİ UYANDIRMAK İSTEDİK

Kitabı okurken kedilerin özellikleri kadar, kedilere bakışın çeşitliliği karşısında da insan şaşıp kalıyor.

Tekinsiz, haylaz kediler, aşüfte kediler, refik kediler, sosyete kediler, sokak kedileri, merhamet beslenen, şiddete maruz kalan kediler; kedilerin özgürlüğüne düşkün olmaları, nankörlükleri, evin sahibi olmaları; sanatçı kedi ilişkisi, kadın kedi ilişkisi gibi pek çok özellikleriyle kediler bu kitabın sayfalarında ele alındı. Amacımız biraz da bu yazılardan hareketle, asıl metinleri okumaları için okurlarımızda ilgi uyandırmak. Bu vesileyle kitapta emeği geçen değerli araştırmacılarımıza bir kez daha teşekkür ederek okurlara keyifli okumalar dilerim.

#Kedi
#Şerife Çağın
#Bilge Karasu
4 yıl önce